TarihYazılar

ZAFERLER AYI

 

Günümüzde kullandığımız takvimlerde aslında her ayın isminin bir tarihsel kökeni vardır. Batı dillerinde bu anlamlar genellikle tarihsel ve mitolojik kişi ve varlıklara atfedilirken doğu toplumlarında ise mevsimsel sebeplere ve doğa olaylarına daha yakındır. Misalen Ocak ayı kış ve soğuk bir dönem olduğu için adını bildiğimiz yakılan ocaktan alır. Aynı şekilde Haziran ayı da dilimize Süryanice sıcak anlamına gelen Hazıran kelimesinden girmiş, Temmuz ise cehennem sıcaklarına atfen ‘’Tamu’’ kelimesinden türemiştir. İsim ve kavramların kökenlerine meraklı ancak Türkçe bilmeyen bir insanla karşılaşsanız Ağustos kelimesinin de Türkçede ‘’Zafer’’ anlamına geldiğine rahatlıkla inandırabilirsiniz çünkü Türk ordusu ve milleti tarihin her dönemi ve yılın neredeyse her gününe bir zafer sığdırabilecek kadar eski ve şanlı bir tarihe sahip olsa da özellikle Ağustos ayındaki iki büyük zaferin yeri her zaman ayrıdır. Tam 851 yıl arayla aynı günde başlayan bu iki hareket Anadolu’yu önce yeni sonra da ebedi vatan haline getirmiştir.

Bugün her ne kadar pandemi etkisi altında kalsa da 30 Ağustos Zafer Bayramı hepimizin yüreğinde coşku ve sevinçle kutlanıyor. Ancak 30 Ağustos sadece elimizde kalan son toprak parçasının kurtulduğu bir gün değildi. Türk Devletleri yüzlerce yıllık zaman dilimlerinde kilometrelerce karelik toprakları ele geçirerek yönetmiş, kimilerini savaşlarla kimilerini de anlaşmalarla elden çıkarmış veya kaybetmişti. Ancak bunlardan hiçbirisi Anadolu ve Rumeli’nin kaybı kadar Türk milletini uğruna savaşıp kanını dökecek kadar üzmemiş ve sarsmamıştı. Çünkü diğer coğrafyalar devletin kontrolü altındaki bölgeler iken Anadolu ve Rumeli ‘’Vatan’’ olmuştu. 30 Ağustos ise henüz Rumeli şokunu atlatamayan bir toplumun vatanının kalan kısmını kurtarması anlamına geliyordu ki bu yüzden bir bayrama dönüşecek kadar önemli bir zaferdi. İşte bu duyguyu anlamak için Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesinden tam 851 yıl önceye, Doğu Roma(Bizans) ve Büyük Selçuklu İmparatorlukları arasında gerçekleşen Malazgirt Meydan Savaşına bakmak ve iyi incelemek gerekli.

Aslında niyeti Bağdat üzerine yürümek ve İslam dünyasında ciddi bir bölünmeye neden olabilecek bir mücadeleye müdahale etmek olan Sultan Alparslan; Bizans İmparatorunun oldukça büyük bir orduyla Doğu Anadolu sınırlarına yerleşmeye başlayan Türklerin üzerine yürüdüğü haberini alınca mecburen rotasını Anadolu yönüne çevirmişti. Hedefi Bizans olmadığı için düşmana oranla çok daha düşük sayıda bir orduya sahip olan Alparslan buna rağmen yer yer vur-kaç saldırıları gibi klasik Türk savaş taktiklerini de kullanarak nihayetinde 26 Ağustos 1071 tarihine Malazgirt ovasında Bizans ordusuyla karşı karşıya gelmişti. Bizans İmparatorunun hem sayıca hem de teçhizat olarak üstün olan ordusuna duyduğu sonsuz güvenin ve biraz da tahtını sağlam tutabilmek adına büyük bir zafere ihtiyacı olmasından dolayı kaçınılmaz hale gelen savaş burada yaşanacak ve kazanan taraf büyük bir şan ve kazanç sağlarken kaybeden taraf belki de tarih olacaktı. Savaş alanında bütün hünerlerini sergileyen Selçuklu Ordusu yer yer zor anlar yaşasa da dinleri, coğrafyaları hatta bazı gelenekleri farklı ancak dilleri ve kanları aynı olanların birleşmesi gidişatı tamamen değiştirmişti. Bizans ordusunda paralı askerlik yapan Uz ve Peçenek boylarının askerleri ve Turkopol denilen birliklerin Bizans ordusundan ayrılarak kendi halklarının yanına geçmesiyle de Bizans ordusu tamamen dağılmış ve mağlup edilmişti. Kader adeta Türkleri kollarından tutarak Anadolu’ya getirmişti…

Bu zaferin ardından 6-7 yıl gibi kısa bir sürede Anadolu topraklarının büyük bir kısmını ele geçiren Türkler, çeşitli istilalar, yer yer düşmanla yer yer de kendi aralarında savaşlar yaşasa da Anadoludaki varlıkları hiç silinmemiş; son olarak da Osmanlı idaresinde bütün Anadoluya hakim olmuş ve bir daha da bu hakimiyetini kaybetmemişti. Ta ki I. Dünya Savaşından mağlup ayrılıp işgale uğrayana kadar. Daha ilk günden doğusundan batısına işgal ve istilalara dirense de yönetimi kaybeden Türk milleti; Mustafa Kemal önderliğinde başlattığı Milli Mücadele’de sonuç almaya başlamış, Önce Doğu Anadolu, ardından da Kuzey ve Güney Anadolu’yu düşmandan temizleyerek bütün kuvvetiyle Batı Anadolu’ya dönmüş, yer yer zaferler yer yer de yenilgiler yaşayarak sonunda 26 Ağustos 1922 tarihine gelmişti. Anadolu’nun kapılarının açılışının 851. Yıldönümünde başka gidecek yeri kalmayan Türkler yüzlerce yıldır süren geri çekilmeyi o gün bitirmiş, Anavatanın kurtuluşu ve düşmanı Anadolu topraklarının sonuna kadar sürerek oradan da denize dökmek ve kendi ülkelerine yollamak için Büyük Taarruz hareketini başlatmıştı. Tıpkı büyük dedesi İmparator Diyojen gibi Yunan Kralı Venizelos da  sayıca ve teçhizat olarak üstün olan ordusuna sonsuz güveniyor ve muhaliflerini susturacak ve kendisini Büyük Yunanistan’ın Kralı yapacak olan savaş için sabırsızlanıyordu ancak Malazgirt’ten tam 851 yıl sonra, bu sefer Mustafa Kemal önderliğinde düşmana hücum eden Alparslan’ın torunları Anadolu’yu iki hafta içerisinde tekrar fethetmiş, ve Diyojen’in torunlarına kapıyı ebediyyen kapatmıştı.

Türk tarihine bir bütün olarak baktığımıza Ağustos ayının son haftasında kazanılan bu iki büyük zafer her açıdan büyük kırılma noktaları olarak tarihteki yerlerini almıştır. Malazgirt’in açtığı yoldan yepyeni bir Anavatan, ardından da bir Cihan imparatorluğu doğmuş, onun parçalanma sürecinde de yaşanan Başkomutanlık Zaferi ile Türkiye Cumhuriyeti filizlenmiştir. Bu iki büyük zafer sayesinde Türk milleti Dünyanın belkemiği sayılabilecek Anadolu’da 1000 seneye yakın aralıksız olarak yaşamaya devam ediyor. Gelecek 1000 yılda da bu zaferleri coşkuyla Anavatan’da anıp kutlamak dileğiyle…

Alperen KÖSE

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu