GündemToplumYazılar

Fırat Yılmaz Çakıroğlu ve Üniversitelerdeki Terör Eylemleri

Bugün Şubat’ın 20’si. Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun şehit edilişinin sene-i devriyesi.

Fırat Yılmaz Çakıroğlu, Ege Üniversitesi’nde Tarih bölümü, 4. Sınıf öğrencisiydi. Ozan Ünsal’ın

Fırat için yazdığı ağıtında:

“Şu piç ise bıçak tutan,
Cehennemde zakkum yutan,
Kanı bozuk soyu düzük,
Köpek kanı taşıyan piç,
Ey vatansız, ruhu düzük,
Cehennem şarabından iç.”

Sözleriyle betimlediği PKK’lı kansızlar tarafından şehit edildi.

Yaklaşık 100 kişilik terörist grup tarafından Ege Üniversitesi’nin kampüsünde saldırıya uğrayan Fırat Yılmaz Çakıroğlu, karnından ve bacağından yaralanmıştı. Neredeyse 45 dakika boyunca polis ve sağlık görevlilerinin olay yerine gelmemesi sebebiyle kan kaybından vefat etti ve her şehit haberinin ardından dile getirdiğimiz ahiretteki o büyük ordumuza dahil oldu.

Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun ölümünün faili olan teröristler yargılandı ve müebbet hapis cezasına çarptırıldılar. Ancak nasıl oldu da bir üniversitenin kampüsünde bunlar yaşandı. İşte bunun cevabını vermek çok zor. Bu aşamada ise sizlere aynı dönemlerde Sakarya Üniversitesi’nde öğrenci olan ben ve benimle birlikte bazı arkadaşlarımın başından geçenleri anlatmaya çalışacağım.

2009-2014 arasında Sakarya Üniversitesi, Tarih bölümünde lisans eğitimimizi gerçekleştirdiğimiz yıllarda, ne yazık ki hem FETO hem de PKK bazı siyasi sebeplerden dolayı oldukça güçlü oldukları bir dönem yaşamaktaydılar. Biz ise Fırat gibi doğru bildiğimiz yolda birkaç samimi arkadaşımızla birlikte bunlara karşı bir mücadele içerisindeydik.

FETO ve PKK iş birliğini çok net bir şekilde kampüste hissettiğimiz günlerdi. FETO’cu olduğunu düşündüğümüz bazı hocalar bizleri hem dersler esnasında açıktan hedef göstermekte, tahrik etmekte ve kötülemekteydi hem de derslerinden düşük notlar vererek bizleri o derslerden bırakmaktaydı. Diğer taraftan FETO’cu ve PKK’lı öğrencilere ise hem dersler esnasında aşırı derecede tolerans gösteriliyor hem de sınavlardan önce sorular servis ediliyordu. Hatta daha da ileri giderek Öğrenci Konseyi seçimlerinde FETO’cu olduğunu düşündüğümüz hocalar FETO’cuların adaylarına destek veriyor ve adaylara aynı zamanda PKK’lılarda açıktan destek vermekten kaçınmıyordu.

Öğrenci Konseyi seçimleri esnasında FETO’cu polisler bizlerin fotoğraf ve videolarını çekiyor ve bizlerin yanına gelip “artık okulu bırakın, fotoğraf ve videolarınızdan klasörler yaptık, bundan sonra kamuda kendinize iş bulabileceğinizi mi sanıyorsunuz?” gibi cümleler kurarak bizi yıldırmaya çalışıyordu.

Diğer taraftan özellikle PKK’lı öğrenciler bazı derslerde açıkça bölücü fikirlerini ifade ediyor ve milli değerlerimize hakaret ediyordu. Bazı hocalar buna engel olurken yine malum bazı hocalar ise buna göz yumuyordu. Tabi göz yuman hocaların derslerinde konuya müdahale etme gereği duyuyorduk ve bu tartışmalar ders sonrası fakültenin koridorlarında son buluyordu. Bu kavgalardan birinden sonra mahkemeye çıkmak ve PKK’lılara karşı kendimizi savunmak zorunda bile kaldığımız oldu.

Yine bazı PKK’lıların uyuşturucu madde sattığını öğrenip dönemin polislerine durumu anlattığımızda o öğrencilerin 1 haftalığına ortadan kaybolup tekrar geri geldiklerine şahit olduk. Polislere bu PKK’lı öğrencilerin nasıl geri döndüklerini sorduğumuzda aldığımız cevap bizleri şok etmişti. “Hepsinin ailelerine haber verildi ve aileleri onlara çok kızdı, bir daha yapmayacaklar.” Denilmişti. PKK’lı oldukları açıkça bilinen ve uyuşturucu madde satan bu öğrenciler adeta bir ilkokul çocuğunu ailesine şikâyet eder gibi şikâyet edilmişler ve bir daha yapmayacaklar diyerek üniversiteye geri dönmüşlerdi. İşin en ilginç yanı ise geri döndüklerinde onları polise ihbar edenlerin bizler olduğumuzu biliyorlardı ve bizlere sempatisi olan insanları bizim adımızı vererek “bundan sonra dikkatli olsunlar” şeklinde tehdit etmeye başlamışlardı. Biz bunu polislerle paylaştığımızda ne yazık ki malum polisler bize sırıtarak bakmaktan başka bir şey yapmıyorlardı.

Uzun bir süre bu PKK’lı öğrenciler tarafından hem kampüste hem de Sakarya’nın sokaklarında takip edildik. Sakarya’nın en meşhur caddesi olan Çark Caddesi’nde yürürken defalarca bizi seven birkaç polis tarafından PKK’lıların peşimizde gezdiği ve dikkatli olmamız gerektiği konusunda uyarıldık. Biz kampüse girdiğimizde sanki terörist olan bizmişiz gibi peşimize takılan motorize güvenlik ekipleri hiçbir zaman PKK’lıların peşine takılmamıştı.

Daha fazla uzatabilir hatta daha da detaylı bir şekilde sayfalarca buna benzer olaylardan bahsedebilirim ama şimdilik bahsetmeyeceğim. Sadece şunu eklemek istiyorum. Bizi tehdit eden bu PKK’lı öğrencilerden ikisi dağda terörist olarak öldürüldüler biri ise Marmara bölgesinde bir ilimizin il emniyet binasına bombalı saldırı düzenlemek üzereyken yakalandı. FETO’culara ne oldu derseniz o kısımda şimdilik bizde kalsın. O dönemin polislerinin çoğu ise FETO’dan içeri alındı.

Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun şehit olduğu günlerde bizler başka bir ilde başka bir üniversitede bu ve bunun gibi olaylarla uğraşmak zorunda kalmıştık. Tek kabahatimiz Fırat gibi bu ülkeyi, bu milleti, bu bayrağı çok sevmekti. Belki de fırsatını bulsalar Fırat’a yaptıklarını bize de yapacaklardı ama nasip değilmiş dedik ve yolumuza devam ettik. Bu vesileyle Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu bir kez daha şehadetinin sene-i devriyesinde rahmet ve minnetle anıyorum.

Dağlar kadar acımız var
Dayanacak gücümüz var
Sahipsiz sanman Fırat’ı
Alınacak öcümüz var

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu