TarihYazılar

TEK KİŞİLİK BİR ORDU : 7-8 HASAN PAŞA

TEK KİŞİLİK BİR ORDU  7-8 HASAN PAŞA

Abdülhamit deyince hepimizin aklına gelen olaylar, kişiler mutlaka vardır. I. ve II. Meşrutiyet dönemi, İstibdat Dönemi, 31 Mart Olayı gibi olaylar akla ilk gelenlerdir belki de. Yine Mithat Paşa , Plevne Fatihi diye bilinen Osman Paşa, doğuda büyük başarılar kazanan Gazi Ahmet Muhtar paşa dönemin adı en çok bilinen paşalarıdır. Fakat bir paşa vardır ki 7-8 Hasan Paşa diye bilinir ya da bir çok kişi tarafından aslında tam olarak bilinmez. Bu sebeple bu yazımda sizlere 7-8 Hasan Paşadan bahsetmek istiyorum.

Hasan Paşa 1831’de Çorum’un Kuşsaray köyünde doğdu. Babası Mustafa Ağa, annesi de Kezban Hanımdır. Askerliğine kadar demirci ustası olan babasının yanında çalışmıştır. Geçim derdinden tahsil görmemiş olduğundan imzasını Arapça yedi ve sekiz anlamına gelen \/\  şeklinde attığından adı “yedi sekiz”e çıkmıştır. On altı yaşındayken, babasıyla birlikte gittiği hac dönüşünden kısa bir müddet sonra askere alınır. Kurası Jandarma eri olarak İstanbul’a çıkar. Sultan Abdülaziz Han kendisini çok sever. Kimsesi olmadığı için kendisine bir anne gibi şefkat gösterip kollayacak bir hanımla evlendirir. Bu hanım sarayda görevli Hazinedar Usta Hacı Hanım’dır.

Ancak Çorumlu Hasan’ı tarihe mal eden olaylar, onunla II. Abdülhamid Han arasında geçen müşfik bir çekişmeyle başlar.

Geleceğin padişahı Şehzade Abdülhamid ( kimse onun padişah olacağını aklına getirmez çünkü 2. veliahttır). Genellikle Hacı Osman Bayır’ındaki Kudret Tepe Köşkü’nde oturmaktadır. Bir gün Balmumcu Çiftliğine at üzerinde giderken, yolunun üzerine muhafız neferlerden biri çıkar:

– Yassah hemşerim!.. der.

Veliaht Abdülhamid sert bir tavırla; “Tanımadın mı beni? Ben, ikinci veliahttım” diye çıkışınca aldığı cevap ilginçtir;

– Veliaht, meliaht dinlemem. Ben, padişahın adamıyım bir tek onu tanırım!..

Bu cevap Sultan’ın içten içe hoşuna gider ve II. Abdülhamid tahta geçtiğinde, padişahına bu derece bağlı adamı unutmayarak aratıp buldurur. Önce subay sınıfına geçirir. Savaş alanlarındaki başarıları sebebiyle, rütbesi artar.

Kısa zamanda kendisini çok seven Abdülhamid Han, yaşlı bir kadınla yaşamasını uygun bulmaz; “Hasan, seni yeniden evlendireceğim. Hacı Hanım da böyle arzu ediyor” der. Ve onu İncir köylü Hasan Paşa’nın köşkündeki Kafkas Çerkezlerinden Gülnaz adında kızla evlendirir. Bu sırada 80 yaşında olan birinci eşi Hacı Hanım, yeni evlilere aşırı sevgi besleyip, onlara anne gibi davranır. Bu muhterem hatunla birlikte, aynı çatı altında ömür sürerler.

Asıl başlığımızı belirleyen olay ise Tek kişilik ordu Hasan Paşa’nın Çırağan Baskınını gözü pekliği ile önlemesidir gelelim olayın akışına:

Ali Suavi, İngilizlerden aldığı destekle, Rumeli muhacirlerini etrafında toplar. Bunlar, 93 harbinde yurtlarından muhacir olmuş, zor günler geçirmiş insanlardır. Bir gün Çırağan Sarayı’nı basıp 2. Abdülhamid Han’ı tahttan indirmek isterler.

Yerine geçirecekleri ise V. Murad Han ‘dır. V. Murad, kendi iktidarında Abdülaziz Han’ın şehit edilmesi ve sonrasında gelişen olaylar neticesinde psikolojik olarak rahatsız durumdadır.

 

Tüm bunları bilmesine rağmen Ali Suavi ardına aldığı bu grup ile bir oldubitti ye getirilerek, Çırağan’a denizden çıkarma yaparlar.

Hasan Paşa o sıralarda, henüz Beşiktaş Muhafızı değildir. Bu görevden zaman zaman ayrılıp savaşlara iştirak etmiş, sonuncusunda başından aldığı şarapnel yarasıyla İstanbul’a dönmüştür. Olay anında, Beşiktaş muvakkithanesinin karşısındaki berberde tıraş olmaktadır. Çırağan’dan gelen silah seslerini duyunca tıraşını yarıda bırakarak saray girişine koşar.

Ne yapacağını şaşırmış halde kapıyı tutan görevli Zeybek Mehmed’e neler oluyor diye sorduğunda; “İçeri gir de neler olduğunu görürsün.” cevabını alır.

Üzerinde silahı olmadığından, az ilerde gözüne ilişen zaptiye erine peşinden gelmesini söyleyerek, ani bir kararla kapıcının elindeki sopayı kapmasıyla içeri dalması bir olur. Bu arada karakola haber verilmesini tembihler.

İçeri girdiğinde Çırağan Sarayı’nın harem kısmından gelen kadın çığlıkları, “Sultan Murad çok yaşa!” naralarına karışıyordur. Giriştikleri tehlikenin sonucunu düşünmeyen zavallı kalabalık, Murad Han’ı ortalarına almış bağırıyorlardır.

Beraberindeki zaptiye neferi ile bir köşeye sinip beklemekte olan Hasan Paşa, içlerinde Sultan Murad’ın bulunduğu grubu bir süre gözler. Sultan’ın bakışları, oraya zorla getirildiğinden isteksiz ve ürkektir.

Grup tam önlerinden geçerken, birdenbire doğrulur ve elindeki sopayı kaldırarak Murad Han’ı kolundan çekiştiren ve en çok bağıran, seyrek sakallı adamın kafasına indirir. Sopasını öyle güçlü vurmuştur ki, zavallı gık diyemeden yüzüstü yıkılır. Bu şahıs, baskın işini tertipleyen meşhur Ali Suavi ‘dir.

Oraya zorla getirilen Murad Han sırtını bir duvara dayayıp, çatışmayı ürkek bakışlarla seyreder.

Mangal yürekli Hasan Paşa iri cüssesiyle, elinde sopa ile kalabalığa dalar. Kalabalık pat diye karşılarına çıkan bu eli sopalı insan karşısında önce şaşırırlar. Ancak bir fişek gibi hareket eden Hasan Paşa’nın bileği birkaç kafayı daha kırınca akılları başlarına gelerek, hep birlikte Paşa’nın üzerine yürürler.

Vaziyet iyice karışınca yanındaki zaptiye neferine ateş etmesi için emir verdiyse de zavallı şaşırmıştır. O zaman işin başa düştüğünü anlar, askerin elindeki tüfeği kaptığı gibi art arda saldırganların üzerine yaylım ateşine başlar. Böylece kalabalığın ilerlemesini durdurur. Tam bu sırada yetişen askerler duruma el koyar.

Başarısız olduklarını anlayan baskıncılardan biri aradan sıyrılıp Sultan Murad’ın üzerine tüfeğini doğrulttuğu sırada; Ruşen adında fedakâr bir kalfa ileri atlayarak, adamın elinden tüfeği alır ve muhtemel bir faciayı önler. Başarılı olması durumunda tam bir felakete sebep olacak bu hadiseyi Hasan Paşa’dan bilgi alarak öğrenen Sultan Abdülhamit Han bu önemli olayın basit bir işmiş gibi anlatmasından da çok etkilenir. Hasan Paşa artık müşir rütbesi ile Beşiktaş Karakol komutanı olmuştur. Hasan Paşa, Ali Suavi’yi ortadan kaldıran sopasına Mehdi adını verir ve Beşiktaş karakolunun duvarına asar.

Hasan Paşanın gözü pekliğini vurgulayan birçok olay daha olsa belki de en etkileyicisi budur. Tarih engin bir denizdir ve her olayı her ayrıntıyı bilmek ise de imkansız… İşte bu yüzden başarılarının dilden dile dolaşması sadece büyük şahsiyetlere mukabil bir olay örgüsü haline gelmiştir. Hepsini benim de bilmem imkansız olsa da size ara ara da olsa bu az bilinen kahramanları anlatmayı kendime bir görev bildim diyelim. Eminin hala içimizde Hasan Paşalar mevcuttur. İçimizde ki görev sevgisinin hiç bitmemesi dileğiyle…

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu