TarihYazılar

Kazanıyorum O Halde Herşey Mübah! Niccolo Machiavelli

 

Bu ismi duyduğunuzda aklınıza ne geliyor? Hilecilik? başarıya giden her yol mübahcılık? tiranlık? şeytani fikirlerin devletin resmi politikalarına dönüşmesi?

Evet. Neredeyse bu isim ile ilgili hiç iyi ve hayırlı bir şey gelmiyor aklımıza. Peki neden?

Tüm bunların sebebi Niccolo Machiavelli’nin 1513’te yazdığı ama ölümünden 5 yıl sonra basılan Hükümdar adlı kitabı.

Machiavelli çok genç yaşta Floransa Cumhuriyeti’nde dışişleri memuru olarak çalışmaya başladı. Bu sayede birçok devleti ve milleti tanıdı. Devletler arası ilişkilerin yani diplomasinin nasıl yürütüldüğünü gördü. Diplomatik görevler vasıtasıyla birçok kralın huzuruna çıktı. Onlarla diyalog kurdu. Şahsen tanıma fırsatı buldu. Ülkelerini nasıl yönettiklerine şahit oldu. Aldıkları kararlarda şahsi çıkarlarını mı yoksa milli menfaatlerini öne çıkardıklarını analiz etti. Özellikle 1500’lü yıllarda İtalya’da siyasi bütünlük yoktu. Pek çok İtalyan Şehir Devleti birbirleriyle sürekli çekişme içerisindeydi. Tüm bunların yanı sıra bir de Papalık vardı ki bu çekişmede denge unsuru rolü oynuyordu. Yani ortalık entrika, istihbarat, siyasi cinayetler, darbeler, komplolar ve savaştan geçilmiyordu.

Machiavelli bu fırtınalı siyasi ortamda bir diplomat olarak her şeyin arka planını rahatlıkla görebilme fırsatı bulmuştu. Bu suretle o ülkesinde yaşanan bu acı olaylara şahit olarak tüm bunların sona ermesini ve İtalya’nın tek bir devletin çatısı altında yönetilmesini istiyordu. Yani bir “İtalyan Birliği” taraftarıydı. Çünkü komşu devletler Fransa, Avusturya ve İspanya milli birlik içerisindeydiler ve İtalya’daki bu kargaşadan yararlanarak sürekli İtalya’yı işgal etmek için girişimlerde bulunuyorlardı.  1512’de Giuliano Medici’nin İspanyoların desteği ile Floransa Devleti’nde yönetime gelmesi ile görevi sona ermiş ve yeni yönetim tarafından sakıncalı bir kişi olarak görülmüştür. Çünkü Machiavelli dış destekli bir iktidara karşıydı. Onun tasarladığı lider tipolojisi; kendi rızalarıyla birlik kuramayan İtalyan şehir devletlerini gerekirse zorla yani savaşarak kendine biat ettirecek kuvvetli, kahraman, karizmatik, milli menfaatleri her şeyin üzerinde tutan, İtalya’yı komşu devletlerin istilalarından koruyan, halkın hem sevdiği hem de korktuğu yani halk için halka rağmen politikasını benimseyen otoriter bir kraldı. 1513 yılında ise adı bir komploya karışınca Floransa’yı terk etmek zorunda kalacak, ömrünün geri kalanını küçük bir kasabada geçirecektir. Hükümdar, Nutuklar, Harp Sanatı ve Floransa Tarihi adlı eserlerini de burada kaleme alacaktır.

Hükümdar adlı kitap Machiaveli’in arzuladığı karizmatik hükümdar tasavvurunu anlatır. Bu hayalini tasarlarken de o yıllarda papa olan VI. Alexander’ın oğlu Cesare Borgia’yı ideallerine uygun hükümdar adayı olarak görmüştür. O halde Hükümdar kitabını anlamak için Cesare Borgia’yı tanımak gerekmektedir.

En başta açıklamak gerekir ki Cesare’nın babası Papa VI. ALexander tarihin gördüğü en entrikacı papalardan biriydi. Onun döneminde komplolar ve skandallar hiç eksik olmuyordu. İtalya tam bir cadı kazanıydı. Oğlu Cesare’de bu siyasi entrikaların tam da odağında gaddar, hırslı, iktidar için her türlü pisliği yapmaktan geri kalmayan bir asilzadeydi. Ayrıca kız kardeşi Lucrezia’da her türlü entrika yeteneği ile donanımlı bir kadındı. Siyasi çıkarlar uğruna bazı düklerle evlikler yapmış bir düşesti. Abi ve kardeş pek çok prensi, hükümdarı, siyasetçiyi ya zehirlediler ya da katlettiler. Hatta Cesare Borgia devrin tanınmış bilim adamı Leonardo Da Vinci’yi de silah uzmanı olarak yanında istihdam etmiştir. Sanırım biraz olsun Cesare Borgia’yı tanıyabildik.

“Hükümdar” kitabının ana fikri; devletin menfaatleri uğ­runa her şey mubahtır! Buna göre de bir devlet ahlakı tasavvuru doğmuştur. Makyavelist devlet ahlakına göre hükümdar, birey olarak üzerinde taşıdığı kimliklere göre (din, milliyet, ırk, cinsiyet vb.) vücut bulan insani ahlak ölçütleri ile devleti yönetirken kullanacağı ahlaki ölçütleri birbirinden ayırmalıdır. Dolayısıyla bir insanın ne yapıp yapmayacağını belirleyen ayıbı, hileyi, şiddeti tanımlayan ahlak yasaları devleti yönetirken ihtiyaç duyulmamalıdır. Bu vesile ile iktidarı nasıl elde edeceğini ve iktidarı nasıl ellerinde tutacaklarının yollarını anlatan bir kullanma kılavuzu niteliğindedir. Peki bu kişisel ahlak yasalarını ortadan kaldırarak kurulacak idare nasıl bir idare olabilir? Bu sorunun cevabı çok da zor olmasa gerek. Tiranlık, otokrasi, mutlak monarşi gibi aşırı yönetimler tabi ki. Peki bu her şeyi hükümdarın belirlediği ve onun sözünün en yüce kural olduğu devletlerde halk nasıl mutlu ve memnun olabilir? İşte bu sorunun cevabı da kitaba göre şöyledir. Bu katı rejimde hükümdar zevk ve sefa, bolluk ve israf içinde bir yönetim içerisinde olmak için değil bilakis halkın disiplinli, kurallı bir şekilde yaşayabileceği toplumsal bir düzen, dış devletlerin saldırılarının önlenebileceği güçlü bir ordu ile halka güvenli, istikrarlı, refah içerisinde bir idare kurmak amacını taşıyacaktı.

Niccolo Machiavelli’in çağından bu yana yüzyıllar geçti ama görüşleri, fikirleri hala bilinmekte, merak edilmekte hatta bazıları tarafından da savunulmakta. Asıl önemli olan ise açıktan açığa dillendirilmese de birçok lider onu örnek almakta ve görüşlerini tatbik etmekte. Kendisi aşırılık yanlısı idarelerin piri, zalim hükümdarların akıl hocası olarak anılmakta hatta bazı ülkelerde adı iblis ile eş değer görülmekte.

Emrah Öztürk

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu