TarihYazılar

Bir Taht İki Kardeş Bayezit ve Cem

 

Fatih Sultan Mehmet’in hayattaki iki oğlu; biri Bayezit diğeri Cem. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan ve savaşan Fatih Sultan Mehmet, Fatih Kanunnamesi olarak bildiğimiz yasalar içerisindeki maddelerden birinde şöyle diyordu: “Ve her kimesneye evladımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizam-ı alem içün katl etmek münasiptir. Ekser ulema dahi tecviz etmiştir. Anında amil olalar.”

Kardeş katli vacip midir? Değil midir? Gerekli midir? Gereksiz midir? Bu konuyu başka bir yazımızda ele alacağız. Çünkü bu hafta Fatih’in çocukları Bayezit ve Cem arasında yaşanan 20 Haziran 1481 Yenişehir Savaşı’nın yıldönümü. Bu yazımızda iki kardeş arasında neler yaşandı ve akıbetleri ne oldu bunu anlamaya çalışacağız.

Fatih Sultan Mehmet’in 12 yaşında fırsat bulduğu ilk saltanat yıllarını yazdığım “İlklerin Mağduru II. Mehmet” başlıklı yazımda o dönemde yaşayan vezirler arasındaki egemenlik mücadelelerinden bahsetmiştim. Bu yazımda da özellikle bu noktalara dikkat etmenizi istirham ediyorum.

Şehzadelerden Bayezit sakin ve sefahate düşkün hatta babası tarafından bu huylarını terk etmesi için uyarılan bir karakter iken, Cem ise tıpkı babası gibi savaş taraftarı ve aksiyoner bir karaktere sahiptir. Fatih’in iki şehzadesinden Cem’i tahta çıkmaya namzet gördüğünü söylemek yanlış olmaz ancak yukarda Fatih Kanunnamesinde yer alan madde gereğince her iki kardeşinde tahta geçmeye hakkı vardır ve kimin destekçileri ağır basarsa ve kimin kaderi yaver giderse o tahta geçecektir.

Dönemin Vezir-i Azamı Karamani Mehmet Paşa ve İtalya Seferi ile görevlendirilen Gedik Ahmet Paşa, babası Fatih gibi fetihlere devam edeceğini belirten ve aksiyoner karakteriyle ön plana çıkan Şehzade Cem’i desteklerken; Şehzade Bayezit’in damadı olması hasebiyle Sinan Paşa, İhtiyar İshak Paşa ve yeniçeriler ise Fatih dönemindeki savaşlardan bıktıkları ve bir müddet sükûnet istedikleri için Bayezit’i destekliyorlardı. Aslında devlet ricali ve askerlerin ekseriyetinin Bayezit’i desteklemelerinde, Bayezit’in babası Fatih döneminde savaş masraflarının karşılanması için el konulan vakıf malları ve topraklarının tekrar sahiplerine geri verileceğini ilan etmiş olması çok etkiliydi. Çünkü birçok devlet görevlisi, ailelerinin geleceğini ve ekonomik refahlarını devletin kendilerine maaş olarak verdikleri bu toprakları vakfederek söz konusu toprakları dinen el konulamayacak olan vakıf arazisi statüsüne sokmaya çalışarak devam ettiriyorlardı. Aslında Fatih’in çoğunlukla el koyduğu vakıf arazileri bunlardı.

Fatih, 3 Mayıs 1481’de vefat ettiğinde büyük oğlu Bayezit, Amasya Sancağında, küçük oğlu Cem ise Karaman Sancağındaydı. Vezir-i Azam Karamani Mehmet Paşa her iki şehzadeye de bir haberci gönderdi. Kim daha erken İstanbul’a varır ve kendisini kabul ettirebilirse o padişah olacaktı. Ancak Bayezit’in damadı Sinan Paşa, Cem’e gönderilen haberciyi Kütahya’da yakaladı ve Cem’e haber gitmesini engelledi. Bayezit taraftarı olan Yeniçeriler ise İstanbul’da bir isyan başlattı ve Vezir-i Azam Karamani Mehmet Paşa’yı öldürdüler. Yerine İhtiyar İshak Paşa geçti. Böylece dengeler Cem’in aleyhine Bayezit’in lehine döndü.

20 Mayıs 1481’de Bayezit, İstanbul’a geldi ve tahta çıktı. İlk iş olarak 17 gündür defnedilmeyi bekleyen ve artık çürümeye başlayan babası Fatih’in cesedinin defin işlemlerini gerçekleştirdi. Diğer taraftan Cem, abisinin tahta çıktığını duyunca ordusunu topladı ve kendi taraftarlarıyla birlikte Bursa’ya geldi. Kendi adına para bastırdı ve hutbe okuttu. Böylece hükümdarlığını ilan etmiş oluyordu. Abisi Bayezit’e ise bir haber gönderdi. Bu haberde şöyle diyordu: “Eski Türk devletlerinde doğu-batı olarak devletin kardeşler arasında bölüştürüldüğü gibi bizde Anadolu ve Rumeli olarak devleti bölüşelim ya da hükümdarlık için savaş kaçınılmaz olacaktır.”

Bayezit ise bu teklifi reddetti ve savaş hazırlıklarını tamamlayıp Bursa’ya ilerledi. İki ordu 20 Mayıs 1481’de Yenişehir Ovası’nda karşılaştı ancak Cem’in lalası Aştinoğlu Yakup Bey, Bayezit’in vaatleri sonucunda taraf değiştirince Bayezit, Cem karşısında ciddi bir üstünlük sağladı ve Cem önce Eskişehir’e ardından Konya’ya çekildikten sonra Suriye’ye Memlük Sultanı Kaytbay’ın yanına kaçmak zorunda kaldı.

Bu esnada Gedik Ahmet Paşa, Cem taraftarı olduğu bilindiği için kontrol edilebilir bir yakınlıkta tutulmak istenmiş ve İtalya seferinden çağırılmıştı. Hatta Bayezit’e biat ettikten sonra Cem’i takip etmekle görevlendirilmişti. Ancak Cem’i Suriye’ye kaçmadan önce yakalayamadı ya da yakalamadı. Burası bir muamma olarak kalacaktır.

Cem, bundan sonraki hayatını sürgünlerde ve hapislerde geçirmiştir. Suriye’de kaldığı süreçte önce Hacca gitmiş ardından abisine karşı birkaç girişimde daha bulunmuş ancak başarısız olmuştur. 1482’de önce Rodos Şövalyelerine sığınmak zorunda kalmıştır. Rodos Şövalyeleri, Cem’in Rumeli’ye geçmek ve oradan abisine karşı mücadeleye devam etmek istemesinden faydalanarak Fransa ile anlaşmışlar ve Cem’i Rumeli’ye geçirmek vaadiyle kandırıp 1482’de deniz yoluyla para karşılığında Fransa’ya vermişlerdir. Diğer taraftan Rodos Şövalyeleri, Cem’i Rumeli’ye salmamak kaydıyla Bayezit’ten her yıl para almaktadır.

Cem, Fransa’ya getirildikten sonra Bayezit, Fransa Kralı XI. Lui’ye de kardeşinin Rumeli’ye salınmaması için yüklü miktarda para teklif etmiştir ancak XI. Lui, bu teklifi reddetmiştir. Burada geçen 7 senenin ardından Fransa Kralı VIII. Şarl ile Papa VIII. İnosan arasında yapılan anlaşma gereğince 1489’da Cem, Roma’ya yani Papa’ya teslim edilmiştir. Bu tarihe kadar Bayezit tarafından Rodos Şövalyelerine ödenen para bu tarihten sonra Papa’ya ve Fransa’ya ödenmeye devam edilecektir.

Bayezit, 1490’da Papa VIII. İnosan ile daha iyi koşulları olan bir anlaşma yapmış ve kardeşi Cem’in salınmayacağını garanti altına almaya çalışmıştır. Papa ise hem Bayezit ile bu anlaşmayı yaparken hem de Cem’e Hristiyanlığı kabul ederse emrine tarihin gördüğü en büyük Haçlı ordusunu ve abisinden intikam alma şansını vereceğini söylemiştir. Cem ise ne karşılığında olursa olsun dininden vazgeçmeyeceğini en sert şekilde Papa’ya ifade etmektedir.

1492’de IV. Aleksandr Borjiya Papa oldu ve Bayezit’ten kardeşi Cem’i elinde tutmaya devam etmek için daha fazla para istiyordu. Bayezit ise Papa’ya kardeşi Cem’i öldürmesi karşılığında çok ciddi bir miktar ödeme yapmayı taahhüt ediyordu. Bu mektuplaşmalardan haberi olan Fransa Kralı VIII. Şarl, Papa’dan Cem’i aldı ancak dönüşte Cem hastalandı ve 25 Şubat 1495’te vefat etti. Papa’nın Cem’i Fransa Kralına vermeden önce zehirlediği anlaşılıyordu.

Bayezit’in isteği üzerine 1499’da Cem’in naaşı Bursa’ya getirildi ve diğer kardeşi Mustafa’nın yanına defnedildi. Cem vefat ettiğinde 36 yaşındaydı ve esaret hayatı 13 yıl sürmüştür. Osmanlı tarihinde bazı şehzadeler için “keşke o tahta geçseydi” dediğimiz şehzadeler vardır. Cem’de bu şehzadelerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak kader farklı şekilde tecelli etmiştir. Bazı tarihçiler Bayezit döneminde az toprak kazanılmasını ve az savaş yaşanmasını Cem’in Avrupalı güçlerin elinde olmasına bağlamaktadır ancak Fatih’in savaşçı politikalarından bunalan devlet ricalinin Bayezit’i savaşçı olmadığı için özellikle desteklediği unutulmaması gereken bir gerçektir. Bu dönemde az savaş ve toprak kazancı yaşanmasının sebebini sadece Cem’in esaretiyle ilişkilendirmek çok haklı bir eleştiri olmayacaktır.

Görüldüğü gibi kardeşler arasında yaşanan taht mücadeleleri ya kanlı savaşlara ya da farklı siyasi ve ekonomik sonuçlara yol açmaktadır. Fatih, bunun çaresini bulduğunu zannederek Kardeş Katli Yasası’nı çıkartmış olsa da hemen kendisinden sonra çocukları arasında dahi bu yasa uygulanamamıştır. Kim olursanız olun ve ne kadar değiştirmeye çalışırsanız çalışın, tarih ve kader kendi çizgisinde yoluna devam ediyor.

Selametle…

Mehmet Caner Çavuş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu