TarihYazılar

Nedir Bu Ermeni Meselesi?

Her 24 Nisan’da ülkemizin gündemini meşgul eden bir konudur Sözde Ermeni Soykırımı iddiaları. Bu sene ise yeni ABD başkanı Joe Biden’ın, ABD başkanı sıfatıyla ilk defa bu olaydan Ermeni Soykırımı olarak bahsetmesi ve Türkleri soykırım yapmış olmakla itham etmesi ile yoğun bir şekilde tartışılmaya başlandı.

Kısaca ifade etmek gerekirse bu olay; Osmanlı Devleti’nin İttihat ve Terakki tarafından yönetildiği dönemde Enver Paşa ve Talat Paşa öncülüğünde 24 Nisan 1915 yılında alınan “Sevk ve İskan (tehcir ya da zorunlu göç ettirme)” kararı neticesinde ortaya çıkan ve Ermenilerin her sene dünya genelinde gerçekleştirdikleri bir propagandaya dönüşmüş olaydır.

Geçmişten günümüze Ermeni Meselesini ele alarak konuyu inceleyeceğim. Bakalım nasıl bir sonuç çıkacak…

Osmanlı Devleti kurulduğunda Ermeniler hali hazırda Anadolu’da hem Bizans hem de Selçuklu yönetiminde yaşamaktaydılar. Ticaret ve tarım ile uğraşan Ermeniler Osman Bey döneminden başlayarak Osmanlı Devleti ile ekonomik çıkarlar üzerine kurulmuş bir iş birliği yürütmüştür. Önce Bursa’da ardından Fatih Sultan Mehmet döneminde İstanbul’da Ermeniler için dini ve siyasi bir merkez inşa edilmiştir. Diğer Hıristiyan ahali gibi Ermenilere de bir patriklik oluşturulmuş ve Ermenilerin dini, siyasi, ekonomik ilişkileri Osmanlı Devleti kontrolünde İstanbul’dan yönetilmeye başlanmıştır.

Fransız İhtilaline kadar bu şekilde devam eden süreç Milliyetçilik Çağı’ndan etkilenmiştir. Rusların ve İngilizlerin destekleri ile Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanan Balkan halkları Ermeniler için de örnek olmuşlardır. Rusların sıcak denizlere inmek için önündeki en büyük engel olan Osmanlı Devleti’ni parçalamak için Kafkaslarda ve Doğu Anadolu’da kullanacağı maşa Ermeniler olacaktır.

1828-29 Osmanlı-Rus Harbinden sonra Edirne Antlaşması’nda Rusların desteği ile Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanması üzerine Osmanlı bürokrasisinde Rumlar gözden düşecek ve yerlerine Ermeniler getirilecektir. Bu dönemde Osmanlı Devleti’ne isyan etmeyen tek Hıristiyan millet Ermeniler olduğu için 50 yıl sürecek olan bu süreçte Ermenilere “Millet-i Sadıka (Sadık Millet)” denilmiştir. Ancak Ermenilerin çokta sadık olmadıkları sadece 50 yıl sonra anlaşılacaktır çünkü 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından 1878 Berlin Konferansı’nda İstanbul Patriği de dahil olmak üzere bütün Ermeni gruplar Doğu Anadolu’da Osmanlı Devleti’nden bağımsız bir Ermeni Devleti kurmak için batılı devletlerden yardım istemişlerdir.

Osmanlı Devleti bu yıllarda Rusya’ya karşı İngiltere’yi denge unsuru olarak kullanıyordu. İngiltere ise Rusların güneye inmemesi için Osmanlı Devleti’ni desteklemeyi tercih ediyordu. Ancak Berlin Konferansı’ndan sonra İngiltere bu politikasından vazgeçerek Ruslara karşı Osmanlı Devleti’ni desteklemek yerine Doğu Anadolu’da kurulacak olan bir Ermeni Devletini desteklemeyi daha makul buldu ve Osmanlı Devleti artık Ruslara karşı yalnız kalmıştı.

Ermeniler hem Ruslardan hem de İngilizlerden aldıkları destek sayesinde Osmanlı Devleti’ne karşı hem dernekleşiyor hem de silahlanıyordu. Bu dönemde kurulan en önemli cemiyetler Taşnak Sütyun ve Hınçak cemiyetleri idi. Osmanlı Devleti’ne Balkanlarda yaşadığı terörü Doğu Anadolu’da bir kere daha yaşatmak istiyorlardı.

1890 yılı itibariyle Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde hatta İzmit’e kadar uzanan Karadeniz bölgesi hattında Ermeni terörü baş gösterdi. Anadolu’da yaşayan Ermeniler ile birlikte Rusya’da yaşayan Ermenilerde terör olaylarında baş gösteriyor hatta yabancı okullarda misyonerlik faaliyeti yapan bazı Ermeniler bizzat terör olaylarının planlayıcısı ve yöneticisi olarak görev yapıyordu. 1900 yılı geldiğinde Ermenilerin terör eylemi yapmadıkları bir Osmanlı şehri kalmamıştı.

1908’de ise II. Meşrutiyet bütün isyanları ve bütün huzursuzlukları sona erdireceği ümidiyle ilan edilmişti. 12 Ermeni çeteci milletvekili olmuş ve haklarını mecliste arama şansları doğmuştu. Artık Ermenilerin durulması beklenirken onlar 1913 Balkan Savaşları’nda Bulgar isyancılarla birlikte Osmanlı Devleti’ne karşı savaşırken ortaya çıkacaktı. 1908-1914 yılları arasında gayrimüslimlere verilebilecek her türlü taviz verilmişti ancak Ermeniler elde edebildikleri kadar taviz elde edip bir de üstüne hala bağımsız bir Ermeni Devleti kurmak istiyorlardı.

Bu şartlar altında 1 Ağustos 1914’te I. Dünya Savaşı başladı. Almanlar, Osmanlı Devleti’nin kendileriyle birlikte İttifak Devletleri safında yer almasını istiyorlardı. Osmanlı Devleti ise İngiltere ve Rusya ile İtilaf Devletleri safında savaşa girmek istiyordu fakat Ruslar, Osmanlı Devleti’nin tarafsız kalmasını istiyordu. İttihat ve Terakki yöneticileri ise tarafsız kalmak karşılığında Kapitülasyonların kaldırılmasını ve Doğu Anadolu’da uygulanan Ermeni reformunun sonlandırılmasını talep ettiler. Ruslar bunu kabul etmedi. Ruslara göre Osmanlı Devleti hem savaşta tarafsız kalacak hem de Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurulmasına seyirci kalacaktı. Osmanlı Devleti bu şartlar altında Almanlarla birlikte savaşa girmeye zorlanıyordu. İttihat ve Terakki yöneticileri hem Kapitülasyonları kaldırdığını hem de Ermeni Reformunu sonlandırdığını duyurdu ve Almanlarla aynı safta savaşa girdi.

Osmanlı Devleti’nin savaştaki ilk adımı Sarıkamış Harekatı oldu. Özellikle Ermeni isyancılarının faaliyetleri sebebiyle yeterli lojistik alınamayan Sarıkamış Harekatı istenilen şekilde seyretmedi. Enver Paşa bu sebeple Ermenilere karşı çok hiddetlenmişti. İkinci olarak ise bahar aylarında Ruslar Van’ı kuşatmıştı ve önlerinde Ermeni çeteleri, Rus ordusuna öncülük ediyor, Ruslarla birlikte Osmanlı Devleti’ne karşı savaşıyorlardı. Bu iki olay Enver Paşa ve Talat Paşa’ya o meşhur kararı aldırtan olaydı. 24 Nisan 1915 günü Ermeni komita merkezlerinin kapanmasına ve Ermeni komitacıların tutuklanmasına karar verildi. İşte bugün Sözde Ermeni Soykırımı’nın sembolize edildiği gün oldu. Aslında bu kararı almak için geç bile kalınmıştı çünkü Van, 1 Mayıs 1915’te düştü ve sıra Bitlis ve Erzurum’a gelmişti. Ermeniler, Ruslarla birlikte savaşmakla yetinmiyor, işgal edilecek yerleri Rus işgaline hazırlıyor, o bölgelerdeki Ermeni ahaliyi isyana davet ediyordu. Osmanlı Devleti hem içerden hem de dışardan Ermeni ihanetine maruz kalıyordu. 27 Mayıs 1915’te ise yayınlanan yeni kararname ile İttihat ve Terakki yöneticileri Ermeniler için “Sevk ve İskan” kararı alacaktı. Osmanlı Devleti, işgale karşı durulmasına engel oluşturan her türlü faaliyette bulunduğu tespit edilen Ermenileri zorunlu göçe tabi tutuyordu. Trakya, İstanbul, Batı Anadolu’daki Ermeniler hiçbir şekilde dokunulmazken sadece olaylara karıştığı tespit edilen Ermeniler tehcir ediliyordu ve Talat Paşa gönderdiği kararnamede Ermenilerin güvenli bir şekilde Şam ve Halep’e götürülüp yerleştirilmesini istiyordu. İşte Doğu’da bunlar yaşanırken Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’nın en kritik döneminden geçiyordu. Çanakkale Muharebelerinin yaşandığı bugünlerde Batı’dan İngilizler boğazları tehdit ederken Doğu’da Ruslar Van’ı ele geçirmiş ve Bitlis’e ilerliyor, bir de içerde Ermeni isyancıları Osmanlı Devleti’ne ihanet ediyordu. Böyle bir tabloda zaten geç kalınmış olan bu tehcir uygulaması Osmanlı Devleti tarafından bir de en sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmeye çalışılıyordu.

1914’te yapılan nüfus sayımına göre Osmanlı Devleti’nde 1.300.000 Ermeni yaşamaktaydı. Bunlardan 600.000’i ihanet ettikleri için tehcir ediliyorlardı ve sadece 50.000 Ermeni tehcir esnasında salgın hastalıklar ve bazı çetelerin saldırıları sonucunda hayatını kaybetmişti. Savaşın genelinde ise 350.000 Ermeni’nin hayatını kaybettiği görülüyordu. 300.000 Ermeni’nin İngiltere, Rusya ve Fransa saflarında Osmanlı Devleti’ne karşı savaşırken öldüğü belirlenmişti. Dolayısıyla Ermenilerin 1.000.000 Ermeni soykırıma uğratıldı yalanı da belgelerle ortaya konmuş oluyordu.

Tehcir neticesinde İtilaf Devletleri’nin Osmanlı Devleti’ne karşı Ermenileri kullanma planı suya düştü. Doğu’da kurulacak bir Ermeni Devleti’nin önüne geçilmiş oldu. Yıllardır bölgede yabancı okullar ve misyonerler eliyle yürütülen faaliyetler boşa gitmiş oldu.

Asıl acı olaylar ise savaşın son yılı olan 1918’de yaşandı. Bolşevik İhtilali neticesinde savaştan çekilen Rusya, geri çekilirken Ermeni komitacılarla birlikte çekiliyordu ve Ermeni komitacılar geçtikleri köylerde katliamlar yapıyor, hayvanlara, bitkilere ve yapılara zarar vererek Anadolu’yu terk ediyordu. Kazım Karabekir, Erzurum’da gördüklerini şöyle naklediyordu: “Sokaklardaki kadın ve çocuk cesetleri 7500’ün üzerindeydi, ağaçları ve evleri yakıp yıkmışlardı ve istasyon bölgesinde bir depoda 2000 yanmış ceset bulmuştuk…” Bakü’de ise Ermeniler bir gecede 12.000 Türk’ü katlederek geri çekiliyorlardı.

Hem Mondros Ateşkes Antlaşması’nda hem de Paris Barış Konferansı’nda Ermeniler İtilaf Devletleri için yaptıklarının karşılığında bir Ermeni Devletini hak ettiklerini dile getiriyorlardı. ABD başkanı Wilson, General Harbord’u bir rapor hazırlaması için Anadolu’ya gönderdi ve Harbord, hazırladığı raporda: “Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurmak için 50 milyon Dolara ve 150.000 kişilik bir orduya ihtiyaç vardır çünkü nüfus ve kültür olarak Türklere ait olan bu coğrafyada bir Ermeni Devleti kurmak bunu gerektirir.” diyordu. Bu rapor sonucunda ABD senatosu Ermenileri desteklemekten vazgeçti. Ermenilerin hayallerini gerçekleştirmek İngilizler ve Fransızlara kalmıştı. Sevr Antlaşması ile Doğu Anadolu’da kurulacak bir Ermeni Devletinin temelleri atılmıştı ancak Sevr Antlaşması parlamentoda kabul edilmedi ve ardından Milli Mücadele’nin kazanılması Anadolu’da kurulacak olan Ermeni Devletinin sonu oldu.

Milli Mücadele sonucunda Türkler galip olarak masaya oturdular ve Lozan Antlaşması’nda İsmet Paşa: “Ermenileri perişan eden batılı devletlerin onları bize karşı kullanmalarıdır.” cümlesi ile Ermeni Meselesini kapattı. Lozan’da isteyen Ermenilere geri dönme özgürlüğü, malı mülkü olanlara ise ispat ettikleri taktirde mallarının değerinin ödeneceği ilan edildi. Türkiye Cumhuriyeti, Ermenistan ile Gümrü Antlaşmasını, Rusya ile Moskova ve Kars Antlaşmalarını imzalayarak bugünkü Doğu sınırlarını belirlemiş oldu.

Ermeniler her şeye rağmen terör eylemlerinden vazgeçmediler. Önce Talat Paşa’yı, Said Halim Paşa’yı, Bahattin Şakir’i, Enver Paşa’yı, Cemal Paşa’yı kanlı eylemlerle şehit ettiler. Merhum Abdullah Çatlı’nın son verdiği Asala örgütü ile 70’ten fazla diplomatımızı ve akrabalarını şehit ettiler. Son olarak ise Azerbaycan’ın Karabağ bölgesini işgal ederek Hocalı Soykırımını gerçekleştirdiler. Bütün bunlara yine Avrupalı güçler sessiz kaldı.

Son cümle olarak; Türk milletinin geçmişten bugüne kadar tarih sahnesinde elleri temizdir. Kimseye verecek hesabımız yoktur. Bu tür iddiaları çürütmenin ise tek bir yolu vardır.

GÜÇLÜ TÜRKİYE…

 

M. Caner Çavuş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu