GündemYazılar

Hangi Rolün Ehliyiz?

 

Çocuğu hastalanan bir öğretmenin aynı anda sınavı var. Ertelenemeyecek hususta olan okulundaki sınavına mı gitmelidir yoksa çocuğuyla mı ilgilenmelidir. Bu soruda ilk aklınıza gelen genellikle öğretmenin kadın olduğudur. Toplumsal cinsiyet rolleri açısından özelliklede geleneksel toplumlarda kadından rol beklentisi daha fazladır. Bireyin sahip olduğu statüler, birtakım görev ve sorumlulukları da beraberinde getirir. Bu görevleri uygularken ‘’rol’’ sergilemiş olmaktadır. Bu rol tiyatro rolünden çıkar; sosyal yaşamın senaryosunda ömür boyu devam eder. Rol çelişkisi bu durumda kaçınılmaz hale gelmektedir. İş ya da aile rollerinin baskısı arttıkça çatışmalar daha yoğunlaşmaktadır. Ekonomik değerlerin prestij taşıdığı günümüz modern toplumlarında kişinin mesleği onun anahtar statüsünü belirler. Çocuğu olan bir kadının anahtar statüsü anneliktir, fakat bu kadın aynı zamanda başarılı bir iş kadınıysa anahtar statüsü onun mesleği olacaktır.

Herhangi bir statü, diğer statüyle bağlantılı olarak anlam kazanır. Bu da tıpkı çocuğu olan bir bireyin, işine dört elle sarılıp çocuğuna yeterli bir gelecek sağlama düşüncesiyle ilişkilendirilebilir. Toplumsal cinsiyete göre bir karşılaştırma yapıldığında; annelerin, babalara oranla daha fazla rol yükünün sonucunda, evlilik çatışmasına ve depresif belirtilerine sebep olmaktadır. Her statü belirli bir rol gerektirir ve kişi üzerinde toplumun beklentisini oluşturur.

Bir insan; okulda öğretmen, evde anne baba, herhangi bir sendikada temsilci olabilir. Statüler verilmiş ve kazanılmış statüler olarak ikiye ayrılır. Verilmiş statü; bireylerin kabiliyetlerine ve farklılıklarına bakılmaksızın onlara başkaları tarafından verilmiş statülerdir. Bunlar efendilik, kölelik gibi sosyal statülerdir ve bugün modern toplumlarda verilmiş statülerin etkinliği azalmıştır. Kazanılmış statüler; bireye doğuştan verilmeden, bireysel yetenekleri ve çabası sonucu elde ettiği statülerdir. Bir işte ehil olmak, bireylerin çabalarıyla kazandığı statüler, sergilemiş olduğu rolleriyle liyakatli olmak, rolleri yerine getirmede en önemli misyon olmaktadır.

Toplumsal statünün değer boyutunu belirleyen temel unsur kültürdür. Roller birbirine bağlı olarak karşılıklı dinamikler oluşturur. Rollerin sıralamasını içinde bulunduğu toplum değerlendirirken rollerden biri diğerine göre daha ön plana çıkmaktadır. Bu ön plana çıkan role anahtar rol denir. Anahtar rolümüz, içinde bulunduğumuz toplumun ve kültürün kullarını uygular. Aile kurumlarının önemli olduğu bir toplumda anahtar rol bir kadın için anneliktir. Ekonominin ön planda olduğu modern toplumda ise anahtar rolü iş kadınlığıdır. Öğretmenin saygınlığının ana nedeni bulunduğu kültürde anahtar rol olan, öğrencisine karşı oynadığı rolü, yani yerine getirdiği görevidir.

Anahtar rolü öğretmen kimliği olan bir bireyin, aynı zamanda çocuğunun da aynı okulda öğrenci olması bu roller arasında bocalamaya sebep olabilir. Hatta bazı öğretmenler aynı okulda eğitim gören çocuklarına, okul sınırları içinde kendileri ‘’öğretmenim’’ diye hitap etmesini ister. Çocuk bu durumda kendi dünyasındaki anne veya babasıyla ilişkisinin, okuldaki resmiyete bürünmesini çoğu zaman kabul edemez. Erginlikte daha çok görülen rol karmaşası toplum tarafından ve aile tarafından bireyi etkilemektedir. Bir yandan ‘’Artık erkek oldun, kadın oldun ona göre davran’’ bir yandan da ‘’Sen daha küçüksün aklın ermez’’ tabirleri kimliğe karşı rol karmaşasına sebep olmaktadır. Ergenlik döneminde ebeveynler anne baba rolünden bazen arkadaş rolünü oynamaları, duygusal yönden zarar verebilmektedir.

Roller arasında bocalama etkisi en çok aile ilişkilerine yansır. Örneğin: Bir komutanın evde asker gibi davranmasıyla babalık ve asker rolleri çatışmaktadır.

Mükemmeliyetçi bir öğretmen olmak veya mükemmeliyetçi bir anne olmak rollerin yükünü aşırı abartmak yaşamdaki hoşnutsuzluğu da beraberinde getirir. Bireylerde aşırı rol yükü ‘’yapılacak çok şey olmasına rağmen bu işleri yapabilecek zamanın olmaması’’ stres faktörlerini oluşturmaktadır. Aşırı rol yüklenmesiyle bireyin hangi rolü öncelikli olarak üstleneceğine karar verememesi ve baskı altında hissetmesine yol açmaktadır. Kişiye kaldırabileceğinden daha fazla sorumluluk verilmesi bireyi rol çatışmasına itmektedir. Örneğin: iş yerinde bitiremediği işi tamamlamak için evine götürmesi aşırı rol yüklenmesi aile içerisinde çatışmaya sebep olabilmektedir. Bireyde rol çatışmasından kaynaklanan stres fizyolojik ve psikolojik tepkilerle kendini göstermektedir. Kimi zaman davranışa yansıyan öfke, dikkatsizlik, unutkanlık, huzursuzluk gibi problemleri sıklıkla yaşayan bireylerde aşırı rol yüklenmesi sonucunda hem ebeveyn rollerine hem de iş hayatındaki statülerine olumsuz yansımaktadır. Rol çatışması yaşayan birey kendini başarısızmış gibi hisseder ve bu durum kendine olan güvenini azaltmaktadır. Statü gereği oynadığımız roller duygularımızın ve kişisel yaşamımızın önüne geçmemelidir.

Rol çatışması ve belirsizliğin yol açabileceği tükenmişlik sendromunu bir sonraki hafta ele alalım.

Rollerinizi abartmayın, yüreğinizi karartmayın…

Ayşe Yazıcı

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu