GündemYazılar

İşte Geliyor Bizim Çocuklar

 

Ülkemizdeki zıtlaşma ve kutuplaşma oranı son yıllarda görülmemiş bir hızla arttı ve artmaya da devam ediyor. Hayatımızın hemen her alanında karşıt görüş ve fikirlerle sonuna kadar mücadele etme anlayışı hepimizin günlük rutini haline geldi. Bitaraf olan bertaraf olur atasözünün bir yansıması olarak artık hepimiz -kendimizi öyle görmesek de- bir tarafın üyesiyiz. Ya Aleviyiz ya da Sünni ya doğuluyuz ya da batılı ya dindarız ya da dinsiz… Listeyi dilediğimiz gibi uzatmak mümkün hatta artık sonlandırmak zor olan. Sanatta, sporda, siyasette ayrışmanın bu denli yoğun yaşandığı; birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan bu zamanlarda bir turnuva imdadımıza yetişiyor. UEFA EURO 2020…

Covid-19 pandemisi nedeniyle 2020 yazında gerçekleşemeyen turnuva 11 Haziran 2021 tarihinde Roma’da Türkiye-İtalya maçıyla başlayacak ve 11 Temmuz 2021’de İngiltere’nin Wembley Stadında oynanacak final karşılaşmasıyla sona erecek. 24 Avrupa ülkesinin mücadele edeceği ve belki de Dünya Kupası’ndan sonraki en büyük futbol organizasyonu olan turnuva tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yoğun bir şekilde takip edilecek.

Kısa bir özet geçmek gerekirse Cumhuriyetimizden yaklaşık 6 ay büyük olan milli takımımız 21 Mayıs 1923 yılında 26. üye olarak FIFA’ya katılmış ve ilk maçını cumhuriyetin ilanından üç gün önce İstanbul’un Taksim Stadında Romanya’ya karşı oynamıştır. Ali Sami Yen’in teknik direktörlüğünde sahaya çıkan ilk Ay-Yıldızlılarımız rakibiyle Zeki Rıza Sporel’in attığı iki gol ile 2-2 berabere kalmıştır. Böylece Sporel, milli takımımızın ilk golcüsü olarak adını Türk Spor Tarihi’ne yazdırmıştır. Kuruluşundan itibaren 1950, 1954 ve 2002 Dünya Kupası ve EURO 96, 2000, 2008 ve 2016 turnuvalarına katılmaya hak kazanan millilerimiz İkinci Dünya Savaşı sebebiyle 12 yıllık aranın ardından gerçekleşen 1950 Dünya Kupası’ndan maddi yetersizliklerden dolayı çekilmek durumunda kalmıştır. Turnuvalara katılım oranlarında istikrarsız hatta başarısız bir görüntü çizsek de katıldığımız turnuvalarda genel olarak başarılı olduğumuz rahatlıkla söylenebilir. Türkiye 1954 Dünya Kupası grup maçlarında Güney Kore’yi 7-0 yenerek dünya kupaları finallerindeki en farklı galibiyetini aldı. Ancak dönemin güçlü ekibi Batı Almanya’ya grup maçında 4-1, play off müsabakasında ise 7-2 yenilerek ilk turnuvasına veda etti. Uzun bir aranın ardından katıldığı 2002 Dünya Kupasında ise iki ev sahibi Japonya ve Güney Kore’yi de mağlup etmeyi başaran Türkiye turnuvayı 3. tamamlayarak önemli bir başarı elde etti. Avrupa şampiyonalarında ise ilk kez 1996 da mücadele eden Türkiye gruptan çıkma başarısı gösteremese de EURO 2000’de çeyrek final, 2008’e ise yarı final oynama başarısı gösterdi. Tartışmalar içerisinde geçen EURO 2016’da ise gruptan çıkamayan Türkiye turnuvanın önemli hayal kırıklıklarından biri olarak gösterildi. 1954 Dünya kupasında oynadığı 3 maçta attığı 10 gol ile Türkiye 2002 yılına kadar Dünya Kupası finallerinin maç başına en yüksek gol ortalaması rekortmeni unvanını elinde bulundurdu. 2002’de bu unvanını kaybetse de üçüncülük maçında 00:10,8 de atılan gol ile Dünya Kupası finallerinin en erken golü rekorunu kıran Ay-Yıldızlılar bu unvanını hala korumayı sürdürüyor. Bu gol aynı zamanda eleme maçları da baz alındığında dünya kupalarının en hızlı atılan üçüncü golü durumunda. Aynı zamanda yarı final başarısı gösterdiğimiz EURO 2008’de oynadığımız Çek Cumhuriyeti ve Hırvatistan maçları da halen UEFA tarafından turnuva tarihinin en heyecanlı maçları arasında gösteriliyor ve sık sık sosyal medya hesaplarında da paylaşılmaya devam ediyor.

Türk Milli Futbol Takımı halen daha milletçe ortak değer olarak kabul edilen nadir oluşumlarımızdan biri. Bu unvanını da aslında kolay kazanmadı. Özellikle olaylı geçen EURO 2016 sonrası dönemi hatırladığımızda milli takım oyuncuları hatta teknik ekibi bazındaki ayrışmanın izleri hala taze. Sporda yaşadığımız fanatizm ve çatışma kültürünün milli takıma sıçraması normal gözükebilir ancak millilerin geçirdiği senin hocan benim futbolcum tartışmasının yol açtığı hasar belki de yeni yakalanan bu genç jenerasyonun hızlı yükselişiyle erken atlatılmış gibi gözükse de halen pamuk ipliğine bağlı olduğu aşikâr.

Belki de tarihimizin en genç kadrolarından biriyle mücadele edeceğiz EURO 2020’de. 26 kişilik kadroda 30 yaş üzeri yalnızca iki futbolcu bulunuyor ki bunlardan bir tanesi büyük olasılıkla yedek kaleci olacak Mert Günok ve Fransa’da olağanüstü bir sezon geçirerek takımı Lille’nin şampiyonluğundaki en büyük pay sahiplerinden biri olan Burak Yılmaz. Kadrodaki 18 futbolcumuz ise 25 yaş ve altında. Oynadıkları futbol, verdikleri demeçler ve gençlik enerjileriyle “Bizim Çocuklar” deyiminin en çok yakıştığı bu kadronun yaş ve tecrübeleri gereği heyecan ve hata yapma ihtimallerini unutmamak gerek. “Senin kalecin yüzünden yenildik, senin orta sahan top tutamadı, senin forvetin gol kaçırdı, senin hocan kendi oyuncularını oynattı.” gibi taraflı eleştirilerin olmadığı; “yenerseniz helal olsun, kaybetseniz de canınız sağ olsun.” diyeceğimiz, burada elde edecekleri tecrübeyle belki bugün olmazsa önümüzdeki turnuvalarda ülkemize bir uluslararası kupa kazandıracak bir Milli Takım izlemek dileğiyle… Haydi Çocuklar…

Alperen Köse

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu