Yazılar

Ön Yargıları Yok Etmek Neden Zordur?

 

Ön yargı, TDK’ye göre “Bir kimse veya bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin yargı”, Allport’a göre ise “Herhangi bir gruptan kişiye sadece o gruba ait olması nedeniyle gösterilen muhalif ya da düşmanca bir tutumdur.” şeklinde tanımlanmaktadır.

Ön yargıların kökenine bakıldığı zaman bazı kuramcılar insan beyninin yeni karşılaştığı durumlarla ilgili gerçekçi olmasa da duruma dair belirsizliği azalttığı ve hızlı bir yargıya varmak için önceden oluşturduğu şablonlara başvurduğunu bu sebeple ön yargıların kaçınılmaz olduğunu savunmaktadır. Bazı kuramcılar ise farkında olmadan kararlarımızı ve seçimlerimizi etkileyen düşünce süreçlerini “kalıp yargı (stereotip)” olarak adlandırırken bunun sonucunda ortaya çıkan tutum ve davranışları ise “ön yargı” olarak adlandırmaktadır. Ve yapılan araştırmalar sonucu kalıp yargıları olan bireylerin her zaman ön yargılı tutum ve davranış gerçekleştirmediği bir başka deyişle ön yargılı düşünce ve tutumlarını istemli olarak bastırdıklarını öne sürmektedirler.

Ön yargı bireylerde bilişsel, duygusal ve davranışsal olarak görülebilir. Yani bir dizi olumsuz düşünce ve inanç, güçlü olumsuz duygular ve olumsuz davranışta bulunma veya olumsuz davranışta bulunma niyeti. Ön yargılı düşünce davranışa geçtiği zaman ayrımcılık olarak adlandırılır. Ayrımcı davranışlar; karşı olmayı ifade etme, uzak durma, fiziksel saldırı ve soykırıma varana kadar farklı şekillerde kendini gösterebilir.

Din, yaş, fiziksel ve ruhsal hastalıklar, cinsiyet, ırk gibi pek çok konuda ön yargılar vardır. Gruplar arası etkileşimde bulunurken bireyler sosyal kimlikleri ile hareket ederler ve kendi sosyal grupları lehine değerlendirmeler yaparak taraflı davranırlar. Yapılan bir araştırmada katılımcılara iki farklı ressamın resimleri gösterilmiştir. Katılımcılar rastgele iki gruba ayrılmış ve gruplandırma yapılırken beğenilen resimlerin kıstas alındığı söylenmiştir. Daha sonra katılımcılara bir ödül olduğu ve bu ödülü kendisiyle aynı resimleri beğenenler ve diğerleri arasında paylaştırmaları istenmiştir. Katılımcılar, ödülü dağıtırken kendileri ile aynı resimleri beğendiklerini bildikleri kişilere, diğerlerine oranla daha yüksek pay vermişlerdir. Kendisiyle aynı resimleri beğenmek gibi basit bir kıstasın bile bireyleri iç gruba yönelik olumlu bir tutuma yönlendirmesi bireylerin, üyesi oldukları dinin, cinsiyetin, toplumun, kültürün veya ırkın lehine tavır alacaklarını göstermektedir. İnsanlar farklı bir kültürü kendi kültürlerini merkez alarak değerlendirip küçümseme, ötekileştirme ya da aşağılama ve kendi kültürlerini tartışmasız bir şekilde üstün görme ve yüceltme eğilimindedir.

Ön yargının toplumlar için son derece yıkıcı sonuçları olabilir. Bugün de yıkıcı sonuçlarını gördüğümüz ırkçılık “bireyleri ya da grupları, fenotipik özellikleri ya da etnik grup özelliklerinden dolayı aşağılama eğilimindeki inanışlar, tutumlar, kurumsal düzenlemeler ve eylemler” olarak tanımlanmaktadır. Irkçılığın kökenleri ile ilgili olarak ortaya atılan kuramlar mevcuttur. “Muhafaza Etme Kuramı”; sınırlı besin kaynaklarının iç grup üyeleri ile paylaşılmak istenmesi ve grup üyelerini aynı ten rengine sahip olma kıstası ile ayırt edebilmenin kolay olduğu şeklinde özetlenebilir. Bir diğer kuram olan “Genetik Benzerlik Kuramı” ise; fiziksel benzerliğin muhtemel bir genetik benzerliğin taşıyıcısı olması nedeniyle kişilerin kendilerine benzeyen kişilere daha olumlu yaklaşma yöneliminde olduğunu söylemektedir. Çünkü kendisine benzeyen kişinin hayatta kalmasına yardım ettiğinde, kişi kendi geninin bir kopyasının hayatta kalmasını sağlamaktadır.

Biyolojik olarak ırk kavramının olmadığını söyleyen görüşler olmasına rağmen ırkın toplumsal olarak inşa edilmiş ve oldukça güçlü bir kavram olduğu gerçektir. Aile içinde duyulmaya başlanılan “ötekiler” hakkındaki olumsuz düşünceler, yaşanılan toplum ve ülkenin siyasi atmosferi tarafından pekiştirilmeye devam ederek ön yargılar oluşuyor. Bireyler için bir gruba aidiyeti ve üyesi olunan grubu yani kendini yüceltmeyi sağlayan ırkçılık, devletler içinde ideolojik olarak ekonomik ve siyasi çıkarlar ile örtüşecek şekilde kullanılmaktadır. Avrupa medeniyetlerinin Afrika’yı sömürmek için kullandıkları tezler dönemin bilim adamları tarafından ortaya atılmaktaydı. Geçmişte ve günümüzde sömürgeciliğin her türlüsünü meşru kılabilmek için ırkçı tezler kullanılmış ve kullanılmaya devam etmektedir.

Bütün bunlara rağmen farkında dahi olmadan günlük konuşmalarımızın bile içinde bulunan ırkçılık son bulabilir mi? Daha önce uzaktan tanıdığınız ve hakkında olumsuz düşüncelere sahip olduğunuz ama sohbet ettikten ve birlikte vakit geçirdikten sonra hakkındaki fikirlerinizin tamamen değiştiği arkadaşlarınız olmadı mı? “Öteki” olarak damgaladığımız insanlarla empati ve iletişim kurmak ön yargılarımızı yenmemize yardım eder. Irkçılık ister doğuştan gelsin ister sonradan öğrenilsin isterse hastalık veya ideolojik olduğu söylensin istemli bir çaba ile ortadan kaldırılabilir. Unutmayalım ki “Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur.”

Abdulkadir Özel

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu