Kültür - MedeniyetTarihYazılar
Trend

Ayasofya – I : Kutsal Bilgelik

Anadolu’nun ve Batı Avrupa’nın gözbebeği, kutsalı, inanç tarihinin baş yapıtlarından biri Ayasofya’dır. Yapılara değeri inanç ve tarih katar. Eğer o yapı bir inanç sistemi tarafından benimsenmişse değerlidir, ya da tarih boyunca önemli olaylara şahitlik ettiyse veya tarihten izler taşıyorsa kıymetlidir. Lakin Ayasofya inancın ve tarihin birleştiği, yapı olmaktan çıkıp ruh ve mana haline gelmiş bir yapı.

Antik Yunan diline göre; Kutsal Bilgelik.

Bu yazımda size Ayasofya’nın tarihinden bahsedeceğim. Sizlerle birlikte Ayasofya’nın o ihtişamlı tarihine doğru bir yolculuğa çıkalım. Biraz din, biraz umut, biraz gizem ve biraz tarih. Lakin bir yazı dizisi olacağını da şimdiden söyleyeyim.

Sizlere kısaca tarihi serüveninden bahsedeceğim Ayasofya’nın. Zira, arama motorlarından ulaşabileceğiniz şeyleri yazmak istemiyorum. Ayasofya dünyanın bilinen en eski katedralidir. Hatta 1520’de İspanya’daki Sevilla Katedrali yapılana kadar dünyanın en büyük katedrali olma unvanını sürdürmüştür. Bugün var olan Ayasofya aslında 3. Ayasofya’dır. İlk Ayasofya’nın yapımına Bizans’ın ilk İmparatoru ve Hristiyanlığı resmi din haline getiren Büyük Konstantin döneminde başlanmıştır. Fakat bu büyük mabedi açmak 360 yılında oğlu II. Konstantin’e nasip olmuştur. Birinci Ayasofya 404 yılında çıkan bir halk ayaklanması sonucu İmparatora tepki gösteren bir grup tarafından yakılmıştır. Bu tahribatın ardından ikinci defa Ayasofya İmparator II. Theodosios tarafından 415 yılında inşa edilmiştir. Bir önceki gibi yine ahşaptan inşa edilen ikinci Ayasofya’nın da kaderi birinci Ayasofya gibi olmuştur ve 532 yılında çıkan bir başka halk ayaklanmasında yakılmıştır. Roma tarihinde sıkça görülür ki halk ayaklanmalarında imparatora ve yönetime tepki göstermek isteyen gruplar, genelde şehrin önemli eserlerini ve toplumsal alanlarını yakarlardı. İlk iki Ayasofya’da bu yangınların kurbanı oldu.

Bugün günümüze kadar hala ayakta duran ve ihtişamıyla tarihteki o muazzam yerini koruyan yapı üçüncü Ayasofya’dır. Roma’ya altın çağını yaşatan İmparator Justinianus tarafından 532 yılında yapımına başlanan mabet, 5 yıl sonra 537’de görkemli bir törenle açılmıştır. Ayasofya’nın yapımında Efes’teki Artemis Tapınağı’ndan, Mısır’daki Güneş Tapınağı’ndan, Baalbek Tapınağı’ndan kısacası imparatorluk sınırlarındaki birçok tapınaktan getirtilen sütunlar ve mermerler kullanılmıştır.

Peki Ayasofya’yı Hristiyan dünyada bu kadar kutsal yapan neydi?

İmparator Justinianus’un açılışta Ayasofya’nın büyük kapısından içeriye atıyla birlikte girip başını kubbeye kaldırarak Süleyman Tapınağı’ndan daha büyük bir mabet inşa ettirdiğini kastederek “Seni yendim Süleyman!” diye bağırdığı rivayet edilir. Lakin şüphesiz ki sadece taşların oluşturduğu bir ihtişam değildir Ayasofya.

Döneminin en büyük katedrali olması hasebiyle namı dillerden dillere yayılmıştır. Yüzyıllarca Ortodoksların manevi merkezi olarak anılan Ayasofya’ya tarih birçok misyon yüklemiştir. İmparatorların taç giyme törenleri Ayasofya’da yapılmış, tüm imparatorlar bu mabette kutsanarak göreve başlamış, büyük ibadetler hep burada gerçekleşmiştir. Ayasofya tarih ilerledikçe Hristiyan dünyasının en büyük katedrali olması nedeniyle önemli bir manevi merkez haline gelmiştir. Artık Ayasofya Hristiyanlık için vazgeçilmez bir mabettir.

Tabi bu kadarı ile sınırlı kalamazdı. Hz. İsa’ya ait olduğu iddia edilen ve kutsal sayılan birçok eşyanın Ayasofya’da saklandığına inanılıyordu. Bu inanç hala bazı Hristiyan mezheplerinde geçerli bir görüştür ve Ayasofya’nın karanlık dehlizlerinde Hz. İsa’ya ait birçok kutsal eşyanın keşfedilmeyi beklediğine inanırlar. Hristiyanlığın en büyük efsanelerinden biri olan Kutsal Kase’nin de burada olduğu çok geçerli bir görüştür. Bir diğer düşünceye göre de Kutsal Kase Ayasofya’nın ta kendisidir. Ayrıca Ayasofya’yı beklediğine inanılan 4 melek vardır. Duvarlardaki melek figürü bu inanca işaret eder. Efsaneler ispat istemezler değerli okurum. Zira ispatları olsa efsane değil belgesi olan tarihi bir gerçek olurlardı. Ancak inanç tarihi dediğimiz şey efsaneler ve gözün görmedikleri ile süslenmiştir ki Ayasofya taşıdığı mananın arkasında hep bu efsanelerle anılmıştır ve anılacaktır.

Hristiyanların kendi aralarındaki en önemli sorunlardan biri olan Katolik-Ortodoks mezhep çatışmasının tarihteki bir tezahürü olan 4. Haçlı Seferi sırasında Enrico Dandolo komutasındaki Katolik Haçlılar, Ortodoks olan Bizanslılarla anlaşamayınca o zaman ki adı Konstantinopolis olan İstanbul’u yağmaladılar ve bu yağmadan Ayasofya’da nasibini aldı. Yaşanan yağma esnasında Hz. İsa’ya ait olduğuna inanılan kutsal emanetler Ayasofya’dan çalındı. Bu kutsal emanetler arasında Hz. İsa’nın mezar taşından bir parça, Meryem’in sütü vb. önemli parçalar da vardı. ( Bu kutsal parçaların akıbetinin ne olduğu konusunu da siz okuyucularımın merakına bırakıyorum. ) Hatta 4. Haçlı Seferi’nden sonra İstanbul’da kurulan Haçlı yönetimi döneminde ölen Enrico Dandolo’nun mezarı da Ayasofya’nın üst katında yer almaktaydı.

Tüm bu yaşananlar Ayasofya’yı Hristiyanlar için vazgeçilmez bir mabet haline getirmiştir. Ayasofya basit bir tapınak değil Hristiyanlığın Konstantinopolis’teki simgesidir. Konstantin Roma’nın, Ayasofya’da Konstantin’in kalbidir artık.

Ve Yıl 1453!

Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul önlerindeydi. Kuşatma 50 günü aşmıştı. Sultan Mehmet komutasındaki Osmanlı ordusu İstanbul’u 4 koldan sarmış ancak bütün saldırılar geri püskürtülmüştü. Fethedilemez denilen, çetin surlarla çevrili İstanbul’u almak o kadar da kolay olmayacaktı. Bizans İmparatoru Konstantin ve halkı canı pahasına surların arkasında şehirlerini savunuyorlardı. Fakat Sultan Mehmet kararlıydı. Peygamber’in hadisine mazhar olmak ve Anadolu topraklarından Roma’yı silmek için İstanbul’u fethetmek şarttı.

Kıymetli okurum, Ayasofya’nın kadim tarihinde yaptığımız yolculuğun fetihten sonraki kısmını 2. yazımıza bırakıyoruz… Haftaya görüşmek üzere, kalın sağlıcakla…

Yazar : Yakup KAYA

3 Yorum

  1. İkinci bölülümü bekliyoruz merakla. Güzel bir anlatım üslubu hocam yüreğinize sağlık hocam.

  2. Ayasofya ‘ ya sizin perspektifinizden bakmak zihni tekamülümüz açısından oldukça faydalı gözüküyor sn. Hocam. fakat birtakım soru işaretlerine sebebiyet veren vakıaları da ele almanızı umuyoruz ikinci bölümde. ( peygamberimize ithaf edilen ve İslam alimlerince ravi zinciri yetersizliğinden ötürü bugün sahih sayılmayan, tarih ulemasının Muaviye’ yi yüceltmek adına ortaya atıldığını ve yine İslam camiasının Fatihin ordusunun etnik açıdan karışık olaması,dolayısıyla peygamberimizin Hristiyan alemini övmeyeceğini belirterek karşı çıktığı fetih hadisi ve Fatihin kilisede vakit geçirmeyi sevmesinden ötürü inancının sorgulanması gibi.) klavyeniz diri olsun Biiznillah.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu