TarihYazılar

Eleştirel Bir Açıdan Tarih Nedir?

Bu soruya ilgili kitapların neredeyse tamamı aynı cümlelerle cevap vermektedir. O kitaplar der ki: Tarih, geçmişte yaşamış insanların bütün faaliyetlerini, yer ve zaman göstererek, sebep – sonuç ilişkisi içerisinde, belgeler ışığında, tarafsız bir şekilde araştıran bilim dalıdır.

Evet tarih bilim olarak böyle bir sistematiğe sahiptir ama tarih aynı zamanda birçok farklı şekilde, farklı amaçlara hizmet edebilen bir araç olarak karşımıza çıkabilmektedir. Mesela toplumumuzda tarih bir ibret alma mekanizmasıdır. Tarihe bakılıp ibret alınacaktır. Aslında ibret almak için tarihe bakmak yerine gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine bakmak daha isabetli olacaktır.

Yine toplumumuzda tarih siyasi bir hesaplaşma aracıdır. Günümüzün her siyasi anlayışı kendisine geçmişten bir taraf bulmuştur. Bazen onu kendisiyle özdeşleştirmiş bazen de kendisini onun bugün ki temsilcisi ilan etmiştir. Böylece tarihin ya da tarihi olayların ve kişilerin okuyucusu, araştırıcısı olmak yerine taraftarı olmuştur. Bu taraftarlar o tarihi olay ve kişileri kendi dünyalarında kutsallaştırmışlardır. Tabi ki doğal olarak bu durum hem bu taraftarların karşıtlarının oluşmasına hem de tarihin siyasete kurban edilmesine sebep olmuştur. Çünkü bu tabloda artık tarihi olayların ve kişilerin doğrularının ve yanlışlarının tarafsız bir şekilde konuşulması, tartışılması imkânsız hale gelmiştir. İşte böyle bir ortamda tarih yazmak ne yazık ki bilimsel bir faaliyet olmaktan çıkıp bir çileye dönüşmektedir.

Hangi tarafın kutsalına dokunursanız öbür taraftan olmanız kaçınılmazdır. Tek bir cümleniz sizin hain ilan edilmenize ya da şucu-bucu olmanıza sebep olacaktır. Açıkçası bu kısır döngü bir tarihçi olarak beni birçok defa tarih konuşmaktan alıkoymaktadır. Küçümsemek için söylemiyorum asla ama lise mezunu insanların can havliyle güya “tarih” konuştuğu birçok ortamda sessiz kalmayı tercih etmişimdir. Çünkü söylediğiniz şeyler karşı tarafın hoşuna gitmediğinde, doğruyu anlatıyor olduğunuz halde ya tepkiyle ya da umursamamazlıkla karşılaşıyorsunuz. Bazen sessiz kalmak bir şeyler anlatmaya çalışıp anlaşılamamaktan daha doğru sanki.

Peki bilimsel tariflerin ya da toplumsal yargıların dışında gerçekten tarih nedir diye soracak olursak nasıl bir cevapla karşılaşırız?

Öncelikle tarih bir bilinçtir. Bir toplumun, bir devletin, bir futbol takımının ya da bir şirketin tarihi olabilir. Hangisini anlatıyor olursa olsun tarih, anlattığı şeyin hafızasıdır. Bu hafıza içerisinde nice güzel taraflar olduğu gibi nice kötü taraflarda bulunmaktadır. Bu yönüyle tarih, bir yandan iftihar kaynağı iken diğer taraftan bir hazmediştir. Zordur bazı şeyleri hazmetmek ama gerinerek anlattığımız o tarihi yapanlarında birer insan olduğu gerçeğiyle yüzleşir ve yaptıkları hataları zamanla hazmedersiniz. Hazmettikçe de hem gözünüzü boyayan heybetten hem de canınızı sıkan garabetten sıyrılarak tarihi en doğru haliyle okumayı başarırsınız. Yani bir örnekle açıklayacak olursak; Enver Paşa ile II. Abdülhamit’i yarıştırmanın, Mustafa Kemal ile Sultan Vahdettin’i çarpıştırmanın bir anlamı yoktur. Onlar kendi yaşadıkları dönemde, kendi etki alanları ve siyasi güçleri yettiğince, kendi dünya görüşlerine uygun şekilde bu devlet ve millet için en iyisi olduğunu düşündükleri şeyleri yaptılar. Bazen doğru, bazen yanlış yaptılar. Doğrularıyla övünmek, yanışlarını ise tekrar etmemektir asıl olan. Eğer onların taraftarı olursak bize hiçbir fayda sağlamayan, gereksiz tartışmalarla vakit kaybetmekten başka bir şey elimize geçmeyecektir.

Türk toplumu duygularını en uçlarda yaşayan bir toplumdur. Bu bazen çok iyi bazen ise çok kötü sonuçlar doğurabilmektedir. Tarihi anlama ve kullanma biçimimiz de bu yoğun duygu karmaşasından nasibini almaktadır. Tarihini doğru okuyamayan, doğru yorumlayamayan bir toplum ne yazık ki duygusal olarak bu zayıf noktasından devamlı kurcalanacak ve darbe alacaktır. Buradan darbe almak demek geleceğimizi doğru kurgulayamamak demektir. Çünkü hem bireysel hem de toplumsal anlamda geçmişimizi bilmek geleceğimizi kurma yolunda ilk adımdır. Doğruların ve yanlışların birbirine girdiği, herkesin kendine göre taraftar olduğu bir tarih anlayışı, bizlere doğru geleceği kurma yolunda ışık olamaz ve yolumuzu aydınlatamaz. Bu minvalde duyduğumuz endişe böyle bir yazıyı kaleme almamıza sebep olmuştur. Derdimiz devletimiz, milletimiz ve geleceğimizdir.

Biplatform çatısı altında kaleme aldığım ikinci yazımda en yüksek derecede endişe duyduğum bu konuyu ele alarak başladım. Çünkü Biplatform ailesi olarak Türk milletinin geleceğinden umutluyuz ve kimsenin bu geleceği karartmasına göz yummayacağız. Selametle…

Mehmet Caner Çavuş

Bir Yorum

  1. Tarihin bizlere ezberletilen tanımlardan çok daha fazlası olduğunu çarpıcı örnek ve düşünceleriniz ışığında kaleme alışınız perspektifimizi genişletmek için adeta biçilmiş kaftan kıymetli hocam.Lakin sessizliğinizi sessize alıp daha çok konuşur (yazar) iseniz hakikate açtığınız pencerelere sizin objektifinizden bakmak isteriz, Türk milletinin gençleri olarak. Bu arada Tarih bilincimizi (hafızamızı) ilk nerede kaybettik te bir türlü bitkisel hayattan çıkamıyor şuurumuz ? Özellikle Tarihçilere biçilen kalıplar toplumda ikiliğe sürükleyecek yakıştırmalar nasıl bir cehalet şuurudur ? Bir tarihçi olarak görüşlerinizi paylaşmanızı istirham ederiz. Selametle😌

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu