Soru-CevapTarihYazılar

Musul Çok mu Irak? – II

 

Merhaba değerli dostlar.

Geçen hafta yayınladığımız Musul Çok Mu Irak? Yazımızın ikinci kısmı ile sizlerleyiz.

Musul’un tarihinden ve biraz da ekonomik ve jeopolitik önemini geçen hafta vurgulamaya çalıştım, hatta sizlere birkaç soru sormuştum. Tabi ki bir öz değerlendirme niteliğindeydi bu sorular. Umarım sizlerde bir bilinç, bir farkındalık uyandırmayı başarabilmişimdir.

Evet kaybediliş öyküsüne devam edelim bakalım…

  1. Dünya Savaşı 1914 yılında başladıktan sonra Osmanlı Devleti başını Almanya’nın çektiği İttifak saflarında savaşa katılınca İngiltere, Fransa ve Rusya ile savaşmak zorunda kalacaktır.

İşte bu ortamda İngilizler kısa süre sonra Musul’u Osmanlıların elinden alabilmek için Irak’ın güneyinde yer alan Basra körfezinden bir cephe açtılar. Amaçları hızlı bir şekilde kuzeye ilerleyip önce Bağdat’ı sonra da kuzeydeki petrol yataklarını kontrol altına almaktı.

1914 yılının son aylarında başlayan İngiliz ilerleyişi çok yavaş gerçekleşiyordu. Nitekim Nisan 1916’da Kut’ul-Amare Savaşı’nda Osmanlı kuvvetleri büyük bir başarı göstererek İngiliz ordusunu mağlup edip general Townshend dahil 13.000 civarında İngiliz askerini esir aldılar. Kut’ul Amare zaferi İngilizlerin I. Dünya Savaşı’nda aldıkları en yüz kızartıcı mağlubiyet oldu.  1917 başına kadar beklemede kalan İngilizler bu tarihten sonra bölgedeki kuvvetlerini artırarak tekrar ilerleyişe geçtiler. 1917 Mart’ında uzun ve kanlı çarpışmalar sonucunda Bağdat’ı işgal etmeyi başardılar. Kuzeye doğru ilerleyişlerini sürdürseler de bir türlü Musul’u tam anlamıyla işgal edemiyorlardı. Bölgedeki Osmanlı kuvvetleri de destek alarak savunmasını güçlendirmişti. Çarpışmalar, çatışmalar uzadı gitti. 30 Ekim 1918’de Osmanlı Devleti Mondros Ateşkes Antlaşması ile teslim oluncaya kadar İngilizler Musul’a girmeyi başaramadılar. Bu durum İngilizler için başarısızlıktı. Çünkü bu cephe ta en başından itibaren Musul’u ele geçirmek için açılmıştı. Şimdi ise Osmanlı Devleti teslim olmuş ve savaş durmuştu. Musul ise Osmanlı’da kalmıştı. Peki İngiltere buna göz yumacak mıydı? Belki de bu savaşta en çok alınması için uğraştığı Musul’un Osmanlı Devleti’nin elinde kalmasını kabullenecek miydi?

Endüstri, Sanayi, Petrol, Musul!

Bu aşamada uluslararası hukuk kurallarına da aykırı olarak İngilizler Musul’u Osmanlı’dan kendi eliyle teslim etmesini istediler. Çünkü galiplerdi ve Osmanlı Devleti’nin kendilerinden korkacağını düşündüler. Musul’u savunan Ali İhsan Paşa bunu şiddetle reddetti. Ateşkes imzalanmış olmasına rağmen savaşın tekrar başlaması ihtimali ile İstanbul’u tehdit eden İngiltere yaptığı blöfü kazandı. İstanbul’daki teslimiyetçi iktidar riske giremezdi. İngilizler kızdırılmamalıydı. Derhal Ali İhsan Paşa’ya gönderilen bir emir ile tek kurşun atmadan hem de ateşkes imzalanmış olmasına rağmen ordularımızın Musul’un kuzeyine Mardin hattına çekilmesi sağlandı ve böylece Musul, İngilizlere terk edildi.

Musul’un Mesele Olması

İşte aslında tüm mesele de bu şekilde ortaya çıktı. Tüm bu karmaşanın, anlaşmazlıkların ana sebebi de bu. “Ateşkes imzalanmış olmasına rağmen İngilizlerin topraklarımızı işgal etmesi”. Bu işgaller hukuka aykırıydı.  Biz de bu oldu bittiye boyun eğmemek için Musul üzerinde hak iddia etmeye devam ettik. Bu vesile ile diplomatik olarak başlattığımız mücadele yer yer silahlı mücadeleye de dönüştü. Mustafa Kemal Paşa’nın kendi hazırladığı Misak-ı Milli’de Musul da yer alıyordu. Bu mücadeleye Milli Mücadele yıllarını anlatan ders kitaplarında maalesef yer verilmiyor. Nedenini gerçekten merak ediyorum. Bizim Milli Mücadele tarihimizde Musul için İngilizler ile girişilen çatışmalara neden yer verilmiyor? Bu da ayrı bir tartışma konusu elbette. Ama merak buyurmayın. Bu sorunun da cevabını bulmak bizim boynumuzun borcu olarak burada kalsın!

İngilizler Irak’ın kuzeyinde yer alan Musul Eyaletini iki kısma bölüp doğuda yer alan Süleymaniye’de küçük bir Kürdistan kurulması için de çalışmalara başladılar. Hatta bize zorla dayattıkları Sevr Barış Antlaşması’nda da bunu resmen ilan ettiler. Ama Musul’un esas önemli petrol yatakları Kürdistan’a değil İngiliz sömürgesi Irak’a bırakılıyordu.

Musul Eyaleti’nin gerek Mondros Ateşkesinden sonra hukuksuzca işgal edilmesi, gerekse de halkının çoğunun Türk olması sebebiyle Milli Mücadelenin amaç ve hedef manifestosu olan Misak-ı Milli’nin de içinde yer almıştır. Yani Musul Eyaleti tıpkı İzmir gibi, Gaziantep gibi, Hatay gibi anavatana katılması gereken bir vatan toprağı telakki edilmiştir. Nasıl diğer şehirlerimizi anavatana katmak için elimizden geleni yaptık, Musul için de yapılması gerekiyordu. Ama Milli Mücadelenin savaş safhasında yani Kurtuluş Savaşı’nda maalesef Musul’u tekrar geri alabilmek için gerekli çabayı sarf etmedik. Belki de bunun en büyük sebebi Ege bölgesindeki Yunan ordusunu Anadolu’dan çıkarmak için tüm gücümüzü buraya kaydırmamız olarak görülebilir ki tarihi gerçekliğe de uygun bir sebeptir.

Kurtuluş Savaşı’nın bitişi anlamına gelen Mudanya Ateşkesi imzalandığında Musul hala İngiliz işgalinden kurtarılmış değildi. Bu süre zarfında Yarbay Şefik Bey bizzat Mustafa Kemal tarafında Musul’u kurtarmak için bölgeye gönderilmişti. Şefik bey bölge halkını teşkilatlandırmış İngilizlere karşı milis bir direniş başlatmış ama gerek Ankara’dan yeterli lojistik desteğin gelmemesi gerekse de İngilizlerin bölgedeki bazı aşiret liderlerini para ile satın alması sebebiyle istenilen başarı sağlanamamıştır. Bu arada bu görev için seçilen Şefik Bey isminin aynı zamanda sembolik bir anlamı da vardı. Kendisi Osmanlı döneminde büyük başarılar kazanmış Özdemir Paşa’nın soyundan geliyordu. Bu yüzden de bu harekata Özdemir Bey Harekatı ismi verilmişti. Şefik Bey’in yaptığı harekatın başarısızlıkla sonuçlanmasında bölgedeki Barzan aşireti gibi birtakım aşiretlerin sonradan taraf değiştirmesi önemli rol oynamıştır.

Kurtuluş Savaşı sona erdikten sonra kurulan yeni Türk devletinin tüm sorunlarının konuşulup karara bağlanacağı ve en önemlisi sınırlarının da çizileceği Lozan Barış Antlaşması görüşmeleri başladığında Musul hala Türkiye ve İngiltere arasında çözümlenememiş en önemli mesele olarak kalmıştı.

Bir sonraki yazımızda Lozan’da ve Lozan sonrasında neler yaşandı? Bunları ele alacağız. Görüşmek üzere. Kalın sağlıcakla…

Emrah Öztürk

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu