ToplumYazılar

Yankı mı Yansı mı?

 

 

“Bir adam ve oğlu ormanda yürüyorlardı. Aniden çocuk düştü ve şiddetli acı içinde bağırdı: “Ahhhh!” Hemen sonra dağdan gelen “Ahhhh!” sesi onu şaşırttı. Merak içinde “Kimsiniz?” diye haykırdı. Fakat sadece “Kimsiniz?” cevabını aldı.

Bu cevap onu kızdırmıştı. Bu kızgınlık içinde tekrar bağırdı: “Siz bir korkaksınız!” ve ses cevap verdi: “Siz bir korkaksınız!”.

Babasına baktı ve sordu: “Bu olanlar nedir?”. “Oğlum” dedi adam, “Kulak ver, dikkat et şimdi!” Sonra baba bağırdı: “Ben sana hayranım!”. Baba bağırmaya devam etti: “Sen harikasın!” ve ses cevap verdi: “Ben sana hayranım, sen harikasın!”.

Çocuk şaşkındı fakat halen ne olup bittiğini anlamamıştı.

Baba durumu açıkladı: “İnsanlar bu durumu “yankı” diye isimlendirirler fakat bu durum tam anlamıyla hayatın kendisidir. Hayat, daima senin ona verdiğini sana geri verir. Hayat, senin eylemlerinin aynasıdır.

Eğer sen daha fazla sevgi istersen daha fazla nezaket ver. Eğer daha fazla anlayış ve saygı istiyorsan daha fazla saygı ve anlayış ver. Eğer insanların sana karşı daha saygılı ve sabırlı olmasını istiyorsan daha fazla sabır ve saygı göster. Doğanın bu kuralı bizim hayatımızın her cephesinde söz konusudur.”

Bu konuda sizlerle paylaşmak istediğim düşüncelerim var. Yaşı ne olursa bir insana suç işletmek istiyorsanız o insanı potansiyel suçlu olarak görün yeter. Sizi yanıltmayacak ve suç işleyecektir. Birçok durumda gerek anne babalar gerek öğretmenler çocuklardaki istenmeyen davranışların sebeplerinin kendileri olduğunu görmezler ve üstteki basit hikâyenin anlatmaya çalıştığı büyük gerçeği göz ardı ederler.

Yaşam, daima bizim ona verdiğimizi bize geri verir. Sizin hayatlarınız bir tesadüfler yumağı değildir; yaptıklarınızın bir aynasıdır.

Çevrenize şöyle bir bakın: Trafikte sanki yol kendisi için yapılmış gibi davranan sürücüler, bir para çekme makinesinin kuyruğunda sonradan gelmesine rağmen ön sıralarda yer almak için diğer insanları yok sayan kişiler, birbirlerini tanıdığı halde bir “selam” kelimesini esirgeyen insanlar… Örnekler o kadar çok ki. Bunun sorumlusu kim? Öğretmenler mi, öğrenciler mi, veliler mi yoksa toplumun kendisi mi? Elbette bu durumun sorumlusu öğretmenler ya da bir başkası değil ama bu sorunu çözecek olanlar, saygı ve güveni onarmada ilk adımı atacak kişiler öğretmenlerdir.

Öğretmenler ne yapmalı?

Okuldaki ve dışarıdaki hayatta karşılıklı saygının önemini her sınıfta tartışmalıyız. Kendi sınıflarımızda saygı seviyesini daha yükseğe çıkarmak istediğimizi öğrencilerimizle paylaşmalıyız. Kendilerine saygısız davranıldığını hissettikleri durumları anlattırarak bu tür yaşantılar ile ilgili yorum ve değerlendirmeler yapmalarını teşvik etmeliyiz.

Yazının başında anlatılan “yankı” ile ilgili hikayeyi hatırlayın. Baba çocuğunu ne demişti: “İnsanlar bu durumu “yankı” diye isimlendirirler fakat bu durum tam anlamıyla hayatın kendisidir. Hayat, daima senin ona verdiğini sana geri verir. Hayat, senin eylemlerinin aynasıdır.

Eğer sen daha fazla sevgi istersen daha fazla nezaket ver. Eğer daha fazla anlayış ve saygı istiyorsan daha fazla saygı ve anlayış ver. Eğer insanların sana karşı daha saygılı ve sabırlı olmasını istiyorsan daha fazla sabır ve saygı göster. Doğanın bu kuralı bizim hayatımızın her cephesinde söz konusudur.”

Bu konuda bir öğretmenin yapabileceği en etkili şey nezaket ve saygı içeren davranışlarla öğrencilerine model olmaktır. Unutmayın, öğrenciler bizim ne söylediğimizden çok ne yaptığımıza dikkat eder. Bugün içinde yaşadığımız ve değerleri ters yüz olmuş bir toplumda pek çok insan aksini düşünse ve yapsa bile “nezaket” ve “saygı” insan organizmasını gerçek insan yapan temel değerlerin başında gelir.

Suçlama üzerine değil de çözüm üzerine yoğunlaşın. İnsanları saygısızlıkla suçlamanın sorunu çözmeyeceğini unutmayın. Bunu yerine sınıfta saygı ve nezaketi arttırmanın yollarını bulmaya çalışın. Sınıftan, bütün okulda saygı seviyesini arttırmanın yollarını yazmalarını isteyin. Öğrencilerinize nasıl davrandığınız konusunda uyanık olun. Aktarılan saygısız iletilerin çoğu kullanılan sözcüklerle değil sözsüz iletişimle olur. Unutmayalım, öğrencilerimizden bizim onlara davranış biçimlerimizden farklı bir biçimde bize davranmalarını bekleyemeyiz.

Mesele sadece yankıdan ibaret değil. Mesele ayna meselesi…

 

Mehmet Akif Sadan

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu