Kültür - MedeniyetTarihYazılar

Ayasofya’nın Büyük Sırlarının İzinde : Fossati Kardeşler

Daha önce Ayasofya’nın tarihi hakkında iki yazılık mini bir dizi yazmıştım. Geçtiğimiz Ramazan ayında Biplatform ekibimizle birlikte iftar sonrası sohbet ederken bir anda kendimizi Ayasofya’da bulduk. Her zaman söylemişimdir. Ayasofya bir mabetten daha ötesi. Tarihiyle, taşıdıklarıyla ve kendisine yüklenen misyonlarla. Attığınız her adım bir sır çıkartabilir Ayasofya’da karşınıza.

İşte bu gün size o sırlardan birinden bahsedeceğim. Camiye çevrilmeden önce çok da dikkat çekmiyordu aslında. Ancak şimdilerde iç salonun doğu duvarının kenarından geçerken gözünüze devasa büyüklükte bir merdiven çarpıyor. Görenlerin hemen hepsi bu merdivenin Ayasofya için özel tasarlandığını tahmin edebiliyor. Biz de öyle düşündük. Lakin biraz arşiv taraması yaptıktan sonra bu merdivene dair bir hikâye ile karşılaşmak beni bile şaşırttı.

Evet. Fossati Kardeşler!

Peki kim bu Fossati kardeşler? Ayasofya’da ne işleri vardı? Bu merdiveni onlar mı yaptı? Daha fazlası ne için yaptılar?

Ayasofya tarihi itibari ile ön kubbelerin kendini taşıyamaması, Mimar İsildoros’un üzerindeki İmparator Justinianus baskısı sebebi ile bir takım taşıyıcı kolunları erken bitirmek adına yaptığı mimari hatalar ve gördüğü onlarca şiddetli deprem sebebi ile bir çok restorasyon gördü. Bildiğimiz kadarı ile bunlardan biri de Mimar Sinan döneminde oldu. Ancak Mimar Sinan’dan sonra Ayasofya ciddi bir restorasyon görmedi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ta ki Sultan Abdulmecid dönemine kadar. Tarihler 1800’lü yılları gösterirken Ayasofya yüzyılların yükünü taşıyamaz hale gelmişti. Özellikle iç kısımlarında bulunan bir çok önemli figür yok olmaya yüz tutmuş, dış taşıyıcılar artık yıpranmıştı. Ciddi bir restorasyona ihtiyacı vardı Ayasofya’nın. Sultan Abdulmecid farkındaydı durumun.

Hikaye de tam burada başladı aslında. İsviçre asıllı İtalya’da yaşayan iki kardeş olan Gaspare ve Giuseppe Fossati bu yıllarda İstanbul’daydı. 1836 yılında Rus Çarı tarafından saray mimarı ünvanı verilen Fossati, 1837 yılında İstanbul’daki Rus Elçiliği binasını inşa etmekle görevlendirildi.

Elçilik binasının Osmanlı ileri gelenleri tarafından çok beğenilmesi üzerine, İstanbul’da çok sayıda anıtsal proje siparişi aldı. Bunlar arasında Hollanda Elçiliği binası, Baltalimanı Sahil Sarayı, Sultanahmet’teki Darülfünûn binası ve Mekteb-i Sanayi, Telgrafhane-i Amire, Beyoğlu’nda Nahum Tiyatrosu, Beyazıt’ta Mustafa Reşid Paşa Türbesi sayılabilir.

Fossati’lerin restorasyon sırasında kemerleri incelerken çekilmiş bir fotoğrafı

1847 yılında Sultan Abdulmecid Fossati kardeşlere Ayasofya’nın restorasyonu ile ilgili bir teklif götüreceklerdi. Ve Fossati kardeşler bunu kabul ederek tam 800 işçinin görev alacağı ve tarihin en kapsamlı Ayasofya restorasyonuna başlayacaklardı.

Ayasofya çok kötü durumdaydı ve yıkılma tehlikesi vardı. Bu yüzden Fossatilerin ilk işi duvarlardaki ve kubbedeki çatlakları sıvayıp mermer kaplamaları ve sütunları sağlamlaştırmak oldu.

 

 

Fossatiler 1848’de kaplamalar üzerinde çalışırken figürlü mozaikleri tesadüfen buldular. Kuzey koridorunun kubbesinde keşfedilen mozaikleri Sultan Abdülmecid’e gösterdiklerinde, sultan altın yaldızlı mozaiklerden çok etkilendi ve üzerindeki sıvaların temizlenmesini istedi.

İşte tam da burada. Fossatiler bir merdiven tasarladı. Bu merdiven sayesinde Ayasofya’nın iç cephelerinde ve kubbelerde istedikleri her yere ulaşabileceklerdi.

 

Fossati Kardeşler’in restorasyon sırasında çekildiği düşünülen bir merdivenli fotoğrafı

 

Fossatiler mozaikleri bir bir ortaya çıkarttılar. Ve daha sonra İslami hassasiyetler sebebi ile üstlerini çok ince bir işçilikle sıvadılar. Sıvadıkları yerlere de metal demirler koyarak yerlerini belli ettiler. Bu sayede Cumhuriyet döneminde mozaiklerin üzerindeki sıvalar, mozaikler zarar görmeden çıkartıldı. Ve Ayasofya’nın o muhteşem çehresi ortaya çıktı tekrar. Bu başarının arkasında tartışmasız Fossatiler vardı.

Sanat ve mimari konusunda çok yetkin olan iki kardeş bir süre sonra Ayasofya’da yaptıkları işin bir restorasyondan daha fazlası olduğunu anladılar.

Fossati’ler İslam geleneklerine saygı göstermek amacıyla açığa çıkardıkları figürlü mozaikleri alçıyla yeniden kapadı. Sadece I. Justinian döneminden kalma süsleme amaçlı mozaikleri açıkta bıraktılar.

 

Fossatilerin üstünü sıvadığı ve Cumhuriyet döneminde ortaya çıkartılan sıvalarının tümüyle sökülmesinden önce fotoğraflandı.Tabi diğer mozaiklerin üzerini tekrar sıvadılar.

Ve bu mozaikleri ve Ayasofya restorasyonunu tarihe bir hediye olarak bırakmak için sulu boya çizimleri ile tek tek her şeyi resim haline getirdiler. Fossatiler işlerini tamamladıklarında, çizimleri ve iç mekan resimlerini litografi albümü olarak 1852’de Sultan Abdülmecid’e sundular.

Böylece ortaya o müthiş eser çıktı : Fossati Kardeşlerin Ayasofya Albümü:

Ve en sonunda Ayasofya’ya rengini de onlar verdi. Fossatiler tüm dış mekanı sarıya boyadılar. İtalya’da Pisa’daki Santa Maria’da, Lucca’da San Martino’da ve Siena’da Santa Maria Assunta’da olduğu gibi, bu sarı rengin üzerinde Gotik stilde ince, yatay, kırmızı şeritler yer alıyordu. Bu çizgili dekorasyon, 1930’lu yıllara kadar merdiven duvarlarının birinde ve doğu cephesinde kalabilmişti. Daha sonra bunlar temizlendi.

Fossatilerin albümü, yüz yıl sonrasında Ayasofya’nın Avrupa’da popülerlik kazanmasını sağladı. Bizans Enstitüsü ise 1931’den sonra binayı orijinal görünümüne döndürmek için çalıştı.

Fossati’nin onardığı Ayasofya Camii, 1265 Ramazan ayının ilk Cuma günü (27 Temmuz 1849) tarihinde büyük bir törenle açılmıştı.

Günümüze ulaşan merdiven

Sultan Abdülmecid, Fossati’lere çizdiği resimlerden oluşan kitabını yayınlaması için yüklü miktarda paranın yanında kıymetli de bir yüzük de gönderdi. Kitap Abdülmecid’in yardımıyla 1852 yılında İngiltere’de basıldı.

 

Fossati kardeşler hem Ayasofya’nın tarihindeki en büyük onarım ve restorasyonunu yapmışlardı. Hem Ayasofya’daki bir çok sanatsal sırrı ortaya çıkartmışlardı. Hem de tarihe büyük bir albümü miras olarak bırakmışlardı.

Merak edenler için albüme dair dijital fotoğrafların olduğu linki yazımın sonunda sizinle paylaşacağım.

Şimdi gelelim merdivenin sırrına. Arşiv taramalarım sırasında Fossati kardeşlerin bu merdivenle olan bir fotoğrafını görünce düştü bu his içime. Evet o merdivenin hikayesi Fossati’lere dayanıyordu.

 

Ve Fossati eserindeki ana ibadet mekânının doğuya bakan manzarasının altına şu notları düşmüştü :

“Ortadaki büyük kapı yoluyla kapı dehlizinden çıkıldığında, karşımıza Ayasofya’nın muhteşem ana ibadet mekânı çıkmaktadır. Mekanın büyüklüğü o derece ihtişamlı ki insanın gözlerini kamaştırıyor. Dünyada hem yüksek, hem geniş ve buna rağmen uyumlu olan başka bir bina bilmiyorum. İşte burası Allah’ın evidir…”

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu