Yazılar

Yakamıza Yapışan Sendromlar- 2

 

Değerli okuyucularım, bu hafta da toplumda sıkça rastlandığımız ama adını koyamadığımız kalıtsal ya da sonradan edindiğimiz psikolojik kökenli sendromları inceleyeceğiz. Geçtiğimiz iki haftada Tükenmişlik Sendromundan ve Yakamıza Yapışan Sendromlardan (pazartesi sendromu, hastalık hastası sendromu, kötü koku sendromu) bahsetmiştim. Şimdi de en çok konuşulan sendromlardan devam edelim.

Stockholm Sendromu:

Rehinelerin kendilerini esir alan kişilerin duygularını anlama noktasına gelmeleri ve bu kişilerle geçirdikleri sürenin sonunda onlara yardımcı olup, özdeşim kurmalarına Stockholm sendromu denir. Rehinenin kendisini esir alana kişiye karşı sempati ve empati kurmasıyla psikolojik bir ruh hali başlamaktadır. Erkeklere oranla kadınlarda bu sendroma daha sık rastlanmaktadır. Travmatik bir bağlanma süreci oluşmasının altında yatan temel neden rehin alan kişinin hayatta kalma içgüdüsüdür. Aslında bu durum rehinenin kendi kararıyla gerçekleşen bir durum değildir; şiddet korkusu ölüm korkusu bireyi bu duruma sürükler. Dış dünyadan soyutlanan rehine, ihtiyaçları için kendisine baskı yapan kişiye bağımlı olduğunu hissetmektedir. Rehine bulunduğu kötü koşulları benimseyerek savunmaya geçer; kötü koşulları görmeyerek rehin alan kişinin yanında olur. Rehin alan kişinin veya kişilerin küçük iyilikleri onun gözünde büyür ve rehin alan kişinin gözüyle bakıp yorumlamaya başlar, hatta yaptıklarına hak vermeye başlar. Ülkemizde bunun en güncel örneği Müge Anlı programındaki Palu ailesinde görmüştük. Palu ailesinde ruhsal dengesi bozulan ve zarar gören aile bireyleri zanlıya karşı savunma ve toz konduramama durumları hatta çarpık gönül ilişkileri görülmüştü. Sendrom en çok aile içi şiddet, taciz ya da tecavüz olaylarında ortaya çıkmaktadır. Bu sendromu konu edinen birçok dizi film olmuştur. Türk sinemasındaki ‘’Mavi Boncuk’’ ve izlenme rekoru kıran “La Casa De Papel” Stockholm sendromunu konu edinen dizi filmlerin başında yer alır.

Stockholm sendromu ilk kez 1973 yılında İsveç’te bir banka soygunu sırasında meydana gelmiştir. Bankayı soymaya giden kişilerin, rehin aldığı kişilere iyi davranması bunun aksine polisin onları kurtarmaya çalıştığı sırada uyguladığı durumları ise rehin kişilerin kötü algılamasıyla sendrom tetiklenmiştir. Olay bitiminde rehin alınan kişiler soyguncuların aleyhine tek bir şikayette bile bulunmamıştır. Bu kuşatma 6 gün sürmüştür ve 6. Gün polis içeriye girmiş soyguncular teslim olmuştur. Şaşırtıcı bir şekilde rehineler; soyguncuların önüne kendilerini siper ederek, soyguncuların zarar görmesini engellemek istemişlerdir. Rehinelerin kaçma imkanı olduğu halde kaçmamıştır. Bu olaydan sonra bile rehineler soyguncuları hapishanede ziyarete gidip, mahkeme masraflarını ödemişlerdir

Soygundan yıllar sonra bir kadın rehine şöyle demiştir:

‘’Soyguncu beni öldürmeyeceğini, sadece bacağımdan vuracağını söyledi. Ne kadar nazik ve düşünceli bir insan olduğunu düşündüm.’’

Peter Pan Sendromu:

1983 yılında Psikanalist Dan Kiley tarafından bulunan bu sendrom adını Peter Pan çizgi kahramanından alır. Peter Pan kahramanı izlerken çocuksu yönü uyandırır ve hayat dolu, neşeli yönünü vurgular. Peter Pan büyümekten kaçan ve hep çocuk kalmak isteyen haylaz bir çocuktur. Bu sendrom 14-50 yaş aralığı genellikle erkeklerde görülen sorumluluktan kaçma davranışıdır ve yaşları olgun olmasına rağmen çocuksu davranışlarıyla büyüme korkusu yaşayan psikolojik bir semptomdur. Genellikle evlilikten kaçan, herhangi bir meslekten kaçan bu bireyler sorumlulukları kendileri üstlenmeyip, aileleriyle kaygısız bir yaşam sürmeyi tercih ederler. Eleştirilere kapalı ‘’bilmiyorum, umurumda değil’’ gibi savunmalara geçerler. Öfke patlamaları sonunda çocuksu özürlere başvururlar. Babalarına karşı yabancılaşmış, mesafeli ve özlem duyarlar. Annelerine karşı ise genellikle kızgınlık ve aynı zamanda suçluluk duygusu yaşan bu erkekler; annelerinin etkisinden kurtulmak isterler. ‘’Hiç büyümeyen erkekler’’ çocuk gibi davranan yetişkinler sosyal ilişkilerinde bir süreliğine eğlenceli olabilir ama bir süre sonra bu durum insanlar tarafından sıkıcı olmaya başlar.

Peter Pan Sendromu yaşayan kişilerin aile iletişimlerine ve ebeveyn tutumları bakıldığında; genellikle çocuklarına sınır koyamayan ebeveynler,  çocukların ihtiyaçlarını karşılama konusunda aşırı kolaycı anneler, çocuklarıyla iletişim kurmakta zorlanan babalar, aile içi iletişim hataları, duygusal paylaşımın olmadığı, aile içi otorite boşluğu olan aile yaşantılarının olduğu görülmektedir. Ailelerin çocuklarının birer yetişkin olduğunu kabul etmeleri gerekmektedir ve çocuklarına karşılayabileceği sorumluluk, görev hissi verilmelidir. Narsist davranıştan kaçınarak çocuklarına birey olduklarını hissettirmeleri gerekmektedir.

Othello Sendromu (Kıskançlık Sendromu):

Adını Shakespeare’nin en önemli eseri olan Othello’dan almıştır. Othello yakalandığı kıskançlık hastalığı sebebiyle, şüphelerinin içinde boğularak delice aşık olduğu karısını ve kendisini öldürmüştür. Bilinçaltında yatan kaybetme korkusudur. Tekrarlayan aldatma suçlamaları, delil aramaları, eşini tekrar tekrar sorgulaması ve sadakatini test etmesi gibi durumlarla ortaya çıkmaktadır. Othello Sendromu sanrılı bir bozukluktur ve bir kıskançlık türüdür. Bu bozukluğun temelinde, sevilen insanın kendisini aldatma fikrini destekleyen patolojik veya aşırı kıskançlık olduğu düşünülmektedir. Birey inançlarının bir kanıtı olup olmadığını düşünmeden, farkında olmadan sadece görmek istediklerini görür. Patolojik kıskançlık tedavisi ancak profesyonel bir destekle mümkündür.

Porto-Rikolu Sendromu:

Sürekli kavga etmek isteyen kişilerde görülen sendromdur. Aynı zamanda dövüş hastalığı olarak da bilinir. Bu hastalıkta kişi kendini kontrol edemez ve sıkıntı yaşadığı anda karşısındakine vurmak ister. Porto-Rikolu Sendromu’na yaşadıkları bir travma sonrası yakalanırlar. Kendilerine verdikleri zararların yanında çevresi için de bir tehdit unsuru oluşturmaktadır. Dürtü kontrol bozukluğu olan bu kişilerde genellikle; kontrol edilemeyen ağlama, titreme, öfke, sözlü veya fiziksel saldırı gibi belirtiler göstermektedir.

Yazı dizimizde bahsettiğim psikolojik kökenli sendromlar sadece bunlarla sınırlı değildir. Kim bilir bu sendromların sizde de olması muhtemeldir. Her çağın, her neslin psikolojik sendromu farklıdır. İçinde bulunduğumuz modern dönem bu sendromların sayısını ve etkisini arttırmaktadır. Modern dünyanın teknoloji düzeyi arttıkça yeni kelimeler, yeni hastalıklar, yeni sendromlar da beraberinde gelmektedir.

Sendromlarla başa çıkabildiğimiz sağlıklı günler dilerim. Hoşça kalın.

Ayşe YAZICI

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu