ToplumYazılar

Kadınlar Günü Yazgısı

 

8 Mart’ta kadınları anan ‘’emekçi’’, 28 Şubat’ta kadınları anan ise ‘’bağnaz’’ oldu canım ülkemde.

Şimdi 28 Şubat siyasi bir içerik diyeceksiniz peki ya 8 Mart’ın yazgısı nedir?

Resmi tarihlerin belirlenmesi genellikle dönemin siyaset vurgusunun anlamını içerir. Siyasi haklara sahip olma, eğitim, şiddet, boşanma gibi konular kadın üzerinden ele alınır.

8 Mart, New York’ ta olumsuz şartlar altında çalışan tekstil fabrikasındaki kadın işçilerinin öldüğü ve daha sonra ‘’emekçi kadınlar günü’’ olarak anılan bir gündür. 8 Mart’ı Dünya Kadınlar Günü ilan edip göze girme çabaları yine bir siyasi hamlenin sonucu ve modernite sürecinin; kaşıkla verip kepçeyle alınan homojen toplum anlayışının sebeplerinden biridir.

 

Modern dönemin yeni normalinde neler vardı?

İçinde yaşadığımız modernleşme sürecinin Batı Avrupa’da çok yönlü ve karmaşık olarak belirlenip herkesi etkisi altına almış, yaptırımı oldukça güçlü değişim sürecidir. Orta Çağ’da doğmuş sermaye hareketleri, uzak kıtaların keşfi, sömürgecilik, sınıf mücadeleleri, savaşlar, uzlaşmalar, anlaşmalar, kapitalistleşme dinamikleriyle ‘’aydınlanma’’ ile somutlaşmış düşünce dünya üzerinde modernite sürecini zorunlu olarak doğurmuştur. Modern toplumların ürettiği kamusal alan kavramı sekülerleşmenin ilk adımı olup; insanların bilinçlerinden dinsel, etnik, kültürel aidiyeti aşma ve uzaklaşma yolunda açılan bir zihin inşasıdır.

 

Kadın gerçekte nedir? Kadın biyolojik bir yazgı mıdır?

Kadın hareketi bir toplumsal harekettir ve biyolojik yazgıyla değil, psikososyal bir yaptırımla ötekileştirilmiştir. Bu yaptırım da modernitenin ta kendisidir.

Fabrikaya giden modernleşmiş insanın dinine, anadiline, kültürüne özel anlam dünyasına ihtiyacı yoktur. Kamusal alanda araçsal akıl ön plandadır ve işçinin özel alandaki dini, etnik unsurları, aile ilişkileri, yakınlarının doğumu, ölümü bunlar sadece özel alanla sınırlandırılmıştır. Bu süreç görünmez bir elle değil gözümüze sokularak başlamıştır. Toplumsal cinsiyetin modernite süreci elbette değer odağı olan kadın üzerinden olmuştur. Toplumsal cinsiyetin bir kimliği olan kadın modernlikle birlikte kapitalist bir kimlik olmuştur. Toplumun uygarlık düzeyi o toplumun kadına verdiği değer oranında ölçülür. Toplumsal cinsiyet söz konusu olduğunda akla ilk İslam geleneğindeki Müslüman kadının konumu gelir. Osmanlı kültüründeki kadın konumu ise; etkin bir şekilde eğitim alanının içerisinde var olup İslamcılar, Osmanlıcılar ve Türkçüleri kadının doğu- batı sentezli geleneğin dışına çıkmadan hem sosyal hem de edebi alanda etkin olmasının gerekliliğini bu noktada birleştirmiştir. Batıcılar ise sanayileşmenin etkisiyle sosyal yaşamda Osmanlı kültür geleneğinin dışında tam bir batılı kadın modeline geçip homojen bir toplumu hedeflemiştir. Cumhuriyetin kuruluşu itibariyle ‘’Kıyafet Kanunu’’ ‘’Medeni Kanun’’ ve ‘’kadınlara seçme ve seçilme hakkı’’ ile tanınan kanunlarla ülkemiz kısa süre içerisinde kadın-erkek eşitliği açısından ileri ülkeler arasına girmiştir.

Kapitalizm ve sanayileşmenin en yoğun olduğu akım homojen bir moda yaratma akımıdır. Kamusal alanda tek tip insan modeli araçsal insan modeli hedefidir. Oysaki kıyafet oluşumunda ‘’sosyal, kültürel, estetik, çevre koşulları, kişisel görüşler, örf ve adetler önemli rol oynar. Kıyafet denilince akla gelen yine ilk toplumsal cinsiyet kimliğindeki kadın rolüdür.

 

8 Mart kadın hareketi ise; 28 Şubat’ta kadın hareketi değil midir?

Kişiler, zamanlar farklı olsa da aynı toplumsal, siyasi haraketlilik sebeplerini barındırır. Hepimizin ezbere bildiği türküdür. ‘’Zeytinyağlı yiyemem aman’’

Türkünün hikayesi Marshall Planı’nda dünyanın en büyük mısır üreticisi olan Amerika, biriken mısır dağını eritmek için, Marshall yardım paketinden faydalanmak isteyen ülkelere ‘’mısır özü’’ yağı alma ön koşulu koymuştur. Türkiye’de buna karşılık ilk margarin fabrikasını kurmuştur. Aynı dönemde sırf bu sebepten birçok zeytin ağacı yerlerinde sökülmüştür. Zeytinyağını kötülemek için bir türkü sipariş edilir…

‘’Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman… Senin gibi cahile, ben efendim diyemem aman…’’

 

Kadınlık kurgusu nedir?

Toplumsal cinsiyet bakımından kadına örf, adet ve kurumlar tarafından yüklenen rol; biyolojik, ekonomik ve psikolojik yazgının yüklediği roldür.

Güçlü olanın güçsüz olanı sömürdüğü bir toplumun şiddet algısıyla; fiziksel açıdan güçlü olan erkeğin güçsüz olan kadına uyguladığı şiddet aynı ölçüde öldürür!

 

Ayşe Yazıcı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu