GenelPsikolojiYazılar

Travma Sonrası Stres Bozukluğu

Bilimsel çalışmaların gelişmesinde savaşların etkisinin önemli olduğunu unutmamak gerekir. Travmanın etkileri hakkındaki bulgular Truva Savaşı’na kadar eskiye dayanıyor. Tabi ki, II. Dünya Savaşı sonrası cephelerden evlerine dönen askerlerin gösterdikleri belirtilerden sonra yapılan çalışmalarla “Büyük Stres Reaksiyonu” adıyla DSM-I’de kendine gerçekçi ve açıklayıcı bir yer buluyor. Vietnam Savaşı’nın etkisiyle DSM-III’ de “Travma Sonrası Stres Bozukluğu” olarak anksiyete bozuklukları arasında gösteriliyor. Travma Sonrası Stres Bozukluğunun (TSSB) olağan yaşantıların dışında, psikolojik travma yaratan bir olayın (yaşamı tehdit eden ağır hastalıklar, cinsel taciz, tecavüz, savaş, tecrit kampları, fiziksel işkence, doğal afetler gibi) ardından oluştuğu belirtilmektedir.

TSSB’nin semptomları şunlardır;

1) Genellikle yoğun duygusal sıkıntı ile birlikte görülen geriye dönüşler, hayaller, kabuslar gibi travmatik olayın tekrar ve rahatsız edici şekilde hatırlanması;

2) Travmayı çağrıştıran uyarıcılardan sakınmak veya tepki ve karşılık vermemek;

3) Aşırı uyarılma hali, aşırı tetikte olma, aşırı ürkme, düzensiz uyku, alınganlık gibi.

Travmatik yaşantı dediğimiz zaman aklımıza ilk önce savaşların, afetlerin veya tecavüzlerin gelmesi normaldir. Fakat travmatik yaşantılar bir bebeğinde başına gelebilir ve geri dönülmesi oldukça zor hasarlara sebep olabilir. Ağlayan bir bebeğin ihtiyaçlarının giderilmemesinin, fiziksel temasa ihtiyaç duyarken yalnız bırakılmasının beyin gelişiminin erken aşamalarında kalıcı hasarlar bıraktığı kanıtlanmıştır. Bebekliğinde bu tarz bir travma yaşayan bireylerin çocuklukla, ergenlikte veya yetişkinlikte pek çok psikolojik hastalık gösterdiği görülmektedir.

Ayrıca travmaya sebep olan stres faktörü tecavüze uğramak, fiziksel saldırı, doğal afet veya endüstriyel kaza gibi beklenmeyen, kısa süreli ve tekrarlamayan bir yaşantı ise iyileşmenin daha hızlı olması beklenebilir. Ancak çocuklukta tekrarlayan cinsel ve/veya fiziksel istismara maruz kalmak daha kalıcıdır ve kişinin kendisine ve dünyaya olumsuz bir gözle bakmasına neden olur. Bu tarz tekrarlayan travmatik yaşantılara maruz kalan hastaların sıklıkla, yüksek doz madde kullanımı, yeme bozuklukları, depresyon ve anksiyete, panik bozukluklar, kronik ilişki problemleri, kişilik bozuklukları, kendine zarar verici davranışlar ve intihar eğilimi gibi diğer psikiyatrik durumlarla ilişkili daha karmaşık ve daha kronik sorunlar gösterdiği görülmektedir.

Tüm travma kurbanları TSSB geliştirmezler. TSSB geliştiren suç kurbanları ile geliştirmeyenler arasında ırk, iş durumu, eğitim ve gelir seviyesi gibi demografik özellikler bakımından sistematik bir farklılık görünmemektedir. Bazı kanıtlar suç öncesinde depresyon ile suçun stres düzeyi (hayatı tehdit edici bir saldırı, gerçek bir yaralanma veya tecavüze uğrama) ve TSSB geliştirme olasılığı arasında ilişki olabileceği yönündedir. Eğer kurban saldırıdan önce depresif ise ve kurbana özellikle şiddetli bir saldırı olmuşsa, kurbanın suç sonrasında düşük stresli suç kurbanlarına kıyasla TSSB geliştirme olasılığı daha yüksektir.

Bir tecavüz kurbanın TSSB geliştirip geliştirmeyeceğine dair en iyi belirleyici, gerçek hayat tehdidinin değil, algılanan hayat tehdidinin şiddeti olabilir. Açıktan saldırgan olmayan durumlar sonrası bile algılanan bir hayat tehdidi varsa TSSB gelişebilir. Kişinin gelecekteki olayları kontrol edip edemeyeceğine dair inancı da önemlidir. Gelecekteki olumsuz olayların kontrol edilemez olduğunu algılayan kurbanların, bir miktar gelecek kontrolü algılayan kurbanlara göre şiddetli TSSB belirtileri göstermesi daha olasıdır. Tecavüze uğrayan bir kadının gelecekte tekrar tecavüze uğramaya dair beklentisi olduğu bilgisi ışığında bu gösterge özellikle önem kazanmaktadır.

Kişinin sosyal destek düzeyi gibi koruyucu etkenler TSSB gelişmesini yada diğer psikolojik sorunların oluşmasını önleyebilir. Ancak TSSB’nin doğası gereği hastanın kendini geriye çekmesi ve ortamlardan kaçınması sosyal destek ağına sahip olmayı yeterli kılmaz. Bu kaçınma sosyal destek ağı ulaşılabilir olsa dahi bundan faydalanamamak anlamını gelebilir. Psikoterapi ve/veya ilaç kullanımı ile yapılan tedavinin etkili olduğu görülmektedir. Hastanın gerekli süreçlerden geçtikten sonra yeniden sosyal ortamına dönmesi mümkündür.

 

Abdulkadir Özel

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu