İlahiyatYazılar

Bu Kaçıncı Kıyamet ?

Türkiye’de 3 konu vardır ki; hakkında hiçbir fikriniz olmasına gerek kalmadan her türlü zikredebilir, hakkında konuşabilirsiniz: siyaset, futbol ve din.

İslam dini “tevhid” temasında indi. Bir olan Allah’ın varlığına inanmak, Peygamber’i kabul etmek ve bu inen din üzere Allah rızası doğrultusunda bir hayat yaşamak…

Lakin bu sade, duru, anlaşılması çok kolay olan din, bir süre sonra iyi yorumlarla karşılaşarak anlaşılması kolay hale geldiği gibi; akıl almaz yorumlarla da karşılaşarak insanoğlunun hezeyan dolu şekillendirmelerine maruz kaldı. Üzülerek ifade ediyorum bunu. Elbette ki Allah dinini koruyacaktır, şüphe yok. Ancak insanlar artık doğruyu nasıl bulacaklarını ve inançlarını nasıl koruyacaklarını şaşırmış hale geldiler.

Korona süreci devam ediyor. İnsanlık ciddi bir imtihandan geçiyor. Her imtihanda olduğu gibi birileri yine dinden dem vurmayı ve kendine malzeme çıkarmayı hedefliyor. Tıpkı bu günlerde Kur’an’ı Kerim’de “K veya C-R-N“ kelimesini bulan birinin “Kuran’da korona buldum” demesi gibi. Hatta birçok hadisten kıyamet senaryosu devşirip önümüze sunmaları gibi. Çıkıp ta biri veba Kur’an’da var mı? Su çiçeği nerede diye sorsa ne diyeceğiz? İspanyol gribini de Kur’an’da mı arayalım? Lakin bu “corona” kelimesinin Arapça bir ifade olmadığını bilmedikleri halde Kur’an da bir sır arayan bu zevatı hala anlamakta güçlük çekiyorum.

Bu kafaya bir yenisi eklendi Ramazan’ın başında. Efendi’nin biri kafasında kıyametin geldiğini düşünmüş olacak ki; bir hadis yorumladı. Kaldı ki senedi sıkıntılı bir hadis. Efendinin iddiasına göre “Ramazan’ın başı Cuma’ya denk gelirse, 15. günü de Cuma olursa gökten bir ses duyulur, Mehdi çıkar.” Gibi bir yorumla bu Ramazan olay bitiyordu. Az buz değil, milyona yakın takipçisi var bu sözde alimin. Kıymetli okurum. Hadis sahih midir değil midir onu tartışmıyorum. O başka bir yazının konusu olabilir. Kaldı ki İslam inzal olduğu günden beri ne cumalar denk geldi Ramazan’ın ilk gününe. Kaldı ki İslam tarihi boyunca insanlık çok defa kıyamet ile karşı karşıya kaldığını düşündüğü zamanlar geçirdi. Haçlı seferleri sırasında eserler kaleme alan birçok alim kıyamet savaşı olarak yorumladı o savaşları. Hatta daha sonra Melhame-i Kübra (son savaş) beklentisi, ne zaman Ortadoğu karışsa yaşayan bazı sözde alimler tarafından “şimdi” diye yorumlandı, Mehdi beklediler. Şam’ın düzeni ne zaman bozulsa bir İsa beklediler. Beklediler de beklediler.

Hatta yine İsa’nın Şam’da Beyaz Minare’ye ineceğine dair bir hadisi referans gösterenler de Şam’da beyaz minare aramaktan hala yorulmadılar. Emeviler de bu sebeple Şam’da yaptıkları camiinin bir minaresini beyaza boyadılar.

Şimdi bu alim Ramazan’ın 15’inde o ses duyulmayınca “siz beni yanlış anladınız” dercesine bir video daha yayınlamış. Tabiri caiz ise çark etmiş.

Sizin anlayacağınız referans aldıkları bu rivayetlerin birçoğu ellerinde patladı. Sorun yorumlayanda mıdır, nakilde midir, orayı ayrı tartışacağız.

Yaşadığı çağda karşılaştığı her şey için kendine Kur’an ve Sünnetten bir referans bulma işi akıl alacak bir iş değildir.

Bunun altında yatan net bir gerçek var. Kendilerinin feraset, fütühat sahibi olduklarını düşünmeleri. Din adına ilham aldıklarını veya en iyi ilmi kendilerinin bildiklerini düşünmeleri. Ben atıyorum, ya tutarsa… Ne olur? Güzel bir tarikatım olur…

Oturup hadislerden aldıkları referanslar ile cifir ve ebced hesabı yaparak İslam’ı yorumlayanlar açıkça bugünün Hurufi ve Batıni’leridir. İlmin üstünde birde görünmeyen gizli ilimlerin olduğunu ve dinin sırlarla dolu olduğunu düşünen bu kafa dinden çok sırlarıyla meşgul oldu hep. Kelam, tefsir, hadis, usul bilmezler. Ebced, cifir (sayı gizemciliği) öğrenmeye kalkarlar. Bu konuda ileriki haftalarda meseleyi tam olarak açıklamak adına bir yazı da kaleme alıp bu müptezellerin fikir dünyalarını sizlere sunacağım.

Kimse kusura bakmasın ben artık bunlara “müptezel alimler” diyorum. Bu müptezeller yarım akıllarıyla, kıyıdan köşeden öğrendikleri yarım ilimleriyle sosyal medyada ciddi derecede ”pr” yapıp tabiri caiz ise dümenlerini tutturuyorlar, egolarını tatmin ediyorlar.

İlim bilseler de biraz tutarlı olsalar yine gam yemeyeceğim. “Mehdi bir yüzyılın başında gelir.” Hadisini yorumlarken bile akıl almaz derecede basit bir hata yapıyorlar. Beklediğiniz Mehdi, referans gösterip gelecek diye tutturduğunuz tarihte de gelmeyecek. Çünkü o kadar müptezelsiniz ki; referans aldığınız hadisin matematik hesabını bile yapamıyorsunuz. Hicri ve miladi takvimden bile haberiniz yok. O referans aldığınız hadiste bile “yüzyılın ilk çeyreği” diyor. Beyler Hicri olarak 1441 yılındayız uyandırayım!

Açıkçası ben bunların bulandırdığı suyu temizlemeye çalışmaktan bıktığı için konuşmayan da çok alim tanıyorum. Artık bu seviyeye inip cevap dahi vermiyorlar. Lakin onlar cevap vermedikçe bunlara kalıyor meydan, ona yanıyorum.

Tüm bunlar Müslümanların zihninde birilerinin çizdiği bir İslam tasavvuru ve kıyamet senaryosu oluşturuyor ki bu çok tehlikelidir. Bu konuda da Müslüman’lar İslam’ı doğru kaynaklardan doğru bir şekilde okumak ve yorumlamak zorundadır ki, bu da zor. Çünkü hemen modernist ilan edilirsiniz. Yetiştiğiniz mahallenin İslam algısından çıktınız diye taşlanırsınız. Daha Türkçesi kendini dini alanda otorite görüp din üzerinden insanları sömürenlerin işine gelmediğiniz için dinden çıkmakla bile suçlanabilirsiniz.

Şimdi soruyorum. Beklediğiniz ses, bu ramazan da gelmedi? Ne oldu o büyük iddialarınıza? Ne oldu keşif ve kerametlerinize? Az edep, az ilim ya hu!

Beyler! Her din adına konuşan alim değildir!

Her Müslümanın kendi dünyasına yetecek kadar ilim bilmesi farzdır.

Kamu spotu: “Kendinizi bu müptezellerden uzak tutun.”

İslam’ı en güzel şekilde yaşamaya çalışın. Allah adına konuşmaktan vazgeçin ve Allah’a olan sorumluluklarınızı yerine getirin!

Yazımı Hoca Nasrettin’in bir hikayesiyle bitirmek istiyorum.

Hocaya sorarlar : “Kıyamet ne zaman kopacak hocam?”

Hoca der ki : “Küçük kıyamet mi, büyük kıyamet mi ?”

Soranlar : “Hocam küçüğü nedir büyüğü nedir ?”

Hoca der ki : “ Öldüğün zaman küçük kıyamet kopmuştur. Büyüğü zaten malum. Sen küçüğüne hazırlan.”

 

Yazar : Yakup KAYA

2 Yorum

  1. Gözardı edilen gerçeklere rağmen gözler önüne sermeye çalıştığınız gerçekler gözlerimizi yaşartsada kollektif hafızalara kazınan gerçekleri daha iyi değerlendirmek adına müptezel alimler konusunu daha derine inerek yazarsanız bahtiyar oluruz sayın hocam ayrıca hikayenin Nasreddin hocaya mı yoksa Ahi evrana mı ait olduğunu da bilmek isteriz klavyeniz keskin başarınız daim olsun.

    1. Kıymeti okurum… Yorumunuz için teşekkürler. Ahi Evran konusu hakkında bilgi sahibi olduğunuzu görüyorum. Açıkçası çok az gerçek tarihçinin ve araştırmacının vakıf olduğu bir konu. İnşallah ileriki günlerde konu hakkında bir yazı kaleme alırız önerinizden esinlenerek. Müptezeller meselesine gelince de , ne kadar derine inerseniz o kadar batarsınız bunların zihninde. O yüzden “Allah’a sığınıp” geçelim 🙂

      Yakup KAYA

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu