Bilim-TeknolojiYazılar

VENÜS !

“Tüm molekülleri eşit derecede sevmek istedim ama bir favorim var:  Fosfin!”

Bu söz Clara Sousa-Silva adlı genç bir bilim insanına ait. Bu kişi kendisini kelimenin tam anlamıyla “fosfin”e adamış! 10 yıldan uzun bir süredir bununla ilgili çalışıyor. Peki fosfin ne demek? Fosfin (veya PH₃), tek bir fosfor atomu ve üç hidrojen atomundan oluşan piramit şekilli bir molekül. Üzerinde fosfor bulunan en basit gaz. Neden daha önce duymadık? Çünkü gazların dünyasında pek de popüler değil. duyanlar da pek sevmez. Sevmez çünkü bizim gibi oksijen kullanan metabolizmalar için fosfin zehir anlamına gelir. Breaking Bad dizisini izleyenler onun bir bölümünde eskiden lisede kimya öğretmenliği yapan baş karakteri Walter White’ın bu maddeyi kullanarak mafyanın iki adamını nasıl saf dışı bıraktığını da hatırlayacaktır. Bu maddeyi ya böyle bir laboratuvarda insanlar üretebilir ya da bataklıklarda yaşayan bazı anoksik canlılar. Evet onlar için fosfin hiç de zehirli değil. Aksine onlar bu gazdan bol miktarda üretiyorlar.

Peki bugün neden fosfini konuşup duruyoruz burada? Çünkü bizim için çok zehirli olan bu gaz, canlılığın önemli bir işareti olabilir. Başka gezegenlerde hayat deyince ilk baktığımız şeyler genelde neler oluyor? Oksijen, metan ve tabiki su değil mi? Eğer bunları özellikle de suyu uygun bir gezegende bulursak bu orada yaşamı bulduk anlamına gelebilir. Gelmeye de bilir. Çünkü bunları yaşamın müdahalesi olmadan üretebilen jeolojik veya fotokimyasal süreçler de var. İşte yazının başında alıntıladığım genç bilim insanı Clara demiş ki “fosfinin böyle bir yanlış pozitifi yok. Eğer bir gün onu yer benzeri, kayasal bir gezegende bulursak yaşamı bulduk demektir.” demiş Clara yıllar önce.

Ve geçen hafta Venüs’te fosfin bulundu!

Heyecan yapmayalım. Daha doğrusu heyecan yaparken kendimizi biraz tutalım. Evet, geçen hafta, yani 14 Eylül 2020’de içinde Clara’nın da bulunduğu uluslararası kalabalık bir bilim grubu Venüs’ün bulutlarında fosfin gazı bulduklarını açıkladılar ama bunun kesinlikle orada canlı bir yaşamın sonucunda oluştuğunu söyleyebilmek için hala erken. Bu keşfi nasıl yaptıklarını sizlere açıklayacağım ama önce Venüs’e doğru kısa bir yolculuk yapalım mı?

Venüs, tıpkı Mars gibi Dünya’nın komşusu, ama Dünya’ya Mars’tan daha yakın. O yüzden geceleri gökyüzünde çıplak gözle rahatlıkla görülebiliyor. Ay’dan sonra en parlak gökcismi olduğu için olsa gerek bizim kültürümüzde de Çoban Yıldızı olarak biliniyor. Güneş sisteminin ikinci gezegeni olmasına rağmen güneşe en yakın Merkür’den bile daha sıcak. Çünkü güneş ışınlarının dışarı çıkmasına izin vermeyen çok yoğun bir atmosferi var.

Güneş sistemimizde bugüne kadar en çok Mars’ta yaşam ihtimali üzerinde duruldu ve en çok oraya araç gönderildi. Venüs’te yaşam olabilme ihtimali de ilk kez gündeme gelmiyor tabi ama yüzeydeki sıcaklığının ortalama 464 °C olduğunu yani bir fırın kadar sıcak olduğunu düşünecek olursak oraya araç göndermenin pek de mantıklı olmadığını söyleyebiliriz. Yine de 1975’te Sovyetler Birliği’nin gönderdiği Venera 9 aracı Venüs yüzeyine inmeyi başardı ve oradan gönderdiği 180 derecelik bir fotoğraf başka bir gezegenden gönderilen ilk fotoğraf olarak tarihe geçti. Aslında 360 derecelik panaromik bir fotoğraf çekmesi planlanmıştı ama yüksek sıcaklıktan ötürü kameralar ve aracın kendisi çok kısa bir süre -birkaç saat kadar- görev yapabildi. Venera 9 aracı Venüs’e iniş yaparken yüzeyden 30-35 km yüksekte 30-40 km kalınlığında bulutlar olduğunu belirledi. Asit bulutları!

Böyle cehennem gibi bir ortamda canlı yaşamın izlerini sürmek doğal olarak pek çok kişi için yıllardır öncelik kazanamadı. Ta ki Cardiff Üniversitesi’nden astronom Jane Greaves 2018 yılında Venüs’ün atmosferine dair verileri incelerken orada fosfin molekülünün izlerine rastlayıncaya kadar. “Gece geç vakitte bunu gördüm.” diye anlatıyor. “Herkes evine gittiği için haberi kimseyle paylaşamadım. İşten çıkıp akşam yemeği için markete alışveriş yapmaya giderken kendi kendime yiyecek bir şeyler bulmalıyım, arabamı çarpmamalıyım deyip duruyordum, çünkü heyecandan titriyordum.” diye anlatmaya devam ediyor.

Fosfinin ilk izlerini 2018’de keşfetmişler, peki açıklama neden dün yapıldı diye düşünüyor olabilirsiniz, çünkü her ne kadar bizimkilerden farklı konularda heyecan yaşasalar da bilim insanlarının bu heyecana yenik düşerek hata yapmamaları gerekiyor. Ekip halinde 18 aydan bu yana elde ettikleri verileri defalarca gözden geçirip analiz yapmışlar.

Elde ettikleri veriler deyince az önce de söylediğim gibi Venüs’e giden fazla bir uzay aracı yok. Daha çok teleskoplarla inceleniyor. Bu araştırma için Hawai’deki James Clerk Maxwell Teleskobu ve Şili’nin Atacama çölündeki 45 antenden oluşan ALMA gözlemevi kullanılmış. Bu teleskoplar ışık spektrumunun bizim göremediğimiz dalga boylarını da gözlemleyebiliyor. Gökbilimciler Venüs’ün atmosferindeki ışığı çok hassas ölçümlerle analiz edince değişik bir spektrayla karşılaşmışlar. Beyaz çizgi ALMA gözlemevinin verisi, gri çizgi de James Clerk Maxwell Teleskobunun. Verilerin uyumlu olması dışında ortadaki dip noktayı görüyor musunuz? İşte milimetre uzunluğundaki o dalga boylarını fosfin molekülü absorbe ediyor.

Yani ya Venüs’ün yüzeyinde Walter White’ın karavanında bu üretiliyor ya da bu moleküller, Venüs’ün rüzgarla savrulan bulutlarında 55 ila 80 km yükseklikte yüzerek, daha düşük irtifalarda üretilen milimetrelik dalgaların bir kısmını emiyorlar.

Venüs’ün 55 ila 80 km üstündeki ortam, yüzeyindeki kadar kötü değil. Gerek atmosferik basınç ve gerekse 30 derece civarındaki ideal sıcaklığıyla Dünya’daki yaşam şartlarına benzediği için orada havada yüzen kentler kurulabileceği spekülasyonları bile yapılıyordu. Tabi sülfürik asit kısmını unutmamak lazım. Yine de o yükseklikte en azından mikrobik bir yaşam teorik olarak mümkün olabilir. Dünyadaki bazı mikroplar çevrelerinde yaklaşık %5’e kadar asitle baş edebiliyorlar.

Araştırmacılar fosfin molekülünü oluşturabilecek başka olasılıkları da hesaplamışlar. Mesela güneş ışığı, yüzeyden yukarı doğru savrulan mineraller, volkanlar veya şimşekler… Ancak bunların hiçbiri şu anda orada bulunduğu düşünülen miktarda fosfin üretmeye yetmiyor.

Kısaca bu keşif öyle ya da böyle çok önemli. Ya fosfin molekülünü üretebilecek yeni bir kimyasal mekanizma bulunmuş oldu ya da Venüs’te canlı yaşamın olası ilk işareti.

Bilim insanlarının bu heyecanına ben kendiminkini katayım şimdi. Başka bir gezegende yaşamın bulunması hiç kuşkusuz insanlık tarihinin en önemli keşfi olacak. Eğer ileride oraya gönderilecek yeni uzay araçlarıyla bu araştırma doğrulanırsa makaleye imza atan Clara Sousa-Silva gibi genç bilim insanları da tarihe geçecek. Doğrulanamazsa daha da iyi. Çünkü o zaman başka gezegenlere uzay aracı göndermeden, astronot olmadan, yeryüzünden yapılan teorik ve gözlemsel çalışmalarla bile canlı yaşamı keşfedebilme ihtimali hepimiz için hala var demektir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu