Yazılar

Çok Dağıttık “Bi” Toparlanalım

Her ekipte vardır bu tipten, halı sahada oynarsın iki hatalı gol yersin bir anda mucizevi bir şekilde ortaya çıkar ve o sihirli cümleyi kurar. Üniversitedesin, sınavın var, sabahlıyorsun, beynin ağlıyor: “İki dakika muhabbet edelim de dilimiz çözülsün.” dersin yine o mendebur… Arkadaş grubunda, aile fertlerinde, herhangi bir etkinlikte, her yerde. Alın bu arkadaşı.

Bu arkadaş son zamanlarda sürüden ayrılmış olacak ki çok güzel muz ortaların kesildiği şu günlerde o eşsiz nidasını göğe yükseltmiyor. Gerçi adam da haklı ofsayt taktiğinin kâğıt üstünde çalışıldığı günlerdeyiz kime gol atsın. Aptallığın moda olduğu bir çağda bunun gibi muhterem kişilerin çıkıp: “Baba biz ne izliyoruz ya?!” demesi gerekiyorken toplumumuz forvet sıkıntısı çeken büyük takımlar gibi bu arkadaşların eksikliğini yürekten hissediyor. Aksi halde on bin kere “Teres Kütür” dedim, diyen adama birinin: “Anan, baban kızmıyor mu oğlum sana?” demesi şarttı. Ya çok dertsiz ya da çok aptalsın, belki de ikisi birdensin. Dertsiz bir aptal olmaktansa kendini deliye vurmuş olmak çok daha akıllıca olabilir.

Tüketelim, harcayalım, bitirelim. Arkadaşlarımızı, sevdiklerimizi, eşyalarımızı, her şeyi. “En iyi arkadaş” dediğimiz kavramın günden güne yitip gittiği bir zamanda sosyal medyada bir hafta güldüğü herhangi bir şeye ikinci hafta gülmeyen, telefonunda bir hafta kullandığı uygulamayı ikinci hafta görmeyen insanlardan tutarlılık beklerken kaybettiğimiz bir arkadaşımızdı bu bizi toparlayacak olan arkadaş. Onu da tükettik çünkü. Bir “sürü” geldi ve inanılmaz popüler oldu. Sürünün körpeleri online oyunlara dalarken kartlaşmışları da Facebook’ta birbirini “hayırlı salılar, güzel perşembeler” gönderilerine etiketler oldu.

Bir de primcilik var tabii. Bu tiplerin okumadığı kitap, izlemediği film, fikir sahibi olmadığı olay yok.

—Abi yeni bir kitap çıkıyor haberin var mı?

—Adı ne?

— “Sevimli Bir Cüncik” 

—Okudum ya Kağnı Tamer’in. Spesifik, alegorik, retorik biraz da hidrolik olmuş.

Bu tipleri de nerede görsen kendini belli eder. Herhangi bir kitapta okuduğu, bir filmde duyduğu eciş bücüş kelimeleri cümle içinde kullanır karşısındaki adama satar. Bahsettiğimiz arkadaş gelse de görse…

Tüm bu anlattıklarımızdan anlaşılacağı üzere herkes kendi dalgasında ama bu geminin kaptanı kim? Bu adamlara biri, büyük usta Nejat Uygur’un da dediği gibi: “Siz o musunuz?” demeyecek mi? Kır düğünü isteyecek kadar modern kızımız, takı töreninden vazgeçmeyecek kadar gelenekçiyken “şimdi biz neyiz?” diyemeyen bir toplumda kendini tanımlamasını bilen, kendini keşfeden bireylerin yetişmesini beklersek fazla mı hayalperest olmuş oluruz?

Soruların tümü cevapsız kaldığında tok veya aç; sabah, akşam fark etmez kendimize Muhyiddin Arabi’nin şu sorusunu soralım:

“Sen nesin? Şüphesiz sen, sen değilsin.”

O değil de konu çok dağıldı, artık bi toparlanalım. Sonra devam ederiz.

Yazar : Zülfikar Suncak

Bir Yorum

Mehmet Ayaz için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu