Yazılar

“Herkes Nerede?” Fermi Paradoksu

 

1950’de Los Alamos Laboratuvarı’nda çalışan fizikçi Enrico Fermi sordu bu soruyu. Çok basit bir soru gibi görünebilir. Ama hikayesini dinleyince hiç de basit olmayan ve hala cevabı verilemeyen bir soru olduğunu anlayacaksınız.

Big Bang Theory dizisini izleyenler genç bilim insanlarının kafeteryada yaptıkları “geyik muhabbetleri”ni iyi bilirler. İşte buna benzer şekilde Fermi ve arkadaşları da sıcak bir yaz günü öğle yemeği yedikleri masanın etrafında bir karikatür hakkında konuşuyorlardı. Çünkü o günlerde uçan daire gördüğünü iddia eden insanların sayısında artış vardı ve alakasız gibi gözükse de New York’taki çöp kutuları ortadan kayboluyordu. İşte bu karikatür kaybolan çöp kutularını yağmacı uzaylıların çaldığını gösteriyordu. Turhan Selçuk’un da dediği gibi karikatürün güçlü bir sanat olmasının nedenleri var ve sadece bu olay bile bize neden güçlü olduğunu gösteriyor. Çünkü bu bilim insanları konuya güldükten hemen sonra gerçek olup olamama ihtimali hakkında konuşmaya başladılar. Gerçekten de uzaylılar var mı? Daha da önemlisi bunlar yeryüzünü ziyaret edebilecek kadar gelişmiş bir teknolojiye sahip mi?

Dünya dışı uygarlıkların var olma olasılığının gayet yüksek olduğuna dair elimizde epeyce güçlü tahminler var. Ama hiç kanıt yok. İşte Enrico Fermi’de o öğle yemeğinde buradan yola çıkarak şu soruyu sordu. Peki ya herkes nerede? Uzaylılar? Dünya dışı akıllı canlılar. Neden bunların varlığına dair tek bir kanıt bile bulamıyoruz? Neden hiç karşılaşmıyoruz? İşte küçük bir karikatürden başlayan sohbetin geldiği noktada sorulan bu soru bilim dünyasının hala açıklanamayan en önemli paradokslarından biri haline böyle dönüştü. Fermi Paradoksu.

Konu gerçekten çok ilginç ve işin güzel tarafı henüz sezon finali yapmamış gizemli bir dizi kadar sürükleyici. Tıpkı bu dizilerle ilgili üretilen teorilere benzer teoriler oluşturuluyor. Aslında bunlara teori değil de daha çok hipotez aşamasındaki fikirler diyebiliriz.

Hipotez 1: En basit açıklama: Şu anda mevcut başka bir uygarlık yok. Belki eskiden vardı. Ya da gelecekte olabilir. Ama kanıt yoksa uygarlık da yok demektir. Göremiyoruz, duyamıyoruz onlarla konuşamıyoruz, o halde yoklar.

Hipotez 2: Nadir Dünya Hipotezi: Uzaylı diye bir şey yok. Başka bir uygarlık hiç ortaya çıkmadı. İnsanlık evrende tek ve biricik. Yapayalnızız. Kimimiz kimsemiz yok. Biz bizeyiz. Dünya evrenin tek istisnası.

Hipotez 3: Başka zeka yok: Dünya dışında yaşam var ama akıllı değil.

Hipotez 4: İlkel zeka: Dünya dışında akıllı yaşam var ama teknolojik açıdan yeterince yani uzaktan fark edilebilecek kadar gelişmiş durumda değil. Hemen hepsi de bizim durumumuzda.

Peki ya bizden daha gelişmiş medeniyetler varsa… Medeniyetlerin teknolojik gelişmişliğini ölçümlemek için Sovyet astronom Kardashev tarafından geliştirilen bir ölçek var. Kardashev diyor ki medeniyet geliştikçe enerji tüketimi artar.

  1. tip medeniyetler henüz gezegen seviyesindedir. İçinde bulunduğu gezegene ulaşan tüm enerjiyi kullanabilir.
  2. tip medeniyetler kendi yıldızlarının tüm enerjisini kullanabilir. Yani kendi gezegenindeki güneş panelleriyle enerji toplamak yerine, güneşin etrafını çepeçevre saran ondan daha büyük küresel bir panelle onun tüm enerjisini kullanabilecek seviyeye gelmiştir. Bu hipotetik konsepte Dyson küresi deniyor.
  3. tip medeniyetler bunu da aşmıştır. İçinde yer aldıkları galaksinin tüm enerjisini kontrol edebilirler.

Michio Kaku’ya göre 100-200 yıl içinde insanlık olarak biz 1. tip medeniyet seviyesine ulaşacağız. Birkaç bin yıl içinde 2. tip ve 100.000 ila 1 milyon yıl içinde de 3. tip medeniyet seviyesine geleceğiz. Bunlar bizim için çok uzun gibi görünen süreler. Ama kozmik ölçekte göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir an. Biz henüz bu seviyelere gelememiş olabiliriz ama ya başka gezegenlerde var olan yaşam çoktan bu seviyelerden birine ulaştıysa?

2015’te yapılan bir araştırmaya göre 3. tip medeniyet bilinen evrenimizde ya çok az ya da hiç yok. 2. tip medeniyete sahip bir uygarlığın izlerine neredeyse rastlıyorduk. 14 Ekim 2015’te dünya dışı yaşamı araştıran SETI bizden 1280 ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızdan gelen sıra dışı bir ışık kırılımını fark etti. Bu tür bir kırılımın ancak yıldızın etrafını saran ve onun tüm enerjisini kullanan Dyson küresi gibi bir cihazdan dolayı olabileceğine dair spekülasyonlar yapıldı. Ama kanıtlanamadı.

Yani Fermi paradoksu hala bir çözüme kavuşamadı. Hipotezlere devam.

Hipotez 5: Kıyamet argümanı ya da büyük filtre hipotezi: Henüz varlıklarını kanıtlayamasak da bizden daha zeki yaşamlar vardır ve zeki yaşamlar doğası gereği kendini yok eder. Yani başka gezegenlerde başka uygarlıklar var ama bunlar daha yıldızlar arası seyahat ya da iletişim yapamadan nükleer bir savaş ya da başka bir sebep bir çeşit filtre görevi görüyor ve bu filtreyi geçemeyenler kendi kendini yok ediyor. 2. tip ya da 3. tip medeniyet seviyesine ulaşamıyor.

Hipotez 6: Süper yok ediciler: Bu biraz daha korkutucu bir hipotez. Zeki yaşam doğası gereği başkalarını yok eder. Bakınız biz. Akıllandıkça başka canlılar için bir tehdit haline gelmedik mi? Her fırsatta onları kolonize edip yok etmeye çalışmadık mı? Aynı şey bizden daha zeki canlılar için de geçerli. Çok zeki ve süper yok edici bir uygarlık var ve daha az gelişmiş uygarlıklar şöyle bir kafalarını kendi gezegenlerinden çıkartıp etrafına bakmaya başlayınca kafaya yumruğunu indiriyor. O yüzden çoğu uygarlık çoktan yok edildi ve diğerleri de ya yok edilmemek ya da koloni haline gelmemek için sessiz kalmayı tercih ediyor.

Hipotez 7: Uzak bir çölün kenarında küçük bir kabile: Evren çoktan çok gelişmiş bir medeniyet tarafından kolonize edildi. Ama dünya evrenin o kadar uzak, o kadar izbe bir yerinde ki henüz burayı fark edemediler ya da burayı kolonileştirmeye gerek görmediler. Avrupalılar Amerika kıtasına gelip koloniler oluşturmaya başladıktan çok sonra onları fark eden yerliler olduğunu biliyoruz. Güney Amerika’da Amazonlarda medeniyetten tamamen kopuk ve habersiz yaşayan kabileler hala var. Belki uzayda biz de o kabilelerden biriyiz.

Hipotez 8: İletişimin imkansızlığı: Teknolojik açıdan gelişmiş ancak kolonileşme amacı gütmeyen uzaylı uygarlıklar var ama bunlar birbirinden çok uzakta. Evren sürekli olarak genişlediği için de aradaki mesafe sürekli artıyor. Dolayısıyla karşılıklı iletişim ya hiç kurulamıyor ya da kurulana kadar, uygarlıkların biri ya da her ikisi birden ortadan kalkıyor.

Hipotez 9: Dinlemeyi bilmiyoruz: Belki de iletişim kurma imkânı vardır ama biz onları dinlemeyi bilmiyoruz. Şunun şurasında daha 60-70 yıldır antenlerimizi uzaya çevirip dinlemeye başladık. Belki doğru yöntemi bulursak onları fark edeceğiz.

Hipotez 10: Doğal afetler: Gezegenlerde zaman zaman meydana gelen çok büyük doğal afetler nedeniyle canlılar sürekli yok oluyor. Bizim dünyamızda bir zamanlar dinozorların başına gelen şey, komşu uzaylıların da başına gelmiş olabilir. Hatta bir süre sonra insanlık da bu şekilde ortadan kalkabilir.

Hipotez 11: Hayvanat bahçesi: Belki de uzaylıların kurduğu bir hayvanat bahçesidir dünya. Uzaylı ırklar neden bizimle iletişime geçmeye çalışsınlar ki? Dışarıdan bizi seyredip halimize gülmek yerine?

Hipotez 12: Çoktan gittiler: Uzaylılar var ve dünyayı çok eskiden ziyaret ettiler. Geldiklerinde henüz zeka sahibi bir canlı olmadığı için buradan gittiler ve bir daha da geri gelmediler.

Hipotez 13: Sürekli geliyorlar: Uzaylılar var ve sürekli dünyayı ziyaret ediyorlar ama hükümetler ve tabiki İlluminati onların geldiğini bizden gizliyor. Ama neden gizlediklerini bilmiyoruz. Ya da yıldızlar arası seyahat ederek buraya kadar gelmeyi başaran uzaylıların neden yıllardır hükümet engeline takıldıklarını anlamakta zorluk çekiyoruz.

Hipotez 14: Simülasyondayız: Bir bilgisayar simülasyonunun içindeyiz. Algıladığımız evren sahte bir gerçeklikten başka bir şey değil. Uzaylı uygarlıklar, başka hayat formlarının mevcut olmadığı bir evren görüntüsünü bizim için simüle ediyorlar.

Hipotez 15: Panspermia: Uzaylıları uzaklarda aramaya gerek yok, belki de biz onların çocuklarıyız. Çok eskiden yaşam tohumlarını dünyaya getirip ektiler. Belki bir gün geri gelecekler. 2001 Uzay Macerası’ndaki monoliti bir düşünün.

Hipotez 16: Algılayamıyoruz: Michio Kaku’nun şu benzetmesine bakın. Diyelim ki ormanın ortasında bir karınca yuvasındayız. Hemen yanına 10 şeritli bir otoyol yapılıyor. Karıncalar bu yolun ne olduğunu anlayabilir mi? Nasıl bir teknolojiyle yapıldığını ve daha da önemlisi hangi maksatla yapıldığını algılayabilir mi? Dolayısıyla bizden daha gelişmiş bir medeniyet varsa bile bizim bunu algılayabilme ihtimalimiz olamaz. Onlar bizimle irtibata geçip bizi aydınlatmaya çalışıyorlarsa bile biz bunu asla anlayamayız. Çünkü bu bir karıncaya internetin ne olduğunu anlatmaya çalışmak gibidir.

Hipotez 17: Teknolojik tekillik: Dünya dışı medeniyetler teknolojik tekilliğe ulaştılar ve insan ötesi bir karakter sergilemeye başladılar. Ya dünya dışı zekalar kendi zekalarını başka formlara aktarabilmeyi başarmışsa.  Lewis Padgett’ın bir öyküsünde anlattığı gibi bir şekilde bu fiziksel evreni terk edip alternatif bir evrene geçiş yapmışlarsa?

Nedense Fermi paradoksunu açıklamaya çalışan hipotezlerin çoğu dünya dışı yaşamların da dünyadaki yaşam gibi gelişmiş olabileceğini öngörüyor.  Einstein bir zamanlar “hiçbir sorun o sorunu yaratan bilinç düzeyiyle çözülemez.” demişti. Belki de Fermi paradoksu hiçbir zaman çözülemeyecek. Belki de bazı şeyleri hiçbir zaman tam olarak anlayamayacağız. Anlayamadığımız her şey için de peki nerede sorusunu sormaya devam edeceğiz.

Emir Erdin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu