Bi GezginYazılar

Anadolu ile Mezopotamya Arasında Bir Şehir Diyarbakır

 

 

Mardin gezimden sonra Urfa Viranşehir’de bir gece konaklayıp sabahın erken vakti bir saatlik yolculuk yapıp, sokaklarında mangal dumanı ve ciğer kokusu eksik olmayan Diyarbakır’a ulaştım. Günü birlik bir ziyaret olacağı için bazı mahallî noktalara yoğunlaşmak gerekti. Bunun içinde Diyarbakır’da merkezim Suriçi oldu tabi. Bölge 2015 ve 2016 yılları içinde yaşanılan sokak olayları neticesinde çokça tahrip edilmişti. Sonrasında yapılanları da gezim esnasında görme fırsatı yakaladım. Neredeyse tamamen yıkılan bölge muazzam bir hale bürünmüş, geniş bir alanda başarılı bir restorasyon örneği bizlere sunulmuş.

Suriçi’nde bulunan camiler içind   e en büyüğü ve en ünlüsü olan Ulu Cami ilk ziyaret yerim oldu. Yapı 639 yılında Hz. Ömer döneminde şehrin merkezindeki en büyük mabet olan Martoma Kilisesi’nin bulunduğu alana inşa edilmiştir. Daha sonra 1091 yılında Büyük Selçuklu hükümdarı Melikşah’ın buyruğu ile büyük bir onarım gördüğünü, değişik dönemlerde birçok kez onarım ve eklentilerle bugünkü şeklini aldığını kitabelerinden öğrenmekteyiz. Büyük Selçuklu hükümdarı Melikşah, İnal ve Nisanoğulları, Anadolu Selçuklu hükümdarı Gıyaseddin Keyhüsrev, Artuklular, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan ve Osmanlı padişahlarından birçoğuna ait kitabeler caminin muhtelif yerlerinde görülmektedir. Erken İslam döneminin ünlü Şam Emevi Cami’nin Anadolu’ya yansıması olarak yorumlanan Diyarbakır Ulu Camii, İslam âleminin 5. Harem-i Şerifi olarak kabul edilmektedir. Ulu Cami’nin avlu cephelerinde farklı dönemlere ait mimari bezemeler, kabartma ve yazıtlar büyük bir uyum içerisinde yerleştirilmiştir. Tarihin her döneminde ibadet merkezi olarak kullanılan tarihi ulu cami Diyarbakır’daki en büyük yapılar topluluğudur.

 

 

Bölgedeki bir diğer önemli mabet ise Süryani Kilisesi olan Meryem Ana Kilisesi’dir. Günümüzde de kilise görevini sürdüren tarihi değere sahip kilise Lale Bey Mahallesinde yer almaktadır. Mülkiyeti Süryani Kadim Meryem Ana Kilisesi Cemaati Vakfına aittir. Kilisenin kesin tarihi bilinmemekle birlikte farklı görüşler öne sürülmektedir. Önceleri Şemsilerin tapındığı bir tapınak işlevini görmesi muhtemel olan yapı 280 yılında kiliseye çevrilmiştir. Kilise günümüzdeki halini 2004-2005 yılları arasında yapılan restorasyon ile almıştır. Son olarak 2005 yılında yurt içi ve yurt dışında yaşayan Diyarbakırlı Süryanilerin ortak girişimiyle kapsamlı restorasyondan geçilerek, tarihi kimliğini tümüyle yansıtan bugünkü görünümüne kavuşturulmuştur. Diyarbakır’da Ortodoks Süryanilere ait faal durumda olan bu kilise Geç Roma dönemine tarihlenen bir kapısı ve mihrap üzerine kalıntılarını izlenen mimari bezekleri bulunmaktadır. Kilise plan itibariyle dört avlu, divanhane ve din adamlarının yaşadıkları bölümlerden meydana gelmiştir. Ahşap işçiliği, sütunları, sütun başlıkları parmaklıkları, kürsüleri ve ikonaları ile ün yapmıştır.

Suriçinde kahvenizi içebileceğiniz önemli bir mekân da Hasan Paşa Hanı. Diyarbakır’ın Osmanlılar tarafından alınmasından sonra, Diyarbakır valilerinden Vezirzade Hasan Paşa tarafından 1572 yılında inşa ettirilmiş. İnşa ettirildiği zamandan tarih boyunca Diyarbakır’dan geçen seyyahların hemen hemen hepsinin ilgisini çekmiş. Diyarbakır gezilecek yerler listesinde mutlaka olması gereken bir yer. Handa günümüzde süs eşyalarından antikaya kadar çeşitli eşya satan dükkanlar, kitabevleri ve kafeler bulunmaktadır. Üst kata çıkıp, hanın tamamını iyi şekilde gören bir köşe de kahve içebilir ya da buralara özgü yöresel kahvaltılıkların da içinde bulunduğu nefis bir kahvaltı yapabilirsiniz. Uyarmadı demeyin kahvaltı epey fazla oluyor.

 

 

 

Bu Şehirde yemek denildiği zaman ise ilk yapacağınız iş ciğer yemek olacaktır. Çünkü nereye dönerseniz dönün sokağa kurulmuş bir ciğerci tezgâhı karşınıza çıkacaktır, karşı koymayın yiyin derim. Diyarbakır’da ciğer kebabı, yöre halkının vazgeçilmez damak tadı haline dönüştü. Diyarbakırlıların vazgeçilmez lezzetlerinden olan ve günde ortalama 5 ton tüketilen ciğer kebabı hem kent insanı hem de yerli ve yabancı turistlerce sabah kahvaltıları da dâhil günün her saati tercih ediliyor. 5 bin personelin çalıştığı 300 dolayındaki ciğer lokantası, kent ekonomisinde önemli bir yer oluşturuyor. Tabi burada kebap sadece ciğer özelinde olmuyor ama Diyarbakır’da hiçbiri ciğerin yerini tutmuyor.

 

 

 

 

Benim için Diyarbakır sabah ciğeriyle başlamış ve Suriçi’nde olan bazı tarihi mekanların ziyaretlerinden sonra şöyle güzel bir masada karnımızı doyurmakla nihayetlendi. Bunun için ise daha önce Adana’da kebapçılık yapmış bir işletmeyi tercih ettik. Misafirperverliği en uç noktalarda yaşatan bir işletme. Diyarbakır’da mükellef bir yemek için tavsiye edebilirim Nasır Usta’yı.

Diyarbakır tatlısı denildiğindeyse akla gelecek lezzet muhakkak geleneksel lezzet burma kadayıf olacaktır. Diyarbakır’ın yüzyıllık geleneksel lezzetini kesintisiz sunan kadayıf üreticileri, fıstıklı, cevizli, kaymaklı ve peynirli hazırlanan kadayıf çeşitlerinin tadına doyamazsınız. Bunun yanında Diyarbakır’da halka tatlısı olarak bilinen basit ama lezzetli tatlı da bu şehirde ayrı bir önem taşımaktaymış. Sokakta taze taze denk gelirseniz çıtır çıtır halini kaçırmayın derim.

Diyarbakır 5

Bu şehri terk etmeden önce arabamıza birkaç tane de karpuz atıyoruz zira böylesi kolay kolay denk gelmiyor. On yıllarda herkesin dilindeki “kalmadı o eski karpuzlar.” söyleminin yerle yeksan olduğu bir diyar Diyarbakır.

Ben Diyarbakır turumu bitirdikten sonra Güneydoğuya da veda ediyor ve eve dönüş yoluna başlıyordum.

Yeni rotalarda ve yeni şehirlerde görüşmek üzere.

Kalın sağlıcakla.

Furkan Tandoğan

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu