TarihYazılar

Yahya Efendi Kanuni ve Hızır

 

 

Bu ayki yazımda sizlere batılılar tarafından “Muhteşem Süleyman” veya “Büyük Türk” olarak bilinen I. Süleyman’dan yani koyduğu kanunlar ile Kanuni olarak bilinen Kanuni Sultan Süleyman’dan bahsedeceğim. Muhteşem Yüzyıl dizisinden sonra pekte muhteşem bir iz bırakmayan Osmanlının en uzun süre tahtta kalan padişahı. Yine dönemin önemli olaylarının ardından güzel bir hikâye ile yazımı sonlandıracağım.

Kanuni Sultan Süleyman 1494 yılında Trabzon’da dünyaya gelmiştir. Babası Yavuz Sultan Selim, annesi ise Ayşe Hafsa Hatun’dur. Osmanlı İmparatorluğunun 10. Padişahı ve 89. İslam halifesidir. 46 yıl Osmanlı İmparatorluğu’nda padişah olarak kalmıştır. Padişahlık dönemi boyunca toplam da 13 kez sefere çıkmıştır. Bundan dolayı padişahlık yaşamının 10 yılı seferlerde geçmiştir. İlk siyasi faaliyeti 30 Ağustos 1521’de Belgrad’ı, ardından Rodos’u fethetmekti. 29 Ağustos 1526’da Mohaç ovasında Macarlar’ı kısa sürede yendi. Macar Kralı’nın hayatını kaybettiği meydan savaşı Macar Krallığı’nın bir anlamda sonunu getirdi. Ardından Budin’e hareket eden Kanuni Sultan Süleyman,11 Eylül’de hiçbir direnişle karşılaşmadan şehre girdi. 1529’da 17 gün süren 1. Viyana kuşatmasını kötü hava şartları ve şehrin elde tutulamayacağını düşündüğü için kaldırdı.

Akdeniz’de Osmanlı donanmasını güçlendirmek için 1532’de Barbaros lakaplı Hayreddin Reis’i, Donanma-yı Humayun’un başına getirdi. 1534’te devlete sıkıntı çıkaran ve isyanları destekleyen Safevilere karşı Irakeyn Seferi diye bilinen askeri harekâtı düzenleyerek önce Tebriz’e ardından Bağdat’a girdi.

Seferdeki başarısızlıklar ve aile içerisindeki çekişmelerin de etkisiyle yakın arkadaşı Pargalı İbrahim Paşa’yı 15 Mart 1536’da sarayda aniden idam ettirdi.1538’de Hadım Süleyman Paşa’ya Süveyş’te bulunan donanmayla Portekizliler’e karşı Hindistan bölgesindeki küçük Müslüman prensliklere yardım için sefer emri verdi.

Yine aynı yıl 27-28 Eylül’de Preveze Zaferi kazanıldı. Barbaros Hayreddin Paşa kumandasındaki Osmanlı donanması ile Cenevizli amiral Andrea Doria’nın başında bulunduğu Haçlı donanması arasında geçen Preveze Deniz Savaşı, Osmanlı Devletinin Akdeniz’deki hâkimiyetini pekiştirdi. 1548’de Safevi hükümdarı Şah Tahmasb’a karşı yeniden İran’a sefer düzenledi ve Tebriz’e girdi. Bu seferde Van kalesi alınarak burası beylerbeylik merkezi yapıldı.

Kanuni’nin hayatının önemli dönüm noktalarından birisi de büyük oğlu Mustafa’nın idamı oldu. Doğu seferinde 4 Ekim 1553’te Konya Ereğlisi mevkiinde babasının huzuruna çıkmak için otağa giren Şehzade Mustafa, cellatlar tarafından boğularak idam edildi. Oğlunu idam ettiren Kanuni Sultan Süleyman Han’ın buna zaman geçtikçe çok üzüldüğü ve pişmanlık duyduğu, gerek Osmanlı gerekse batı kaynaklarında açık şekilde belirtilir. Ayrıca bu hadise dolayısıyla Taşlıcalı Yahya gibi bazı şairler tarafından ağır sözlerle eleştirildiği halde sesini çıkarmadı. Çocukluk arkadaşı Beşiktaşlı Yahya Efendi’nin bu mesele yüzünden onunla konuşmadığına dair hikayeler menakıpnamelere konu olmuştur. Son seferi Zigetvar kuşatmasında hayatını kaybetmiştir.

Bu bilgilerin ardından oğlu Mustafa’nın ölümünden sonra Kanuni ile bir daha konuşmadığı kaynaklarda geçen Yahya Efendi ve Hızır A.S ile ilgili hikayeyi anlatacağım.

Beşiktaşlı Yahya Efendi Hazretleri’nin zaman zaman Hızır A.S ile buluştuğu rivayet edilir. Ne zaman geldiği ve ne zaman gittiği belli olmayan Hızır A.S’ın, Efendi Hazretleri ile görüştüğü haberi; sonunda zamanın padişahı Kanunî Sultan Süleyman’ın da kulağına gitmişti. Hünkâr, Efendi Hazretleri’ni ziyaret ettikleri bir gün kendisine;

“–Ya Şeyh, lütfetseniz de Hızır A.S ile biz de görüşsek!” diyerek, bu arzusunu açıkça ifade edince, Şeyh Efendi;

“–İnşâallah… Nasibiniz varsa görüşürsünüz!” diye cevap vermişti

Bir gün Yahya Efendi Hazretleri; kendisini ziyarete gelen bir misafiriyle sohbet hâlinde iken, dergâhın kapısına Padişah’ın bir adamı geldi ve:

“Sultanım, Padişahımız sizi sahilde bekliyor. Efendi Hazretleri gelsin de kendileriyle bir Boğaz gezisi yapalım.” dediğini söyledi.

Bu teklif üzerine Yahya Efendi Hazretleri, padişahı bekletmemek için yanına misafirini de alarak, derhâl sahile indi. Maiyetiyle birlikte saltanat kayığında bulunan Sultan Süleyman da; Şeyh Efendi’yi ve yanındaki derviş kılığındaki misafirini görür görmez, onları ayağa kalkarak karşıladı. Kayık, kısa bir hatırlaşmanın ardından Boğaz’a doğru süzülmeye başladı. Gezi esnasında dervişin gözü; padişahın parmağındaki çok kıymetli elmas yüzüğe takılmış, sürekli olarak onu izlemeye başlamıştı. Dervişin, gözünü ayırmaksızın yüzüğüne baktığını fark eden Sultan, bu değerli yüzüğü yavaşça parmağından çıkardı ve dervişin kucağına attı. Adam; kucağına düşen yüzüğü, gülümseyerek eline aldı, bir süre evirip çevirip gözden geçirdikten sonra, Sultan Süleyman’ın şaşkın bakışları arasında Boğaz’ın mavi sularına fırlatıverdi. Yüzük, dalgaların arasında bir anda gözden kayboldu.

Bu hâdiseye son derece canı sıkılan, ama hâlini çevresindekilere belli etmeyen Hünkâr, Yahya Efendi ile sohbete devam ediyordu. Bir süre sonra derviş; önemli bir işi olduğunu ve âcilen sahile çıkmak mecburiyetinde bulunduğunu ifade ederek Efendi Hazretleri’nden destur istedi. Bunun üzerine, güzelliğiyle göz kamaştıran saltanat kayığı Şeyh Efendi’nin bir göz işaretiyle istikametini sahile doğru yöneltti. Kayık, karaya yanaşmaya çalıştığı sırada, derviş kılıklı adam; elini Boğaz’ın serin sularına soktu, saniyeler içinde ve Sultan’ın hayret dolu bakışları arasında, dakikalar önce kucağına atılan elmas taşlı yüzüğü sudan çıkardı ve Hünkâr’ın kucağına bırakıverdi, ardından çevik bir hareketle kıyıya atlayan derviş, gözden kayboldu…

Gördükleri karşısında hayret içerisinde kalan Sultan, Yahya Efendi Hazretleri’ne dönerek;

“–Efendi Hazretleri, bu garip adam kimdi?” diye sordu;

“–Bu kişi, senin ne zamandır görüşmeyi arzu ettiğin Hızır A.S idi!” cevabını alınca, Hızır’la tanışma fırsatını kaçırdığına çok üzüldü. Sultan Süleyman;

“–Neden bana bir işaretle bu kişinin Hızır A.S olduğunu îmâ etmediniz?” diye sitem etti.

Yahya Efendi Hazretleri ona şöyle cevap verdi:

“–O size kendini anlattı, ama siz onu fark etmediniz. Zira Hızır A.S hazıra görünür. Eğer siz, onunla görüşecek vasıfları hâiz değilseniz, o kendisini sizden gizler!”

Oturduğumuz yerden sadece Muhteşem Yüzyıl izleyerek hayal edemediğimiz çileleri çekmiş ömrünün 10 yılını at sırtında seferlerde geçirmiş bir padişahı eleştirmek kolaydır. Zor olan ise tarafımız ne olursa olsun onlarında insan olduklarını tabi ki yanlışa düşebileceklerini bilerek Osmanlıya kattıkları faydalar ile değerlendirebilmektir.

Sevgiyle

H.Mehtap Akdeniz

 

 

 

 

 

 

 

Bir Yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu