Yazılar

Sanat, Şiir, Balık Ayhan

 

Tûti-i mu’cize-guyem ne desem lâf değil

Çerh ile söyleşemem âyinesi sâf değil.

 

Ne demiş Meryem Uzerli: “Çok güzel… Ne bu?”

 

Çabuk “tûti-i mu’cize-guyemlerden özür dile” dediğinizi duyar gibiyim ama önce o elinizdeki sözlüğü bi indirin ne olur ne olmaz. Ben bu sanat sepet işlerinden pek anlamam yani en azından sizin kadar anlamam. Bu işlerde ortamların anasını ağlatan bir kesim var: 18-25 yaş arası şairler. Bu adamlar sanat işlerinde öyle ilerlediler ki ucundan sanatkârâne, çokça dandikâne yazdıkları şiirleri kendileri gibi tabiat harikası olduğu için olacak, gözümüze biz fani kıtıpyozların çok da anlamadığı bir kelimeler dizini gibi gözüküyor.

 

Biz bu dünya denen gebergâhın yampiri ve yılankâvi sokaklarında şeker ilavesiz içecek kutularına dangur dungur vura vura ilerlerken millet aldı yürüdü. Geçen gün okuduğum bir şiirin “ne zaman bir bebek görsem Bebek gelir aklıma” dizeleri aklıma istemsizce 12 yaşında 5 yıldır şiir yazan ulusal bir gazetenin şairi genç kardeşimi getirdi. Gazete şairi demişken aynı gazetede çıkan bir başka şiir “Niye Gittin Megan Fox” hem gazetenin yayın politikasına uygun oluşu hem de milletimizin derin duygularına tercüman olduğundan olsa gerek hâlâ aklımızın bir köşesinde tazeliğini koruyor. Ne? Yok Megan Fox değil, şiir.

Necip milletimizin müstesna özelliklerinden biri de eylem adamı olmasıdır. O yüzden okurdan çok yazarımızın olması asla tesadüf olamaz ve bunun doğruluğu yanlışlığı da tartışmaya kapalıdır, akıllı olun.

 

Kardeşim bize iş öğretme. Ben bilmiyor muyum o söylediğini. Nesin sen mühendis mi? Ben senin yaptığın mühendisliği kulağımla yaparım. Ne? Öğretmen? Baba bi git Allah aşkına, 12 yıl ders anlatıp BipBop’çu yetiştiriyorsunuz. Bak Allah seni inandırsın bizim çay ocağının müdavimi bi Şerif amca var, doktora gitti geldi belini çözemediler, bir buçuk ay evvel onu bizim Süleyman ustayla tanıştırdım, kendisi kaportacıdır. Dükkanın arkasında da böyle milletin kırığına çıkığına baktığı bi yer yapmış. Şerif amcayı oraya götürdüm bunu ayaklarından tavana bağladı bir iki salladı, Şerif amcayı düz çevirdik biraz büküldü ama yürüyordu. “İyiyim, dedene rahmet Süleyman” dedi. Çok güzel adamdı Şerif amca, öldü, bir ay oldu. Allah taksiratını affetsin. O ölünce Süleyman’ın da dükkanı bastılar ne alaka anlamadım. Ha bi de Behçet abi var, hayat okulundan mezun, lavuk burdan atlıyor uçağa, hop Ukrayna. Ticarete gidiyorum diyor. Ne satıp ne aldığını asla söylemez sır küpü gibidir, benim hanım yengeye sormuş, ona da söylemiyormuş. Adamda bi hayat tecrübesi var, dinlesen alim olursun alim. Ben çok dinlemedim pek fırsat olmadı. O yüzden böyle oldum. Valla bak. Tanıştırayım bi gün seni. Dur ya nereye…

<Çabuk kaportacılardan özür dile.>

Bahsi geçen sanatçı arkadaşlara bir sözüm var: “Aynısını sana yapsalar hoşuna gider mi?” YouTube’da bi şarkı yap malı götür, biri Balık Ayhan’ı da uyarsın baba, adam darbukatör, geç Teres Kütür’ün arkasına yüz bin kere vur, darbukaya. Gerçi Balık Ayhan da sakin adam değil alır darbukayı bunun kafasına geçirir, karakolluk olmasın şimdi.

 

Sanat değişir, temayül değişir, dil değişir, doğal olarak başta verdiğimiz beyitin sahibi büyük üstad Nef’i de devrinin dil özelliklerine göre yazmıştır. Kendisi eleştirinin ve övgünün ustası olmakla bilinir. Yukarıdaki şiirinde de: “Mucize sözler söyleyen bir papağanım, dediklerim sıradan laflar değildir. Felekle konuşmaya yanaşmam çünkü onun aynası (kalbi) temiz değildir” diyor. Üstat biz milleti gömüyoruz böyle ama inşallah sana ayıp olmuyordur.

Ağzı olanın konuşması, kalemi olanın yazmasıyla ilgili herhangi bir kanun hükmü var mı bilmem ama beyni olanın düşünmesi gibi bir yazısız kuralımız var. Kurallara uyalım uymayanları uyaralım.

Zülfikar Suncak

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu