Bad boys, bad boys whatcha gonna do whatcha gonna do?
When they come for you?
Bir nesile reggae ve Bob Marley’i sevdiren şarkı. Bilinenin aksine şarkıyı yazan ve söyleyen her ne kadar sesi ve kalitesi benzese de Bob Marley değil, İnner Circle. 90’ların başarılı reggae şarkıcısı ama unutulmuş durumda tabi her dönem şarkıcısına olduğu gibi. Belki de en büyük şanssızlığı hem ses hem iş hem de görünüş olarak Bob Marley’e benziyor olması.
Girişten de anlaşıldığı üzere bu haftaki film etkinliğiniz için seçtiğim film Bad Boys serisi. Her yazıda seri filmler inceleniyor gibi gelebilir ama hafta sonu sokağa çıkma yasaklarının olduğu düşünülürse sizlere az bile gelebilecek bir seri.
Bayanlar ve baylar karşınızda Bad Boys serisi.
İlk filmin 1995 yılında ve ikincisinin 2003 yılında gösterime girdiği düşünüldüğünde üçüncüsünün 2020 yılında çıkması akıllara şu soruyu getirebilir: “Bir buçuk saatimi harcamama değer mi?” Kesinlikle değer sevgili film severler. Hele ki seri filmlerin devamlılığı sağlamak ve tutunmak için eldeki materyalleri değerlendirememesine aşinayız. “Star Wars” serisinin 15 yıllık beklenti sonucunda orijinal yapımın aynısı olan “Force Awakens” ın çıkması, “Rocky” serisine gereksiz bir ekleme olan “Creed”, “Mad Max” serisi ve “Scream” serisi… Heralde bu liste uzayıp gider ama karakter, aksiyon ilerleyişi ve konu olarak ilk iki filmini aratmayan ve güzel bir iş çıkaran seri Bad Boys. Tabi ki bunda Will Smith’in katkısı çok büyük. Zira kendisinin oynadığı filmler ve kaliteleri tartışılmaz. Will Smith’in oyunculuğuna Martin Lawrence’nin eğlenceli ve sakar karakteri eklenince aksiyon severlerin beklediği bir film haline geliyor.
Gelin sırasıyla bütün seriye bir göz atalım;
Sene 1995. İlk Bad Boys filmi. Genç, yakışıklı, gözüpek, çılgın bir detektif olan Mike (Will Smith) tam bir aile babası ve evine sadık, elini kirletmekten ve illegal işlerden hoşlanmayan bir ortağa sahiptir; o kişi Marcus (Martin Lawrence). Normal bir uyuşturucu baskının büyük bir çeteye bağlanması ile başlar hikâye ve ikilinin tahmin edeceğiniz üzere başları beladan kurtulmaz film boyunca.
İkinci film ise biraz farklı başlar diğerlerinden. Sürekli emekli olmayı düşünen ve psikolojik sıkıntıları olan aile babası Marcus’un imtihanı kız kardeşi olacaktır. Tabi ki tahmin etmesi zor olmayan kötü adamlar yine uyuşturucu işindeler. Marcus’un kız kardeşiyle ilişki yaşayan Mike ise tabiki ortağını bu zor operasyonda yalnız bırakmayacaktır.
Geldik serinin son filmine. Sene 2020. İlk iki filmin aksine görsel efektler ve müzikler tabi ki çağa ayak uydurmuş durumda. Her filmde başları uyuşturucudan derde giren ikili tabi ki bu filmi de boş geçmiyor. Kahramanlarımızın başı seneler önce Mike’ın tutuklattığı bir İspanyol kartelin eşi ve çocuğu ile derttedir. Dolayısıyla ortağının da. Bu sefer yardımlarına koşan bir ekip vardır. Yan karakterler olarak göreceğimiz bu ekip teknolojik olarak Mike ve Marcus’a çağ atlatacaktır.
Sonuç olarak;
Her siyahi uyuşturu satıcısı değildir veya her uyuşturucu satıcısı siyahi değildir. Bunun ışığında baktığımızda seri boyunca uyuşturucu ile mücadele eden siyahi kahramanlarımızın ırkçılığa karşı olduklarını serinin her filminde çeşitli diyaloglardan anlayabiliyoruz. İslam düşmanlığı ve ayrımcılığın tavan yaptığı Hollywood’a inat Will Smith ve Marcus Lawrence’in bireysel olarak oynadığı diğer filmlerinde de ikilinin sadece ırkçılıktan değil her türlü ayrımcılıktan fazlasıyla şikayetçi oldukları ortada ve bunu sadece söylemlerde bırakmayarak yaptıkları kaliteli işlere de dökmeleri takdire şayan doğrusu. Örnek olarak Will Smith’in oynadığı ve çok da etkisinde kaldığını söylediği Dünya Ağırsiklet Boks Şampiyonu Muhammed Ali’nin hayatını konu alan “ALİ” filmine bakabiliriz.
Yazıma Will Smith’in Men in Black 2 filminde ortağını bulmak için 1969 yılına gittiğinde ve orada polis çevirmesine yakalandığı esnada verdiği mesajla kapatmak istiyorum:
“Sırf zenci birinin güzel bir araba kullanması onu çaldığı anlamına gelmez. Tamam, ben bunu çaldım ama zenci olduğum için değil.”
İyi seyirler…
Emir ERDİN
