Bilim-TeknolojiYazılar

Geçmişten Günümüze Matematik IV

 

Rönesans’tan Günümüze

Asya ve Orta Doğu ülkelerinde gelişen matematiğin hikayesi Avrupa’ya aktarılan bilgilerle Avrupa ülkelerinde devam etmeye başlamıştır. Bugünkü yazımızda Rönesans döneminden günümüze Isaac Newton, Leibniz, Leonhard  Euler ve John Nash isimlerini sizler için seçtim.

Isaac Newton (1642-1727)

Isaac Newton; matematikçi, fizikçi, kimyacı, felsefeci ve mucittir. Bilim devrimi yaparak ve birçok metoduyla adını en çok duyduğumuz bilim insanları arasında yer alır. 1665’te Londra nüfusunun dörtte birinin ölümüne sebep olan büyük veba salgını yaşandığında Newton, Cambridge Üniversite’sinde 20’li yaşlarında bir öğrenciydi. Bugün dünyanın gidişatını değiştiren Covid-19 salgınında olduğu gibi o zaman da yetkililer salgını önlemek için insanları evde kalmaya teşvik etti. Üniversitesi zorunlu tatil olan Newton’da geçici olarak Woolsthorpe kentindeki aile çiftliğine sığındı. Bu dönem genç bilim insanı Newton için tatil anlamına gelmiyordu. Yer çekimi kanununu keşfettiği ünlü hikâye bu süreçte gerçekleşmiştir. Bir gün bahçesinde elma ağacının altında çalışmalarına devam ederken ağacın dalından bir elma koparak kafasına düşer. Başını kaldırıp baktığında elmanın daha önce asılı bulunduğu dalın halen sallanıyor olduğunu görür. Newton’un ilk düşündüğü rüzgâr veya başka bir güç dala kuvvet uygulayarak elmanın daldan kopmasına sebep olmasıdır. İşte yerçekimi kuvveti ile ilgili yazdığı kanunun alt yapısı böyle oluşmuştur. Bir yıldan fazla toplumdan izole bir şekilde yaşayan Newton, evrensel çekim kanunu sayesinde ağaçtan düşen bir elmayla, Güneş etrafında belli yörüngelerde hareket eden gezegenlerin çekiminin aynı kütlesel çekim kanunundan kaynaklandığını matematiksel olarak ispatlamıştır. Newton’un bu hikâyesi evde kaldığımız bu dönemde çalışmalarımızı devam ettirip önemli işler başarabileceğimizin bir örneği olmaktadır. Newton 1667’de üniversite tekrar açıldıktan iki yıl sonra 24 yaşında matematik profesörü olmuş ve matematikte neredeyse her dalda çalışmalar yapmıştır.  Özellikle analitik geometride diferansiyeli (teğetleri) ve eğrilerin alanları integral hesaplamada yöntemler geliştirmiştir. Matematikte (a+b)^n ifadesinin üstel seriye açılımını veren genel iki terimli teoremi ispatlamıştır. Modern matematik için ciddi gelişme olan bu buluşlar aynı zaman da günümüz biliminde ilerlemesi için önemli bir araç olmuştur. Newton; “Evren henüz keşfedilmemiş gerçeklerle dolu bir okyanus, ben ise onun kıyısında oynayan, düzgün bir çakıl taşı ya da güzel bir deniz kabuğu bulduğunda sevinen bir çocuk gibiyim.” sözleriyle bilime olan tutkusunu tanımlamıştır.

Gottfried Leibniz (1646-1716)

Zeki kişiliğini 8 yaşına geldiğinde Latinceyi öğrenmesi ve 12 yaşında Yunanca öğrenöğrenmesi üzerine fark edilen Leibniz’i, matematik, metafizik ve mantık alanlarında ileri sürdüğü düşünce ve görüşleriyle tanıyoruz. Latince ve Yunanca biliyor olması matematik kitaplarını rahatça okumasını sağlamış ve matematiğe ilgisi bu şekilde artmıştır. 1663 yılında Jena’ya giderek dönemin en iyi matematik profesörlerinden dersler alan Leibniz, Pascal ile tanışmış ve birlikte çalışmalar yapmışlardır. Newton’dan bağımsız olarak matematik hesaplarındaki sonsuzluk teoremini keşfederek matematik dünyasına yeni anlayış getirmiştir. Leibniz matematik ve mantık alanında çağının 200 yıl ilerisindeki düşünceleriyle diferansiyel ve integral konusunda sürekliliği, olasılıklar kuramındaki süreksizliği üzerinde çalışmalar yaparak, süreklilik ve süreksizlik ya da analitik ve olasılık kuramı gibi matematik düşüncesinin iki karşıt alanında fikir yürütmüş tek matematikçi olması dikkat çekicidir. Fizik ve matematik üzerinde çalışan Lebniz, “Adımlı Reckoner” adlı mekanik hesaplama makinası tasarladı. Ayrıca ikili sayılar sistemini bularak günümüz evrensel bilgisayarlara ilham olmuştur ve teknolojinin babası sayılmıştır. Lebniz, “Ben de o kadar fikir var ki, eğer benden daha iyi görmesini bilenler bir gün onları derinleştirecek ve benim zihin emeğime kendi kafalarının güzelliğini katacak olurlarsa, sonraları belki bir işe yarayabilir.” sözleriyle birçok fikrinin olduğunu ve henüz gerçekleştiremediğini bizlere anlatmış oluyor.

Leonhard Euler (1707-1783)

Euler, çocukluk yılları boyunca aile dostları olan Johan Bernoulli tarafından eğitilerek matematiğe ilgisi artmıştır. Euler, küçük yaşta matematiğe ilgisi sebebiyle matematiğin neredeyse bütün alanlarında çalışmıştır. Henüz 20 yaşındayken Petersburg Bilim ve Sanat Akademi’sine kabul edilmiştir. Akademiye sunduğu sayısız kitap ve makalelerinde dikkat çeken başlıca konular, diferansiyel ve integral hesaplama metodları, logaritmik fonksiyonlar kuramıdır. Ayrıca analitik işlemleri sadeleştirdi ve matematiğin diğer alanlarında da yeni gelişmelere yol açacak adımlar atmıştır. Euler Sabiti ile oluşturduğu formül sayesinde bir sayının sanal üssünü almakta nasıl kullanılacağını tanımlamıştır. Euler’in en çok dikkatimizi çeken yazmış olduğu çalışmalardır. Çalışmalarının tamamı eğer basılsaydı 60 ve 80 ciltlik yer kaplardı. Euler’in 200. doğum günü anısına 1907 yılında İsviçre Bilimler Akademisi tarafından başlatılan, tüm çalışmalarının bir araya getirilip basılması ile ilgi proje 100 seneyi aşmasına rağmen hala devam etmektedir. Bugüne kadar derlenen çalışmalarının tamamı yeniden basılmıştır. Ancak bu tüm çalışmalarının dörtte birini oluşturmaktadır. Not defterlerinin ve kişisel notlarının da basılması planlanıyor ve bunun yaklaşık 20 yıl süreceği tahmin ediliyor. Bilim ve insanlık için ömrü boyunca çalışmış ve kaynaklar bırakmış önemli bilim insanıdır.

John Nash (1928-2015)

John Nash’ı, nobel ekonomik ödülüne layık görülmesi ve Russek Crowe’nin başrolde olduğu “Akıl Oyunları” filminin kahramanı olmasıyla tanıdık. Aniden tüm dünyanın tanıdığı bir isim olan başarılı matematikçi, bir tek oyun teorisi ve Nash dengesi ile değil, etkileyici hayat hikayesi ile de dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştır. Bir deha olarak görülen John Nash, ona 45 yıl sonra nobel ekonomi ödülünü kazandıracak tezini yayınlamasının üzerinden çok geçmeden hastalığı belirtilerini göstermeye başlamıştır. O bir şizofreni hastasıydı. Hayali arkadaşlarla konuşmaları, başka gezegenlerden gelen gizli mesajları çözmeye çalışması gibi davranışlarıyla rahatsızlığını belli etmiş, yıllarca psikiyatri koğuşlarında kalmıştır. Deha oluşu burada da işe yaramış bir süre sonra ilaç kullanmayı bırakarak hastalığıyla kendi başına mücadele etmeyi öğrenmiştir. Bilgi Üniversite’sinin konuğu olarak İstanbul’a gelen dünyanın en önemli matematikçilerinden John Nash konuşmasında “iyi matematik adalettir.” sözleri bizlere ders vermeye devam etmektedir.

Geçmişten günümüze matematik serimiz burada son bulmaktadır. Bilim insanlarının hayatları bizlere ilham kaynağı olmaya devam ederken, bilime olan tutkumuz hiç eksik olmasın. Bilimle kalın.

Yasemin Adıyaman

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu