GündemYazılar

Bu Zamanlar Kıbrıs

 

Dünyanın gözü ve kulağının Akdeniz’de olduğu, hatta bazı komplo teorisyenlerine göre üçüncü dünya savaşının kıvılcımının ateşlenebileceği, neredeyse bütün büyük güçlerin soğuk savaş alanına dönüştüğü bu dönemde, Kıbrıs meselesi ve tarihi ülkemizde sıkça gündeme gelmeye devam ediyor. Öyle ki geçtiğimiz aylarda yaşanan KKTC seçimleri belki de hiç olmadığı kadar Türkiye’de konuşuldu, tartışıldı hatta Türkiye Cumhuriyeti halkının büyük bir bölümü seçimlerde taraf oldu. Barış harekatından beri kapalı bir halde bulunan, yıllardır bir çivi bile çakılmadığı için adeta bir felaket sonrası dönemi yerleşimine dönüşen Maraş bölgesinin açılmasına yönelik girişimler bütün dünyada yankılandı. Karabağ’ın tekrar özgürleşmesinin ardından Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Türkiye’ye bir teşekkür ve karşılıklı jest olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıyacağı söylentileri günlerce gündemde yerini korudu. Son olarak da İngiltere’nin KKTC’yi resmen tanıyabileceğine dair sinyaller Britanya’dan yayılmaya başladı. Sadece KKTC veya Türkiye’yi değil, bütün Akdeniz coğrafyasını yakından ilgilendiren bu gelişmeler yaşanırken ülkemizde de Kıbrıs meselesi tekrar gündemdeki yerini aldı.

 

Geçtiğimiz günlerde TRT’de yayına giren Bir Zamanlar Kıbrıs dizisi Kanlı Noel ile başlayıp Barış Harekatı ile sona eren süreci, Kıbrıs’ta yaşanan mezalim dönemini tekrar hafızalarımızda tazelerken, yeni nesil gençlere de bu dönemleri anlatmayı hedefliyor. Özellikle bütün dünyanın Z kuşağı tabirini dilinden düşürmediği, büyük bir kuşak değişimin yaşandığı bu yıllarda bu ve benzeri yapımlar daha da önemli hale geliyor. Sadece jeopolitik konumu için değil, dünyanın hangi köşesinde yaşanırsa yaşansın bütün katliam ve zulümler nesilden nesile aktarılmayı ve hatırlanmayı hak eder. Bu sebeple bu ve benzeri yapımlar önemlidir hatta sadece yapım aşamasında kalmamalı, eğitimden sanata toplumun her kesimine her an anlatılmalı, sonrasında da uluslararası kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Türkiye kendi aleyhinde bu durumla sıklıkla karşı karşıya kalmasına rağmen kendini uluslararası kamuoyuna açma konusunda uzun yıllardır oldukça yetersiz biraz da isteksiz bir görüntü çiziyor. Bizi sevmezler, bizi dinlemezler, dinleseler de inanmazlar algısı bunun önündeki en büyük engel olarak varlığını bugün dahi sürdürmekte. Halbuki doğru bir strateji ve yaklaşımla herkes gibi biz de kendimizi pekâlâ anlatabiliriz. Klişe tabirlerle dünyanın küçüldüğü, bir cep telefonuna sığdığı, her evin adeta bir sinema salonuna dönüştüğü bu günlerde kamuoyuna ulaşmak değil ulaşamamak daha zor olan. Halbuki bu eserler uluslararası benzerlerine de bakarak benzer standart ve koşullarda yapılıp dünyaya açılsa amacına çok daha kolay ve etkili şekillerde ulaşabilirler.

 

Burada birkaç cümle ve paragrafla Kıbrıs Meselesini anlatmak mümkün değil. Yaşanan zulüm ve katliam dolu süreçler o kadar yoğun ki tek bir makale hatta kitap bile bütün olanları anlatmakta yetersiz kalabilir. Ancak Kıbrıs ne ilk ne de sondu. 20. yüzyıl Doğu Avrupa’dan Uzak Doğu’ya kadar yüzlerce katliam ve milyonlarca savaş suçuna şahit oldu. Özellikle Türk ve Müslüman nüfus bu katliamlardan en çok etkilenen kitle oldu. Bosna’dan Kosova’ya, Karabağ’dan Urumçi’ye kadar zulmün ve işkencenin uğramadığı yer neredeyse kalmadı. İşte tüm bu vahşetlerin hatırlanması, yeni nesillere anlatılması için bu yapımlar önemliler ve bütün dünya tarafından da bilinmeleri ve anlaşılmaları gerekiyor. Çünkü bu vahşetleri engellemenin en etkili yolu onları hafıza ve yüreklerde diri tutmaktan geçiyor.

 

Bahsi geçen soykırımların en yakın tanıklarından olan Aliya İzzetbegoviç “Ne yaparsanız yapın ama soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.” demişti. Evet bugün bütün bu soykırım ve katliamlar unutulduğu takdirde Bosna’da, Kosova’da, Tebriz’de, Kafkasya’da, Urumçi’de tekrar yaşanmayacağının garantisini kimse veremez. Bu coğrafyada yaşayan, dil din ırk fark etmeksizin her insan maalesef ki hala benzer tehditler altında. Ancak sadece fiziki soykırımlar değil; fikri katliamları da sürekli hatırlamak gerek. Bugün hak ettiği değeri tekrar görse de Kıbrıs mücadelesinin lideri rahmetli Rauf Denktaş’a Ergenekoncu terörist yakıştırması yapanları, Annan Planı isimli referandum için “Yes be annem!” tezahüratları atanları, Kıbrıs üniversitelerini terör sempatizanlarına açanları da unutmamak gerek. Çünkü sadece unutulan soykırımlar değil, unutulan “ayıplar” da tekrarlanır…

 

Alperen KÖSE

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu