TarihYazılar

Teşkilatı Mahsusa : Türk İstihbaratçılığının ve Direnişinin Kara Kutusu

Teşkilat-ı Mahsusa 17 Kasım 1913 yılında Enver Paşa tarafından kuruldu. İlk başkanı Süleyman Askeri Bey’dir. Ardından sırasıyla Ali Başhampa ve Hüsamettin Ertürk Teşkilat-ı Mahsusa’ya başkanlık yapmıştır. Enver Paşa’nın talimatıyla kurulan bu gizli örgütün adını Veteriner Rasim Bey, “Bu teşkilat herhangi bir teşkilat değildir. Kendisine has bir gayesi vardır. Bu gaye etrafında toplanan kişilerinde özel vasıfları vardır. En tehlikeli zamanlarda gereken önlemleri kendi bilinciyle gerçekleştiren politikadan uzak bir vatan hareketidir.” sözlerinin ardından Teşkilat-ı Mahsusa olarak belirlemiştir.

 

Teşkilat-ı Mahsusa üyeleri kendilerini tanıdık bilindik bir gizli servis ya da ajanlar topluluğu olarak değil, bir dava etrafında bir araya gelmiş, güçlerini ve yeteneklerini birleştiren idealistler olarak tanımlıyorlardı. Onların tek amacı Osmanlı imparatorluğunu kurtarmaktı. Hangi etnik kökene ve hangi dine mensup olurlarsa olsunlar imparatorluk sınırları içindeki herkese yerleri vardı. Sömürge altına girmiş olan Müslüman halklar kendi bağımsızlılarını kazanmalı ve kardeş ülkelerle birlikte dayanışma içinde yaşamlarını sürdürmeliydiler.

 

Teşkilat-ı Mahsusa’nın yapısı Osmanlı’nın etnik yapısını içinde barındırıyordu. Hepsinin ortak gayesi, imparatorluğu ayakta tutabilmekti. Teşkilatın önde gelen iki isminden biri olan Kafkas kökenli Kuşçubaşı Eşref, teşkilatçıların bu yapısına dikkat çekerek, “Ben ne Dağıstan rüyalarını gören bir Çerkez ne Arap ne de Rum’dum; ben Türkçe konuşan Müslüman bir Osmanlıydım.” diyordu.

 

İşte bu düşüncelerle harekete geçen Teşkilat-ı Mahsusa, imparatorluğun son on yılına damga vurmuş en önemli örgüt olmayı başarmıştır.

 

İttihat ve Terakki cemiyetinin seçkin fedai ve eylemcilerini barındıran Teşkilat-ı Mahsusa Meşrutiyetin ilanından Libya’nın savunulmasına, Balkan harbinden Kuvayı Milliye’ye kadar uzanmışlar ve tarihin yönünü belirlemek için büyük çaba göstermişlerdir. Osmanlı Devleti’nin siyasi birliğinin sağlanması, ayrılıkçı hareketlerin önlenmesi ve yabancı istihbarat birimlerinin çalışmalarına engel olmak için uğraşmışlardır.

 

Bu gizli teşkilatın giderleri Harbiye Nezaretinden ve örtülü ödenekten karşılanıyordu. Teşkilatın adı resmi olarak Umur-ı Şarkiye Dairesi idi. Harbiye Nezaretine bağlı olarak kurulan bu örgüt İttihat ve Terakki’nin meşrutiyet öncesi yer altı çalışmalarının bir ürünüydü.

 

Teşkilat-ı Mahsusa üzerine çok önemli bir çalışma yapan Amerikalı araştırmacı Dr. Philip Stoddard’un elde ettiği bilgilere göre, teşkilatın Hilal olarak adlandırılan İslam dünyasının her yerinde faaliyet gösteren 30 bini aşkın mensubu vardı. Resmi yazışmalarda “Hafi Teşkilat” olarak da zikredilen Teşkilat-ı Mahsusa’nın en dikkat çekici yanlarından biri de ideolojik söylemleriydi. İttihat ve Terakki, Trablusgarp Harbi’nden sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasını önleyecek tek çare olarak İttihad-ı İslam projesini devreye soktu. Bu proje kapsamında, başta İngiltere olmak üzere Fransız, Hollanda, Rus ve İtalyan sömürgesi altında yaşayan Müslüman ülkelerde İslam İhtilal Komiteleri kuruluyordu. Teşkilat-ı Mahsusa içinde çeşitli etnik kökenlere sahip idealist subayların yanı sıra yüzlerce aydın, şeyh ve din adamı yer alıyordu.

 

Mehmet Akif’ten Dürzî prens Emir Şekip Aslan’a, Mısırlı Şeyh Abdülaziz Çaviş’ten Tunuslu Şeyh Salih Şerif et-Tunusi’ye, Libyalı Şeyh Ahmet es-Sunisi’den Hintli Muhammed Bereketullah Efendi’ye, Ebul Kelam Azad’dan Pakistan’ın ilk devlet başkanı Muhammed Ali ve kardeşi Şevket Ali’ye, İbnürreşid’den Şeyh Mehdi’ye pek çok ünlü isim Teşkilat’la bir şekilde ilişkiliydi.

Trablusgarp’a Doğru

İttihad-ı İslam projesi kapsamında hareket eden Teşkilat-ı Mahsusacılar Libya’nın İtalyanlar tarafından işgal edilmesi ve Osmanlı Hükümetinin acziyet içinde olmasından dolayı Libya’ya gitme kararı aldılar. Mustafa Kemal halı tüccarı, Süleyman Askeri genç bir molla kılığına bürünmüştü. Mustafa Kemal yolcuğa çıkmadan önce Fuat Bulca’ya şöyle diyordu: “Hükümet acziyet içinde. Bunu Harbiye Nazırı elem ve üzüntüyle itiraf etti. İstanbul’dan hiçbir yardım göreceğimizi zannetmiyorum. Enver de aynı kanaatte… Evvela o gitmek istiyor. Eşref Kuşçubaşı beyin Mısır’daki muhitinden ve dostlarından istifade edeceğiz. Sevkiyatın tehlikesiz oraya varması için Mısır’ın muhtelif yerlerinde teşkilat yapacak. Takma adlarımızla bu unvanlara uygun mesleklerimizin listesi hazırlanıyor.”

Kara Kemal olarak bilinen bir teşkilatçının sahte kimlikleri hazırlamasıyla birlikte Libya’ya hareket edildi. Osmanlı hükümetinin resmi sorumluluğu dışında olmak üzere özel teşkilat kurarak İtalyan işgali altındaki Libya’ya giden Enver Paşa ve arkadaşları Trablusgarp ve Bin gazi’de aşiretleri örgütledi. Enver Paşa’nın Libya halkı üzerindeki etkisi çok yüksekti. Sunisi Şeyhi Ahmet Şerif, Enver Paşa’nın en önemli destekçisiydi. Şeyh Sunisi, İttihad-ı İslam siyasetinin önemli bir unsuru olacaktı. Sudan, Cezayir, Mısır ve Tunus gibi yakın bölgelerden Libya’ya gönüllü akıyordu. Bütün İslam dünyası Teşkilat-ı Mahsusa’ya destek veriyordu. Bunun en güzel örneklerinden biri olan Zenci Musa her cephede savaşmış ve veremden ölmüştü. Sudan’dan Libya’ya gelmiş ve Kuşçubaşı Eşref’i babası yerine koymuştu. Ölene kadar Osmanlı idealleri için savaştı. Boyu iki metreyi aşan bu adam Mehmet Akif’in şiirlerine de konu olmuştur.

Profesyonel asker sıkıntısı çekiliyor olmasına rağmen çok iyi örgütlenen Teşkilat-ı Mahsusacılar 200 bin kadar İtalyan askerini sahil şeridinde kilitlemeyi başardılar. Bu savaş süresince birçok ünlü isim gerillacılık yaptı. Bunların başında Mustafa Kemal Paşa, Nuri ve Halil Paşalar, Ali Fethi Okyar, Kuşçubaşı Eşref ve Hacı Selim Sami, ilk tayyareci şehitlerden Sadık Bey, Çerkez Reşit Bey, Süleyman Askeri, Fuat Bulca, Yakup Cemil, Nuri Conker, Rauf Orbay gibi isimler yer alıyordu.

Bab-ı Ali’ye Doğru

Trablusgarp’ta bunlar yaşanırken 1. Balkan Savaşı’ndan kötü haberler geliyordu. Edirne’nin düşmesi İslam dünyasında büyük bir dehşete yol açtı. İttihat ve Terakki Enver Paşa’nın Libya’dan geri dönmesini ve Kamil Paşa’nın hükümetten çekilmesini istedi. Operasyon Teşkilat-ı Mahsusa tarafından yapılacaktı. 23 Ocak 1913 günü gerçekleşen Babıâli Baskını’nda Enver Paşa, beyaz bir atın üstünde şimdi İstanbul Valiliği olan binaya geldi. Binaya giden sokaklar ve caddeler Teşkilat’ın kontrolündeydi. Hükümet binasını koruyan askerler Enver Paşa’yı görünce silahlarını indiriyordu. Teşkilat’ın ünlü fedaileri Yakup Cemil, Sapancalı Hakkı, Filibeli Hilmi, Mümtaz Bey, Enver Paşa’nın yanındaydı. Harbiye Nazırı Nazım Paşa, bu müdahaleye engel olmak isteyince Yakup Cemil tetiğe bastı. Konak’ta biri İttihatçı olmak üzere dört ceset vardı. Sadrazam Kamil Paşa, istifa mektubunu imzaladı.

Yeni Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’ydı. Yeni bir dönem başlıyordu.  Enver Paşa’nın ikna ettiği Osmanlı Devleti, Batı Trakya’da Teşkilat-ı Mahsusa’nın gayri resmi hareket etmesine izin verdi.

Böylece Teşkilat-ı Mahsusa’nın ikinci görev alanı Batı Trakya olmuştu. Batı Trakya’da Pomak Türkleri zorla vaftiz ediliyordu ve İstanbul muhacir kaynıyordu. Yeni hükümet ağırdan alıyor ve işleri diplomatik yollarla çözmeye çalışıyordu. Enver Paşa, Trablusgarp’tan Eşref Kuşçubaşı’yı çağırdı. Hükümeti ve Harbiye Nazırı’nı askeri harekâta ikna edemiyordu. Kuşçubaşı Eşref, Enver Paşa’yı ikna etti. Cemal Kutay’ın yayınladığı anılara göre, Eşref Bey, Enver Paşa’ya Trablusgarp’ta bir avuç insanla neler yaptıklarını hatırlatarak, benzer teşkilatla Bulgarları püskürtebileceklerini savunuyordu. Enver Paşa, Kuşçubaşı Eşref’e sordu, “Ne kadarlık bir kuvvete ihtiyaç var?” Eşref Bey, “Ordudan resmi yardım istemiyorum.” diyerek şöyle devam etti: “Sami Bey kuvvetleri, Cihangiroğlu İbrahim Bey kuvvetleri, Erzurum, Kars, Uşak taburları kâfidir. Neden endişe ediyoruz? Benim unvanım ne? Umum Çeteler Kumandanı! Gayr-ı mesul bir makamın gayr-ı mesul şahsiyeti. Ben ilerlerim, düşman beni çevirirse eritir, yok eder, mesele de kalmaz. Er meydanında ölmek hassası baki kalmış ise, düşmanı önümüze katar, geldiği yere sürükleriz. O zaman da çıkacak siyasi meseleleri, sakalları yerleri sürüyen, omuzlarında yarım asrı geçmiş tecrübeler olan nazır paşalar düşünsün. Daha sıkıya geldiniz mi, bu herif asinin biridir, asılması gerektir der, beni, ulaşabildiğim yerde asarsınız.” İşte bu tarihi konuşmanın ardından harekete geçildi. Bütün hazırlıkların arından Eşref Kuşçubaşı’nın yaptığı plan doğrultusunda hareket eden Teşkilat-ı Mahsusacılardan oluşan bu gayri resmi ordu Bulgarları, Batı Trakya’dan söküp atmayı başarmıştır. Enver Paşa, beyaz atının üstünde Edirne’ye girdiği günü Eşref Kuşçubaşı’ya borçludur.

Bu tarihten itibaren İslam Dünyasının her karışında; İran’da, Irak’ta, Suudi Arabistan’da, Ürdün’de, Libya’da, Sudan’da, Kafkaslarda ve son olarak Orta Asya’da dahi Teşkilatı Mahsusa’nın izlerini görmek mümkün olmuştur. Bütün Müslüman ve Türk dünyasında ulaşmadıkları tek bir yer kalmamıştır. Osmanlının ayakta kalması için ömürlerini feda etmişlerdir. Bu mukaddes çabadan geriye kalanlar ise Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda ve devamında önemli görevlerde bulunmuşlardır. Yukarda zikredilen bölgelerin tamamında kurulmuş olan yeni devletçiklerin içinde var olan adamları vasıtasıyla hem kendilerinin hem de ihtiyaç sahiplerinin güvenliğini sağlamışlardır. Gayri resmi olarak vatanın dört bir yanında savaşmışlardır.

Enver Paşa, 1918’de yurt dışına çıkmadan önce Teşkilat-ı Mahsusa’ya vekâlet eden Hüsamettin Ertürk’ü çağırmıştır. Osmanlı yenilmiştir. İttihat ve Terakki Hükümeti çekilmiştir. Enver Paşa, Ertürk’ten Teşkilat’ı resmen feshetmesini ister. Böylece Teşkilat-ı Mahsusa tasfiye edilir. Bunun yerine Umum Alemi İslam İhtilal Teşkilatı’nı kurulur. Enver Paşa’nın ölümüyle bu örgütte tarihin tozlu sayfalarına karışacaktır.

Değil hayatlarını, aldıkları her bir nefesi bu vatan ve bu millet uğruna almış ve son nefeste şehadet şerbetini içerek nefeslerini vermiş başta Enver, Talat ve Cemal Paşalar olmak üzere hem İttihat ve Terakki’ye hem de Teşkilat-ı Mahsusa’ya gönül vermiş nice kahramanların ruhları şad olsun. Mekanları ise bunca emeğe ve gayrete binaen cennettir şüphesiz.

Mehmet Caner Çavuş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu