Kültür - MedeniyetTarihYazılar

İSPANYA’DA MÜSLÜMANLIK

Bu ayki yazımın konusu sizlere daha önce Tarık B. Ziyad’ın İspanya’yı fethini anlattıktan sonra gelen yoğun istek üzerine belirlendi. Malum korona virüs dolayısı ile İspanya’da 500 sene sonra ezan sesleri yükseldi haberlerinin ardından birçok kişiden “EEE” sonra ne oldu bari onu da yaz devamını istiyoruz yorumu gelince İspanya’dan Endülüs’e bir yolculuk yapmak bana farz oldu. Gelin şimdi bu yolculuğa birlikte çıkalım…

İspanya Emeviler tarafından alınınca 800 yıllık bir İslam dönemi başladı. O dönemlerde yani 800’lü yıllarda İspanya içerisinde siyasi birlik, güçlü bir merkezi devlet yoktu. Dinler arasında hoşgörü olmadığı gibi aynı dine mensup, farklı mezhepler bile çatışma içindeydi. Müslüman Endülüs ve daha sonra Beni Ahmer Devleti, Avrupa’nın göbeğinde hoşgörü ve adalete dayalı bir düzen kurmuş; Batı’nın ve Doğu’nun bütün bilim ve fikir adamlarını kendisine hayran bırakmıştır.

9.yy’dan itibaren başkent yapılan Kurtuba’ya bir akın oldu. Bu akın sadece zenginlik ve zariflik şöhreti yüzünden değil, Doğu İslam’ının artan nüfusundan dolayı idi. Böylece Kurtuba’da Mısır, Kuzey Afrika, Suriye, Irak kökenli tanınmış kişilerden oluşan güzide bir topluluk ortaya çıktı. Kurtuba milletlerarası başşehir haline geldi.

İslam, İspanya’ya askeri bir zaferle değil kültürel bir dönüşümle gelmiştir. Büyük İspanyol yazarı Blasko İbanez kendi ülkesi ile ilgili şunları söyler:

“İspanya’da yeniden canlanış, kuzeyden gelen barbar sürüleriyle olmadı. Tam aksine bu canlanma güneyden gelen fatih Araplar sayesinde oldu. Doğar doğmaz zafere koşan insanı hayrette bırakacak ölçüde hızla ilerleyen bu genç, gürbüz ve zinde kültür bize o yolla gelip yerleşti. Hz. Peygamber’in himmet ve gayreti ile oluşan bu medeniyet, Museviliğin en iyi yanlarını ve Bizans’ın ilmini alıp özümsemiş, yanına bir de büyük Hint geleneği ile birlikte Pers’in en değerli özelliklerini ve esrarengiz Çin’den alınma daha pek çok şeyi getirmiş bir medeniyetti. Doğu, Batı’ya nüfus ediyordu. Fakat bu, eski Yunan’ın kendi hürriyet ve bağımsızlığını koruyabilmek için püskürttüğü Pers imparatorları Daralar veya Serhaslar gibi Doğu’nun Avrupa’ya bir saldırısı şeklinde olmadı. Aksine Avrupa’nın öteki ucundan, ilahiyatçı kralların ve piskoposların kölesi durumundaki İspanya’dan giren ve yerli halkın kucak açarak karşıladıkları istilacılardı.

Bu fatihler daha sonra yedi yüzyıl mücadele edilerek kendilerinden geri alınacak toprakları iki sene içinde fethettiler. Bu silah zoruyla kabul ettirilen bir istilanın aksine yeni bir toplumun sapasağlam köklerle dört bir yana kök salışıydı. Milletlerin gerçek büyüklüğünün köşe taşı olan din ve fikir hürriyeti prensibi son derece önemliydi. Hâkim oldukları şehirde Hristiyan’ın kilisesine de, Yahudi’nin havrasına da saygı gösteriyorlardı.” diyerek İspanya’daki durumu ve gelen Müslümanların hoşgörüsünü anlatmıştır. İspanya’daki durum sadece hoşgörü ortamı sağlamamış burada kurulan medrese ve kütüphaneler dünya üzerinde var olmuş birçok bilim adamı ve felsefeci de yetiştirmiştir. Açılan bu kurumlar Müslüman, Hristiyan ayırt etmeksizin herkese hizmet vermiştir. Yine aynı yazar bu durumu şöyle anlatır.

“8.yydan 15. yy’a kadar Ortaçağ boyunca Avrupa’nın en güzel medeniyeti kurulup gelişecektir. Kuzey’in halkları din savaşlarıyla birbirini kırıp geçiriyor ve barbar kabileler halinde yaşıyorken, İspanya’nın nüfusu otuz milyonu aşıyordu. O insan kalabalığı içinde bütün ırklar ve bütün dinler büyük bir çeşitlilik içinde yaşıyordu. Bu verimli halk ve ırk karışımı içinde o zamana kadar yeryüzünde oluşmuş ve oluşturulmuş bütün fikirler, bütün adetler, bütün sanatlar, bütün bilimler, bütün endüstriler, bütün icatlar, bütün eski görüşler birlikte yaşıyordu. Bu çeşitli unsurların temas ve ilişkilerinden de yaratıcı yepyeni buluşlar, enerjiler sökün ediyordu. Bu yabancılarla birlikte Doğu’dan ipek, pamuk, kahve, limon, portakal yanı sıra halılar, dokumalar, tüller, metaller ve barut geliyordu. Yine onlarla birlikte ondalık sistem, cebir, simya, kimya, tıp, kozmoloji ve kafiyeli şiir Avrupa’da tanınmaya başladı. Unutulmak üzere olan Grek filozofları, Arapların fetihleri sayesinde selamete erdiler: Aristo, Kurtuba’nın meşhur üniversitelerinde saltanat sürüyordu.” sözleri ile de sosyal yaşama ve bilime katkılarını açık bir şekilde dile getirmiştir.

İbn Meserre, İbn Hazm, İbn Rüşt, Musa bin Meymun, İbn Arabi, İspanya’ya katkıları yadsınamaz bilim ve düşünce insanlarından sadece bir kaçıdır.

Peki, tüm Avrupa’yı kendine hayran bırakan Müslümanların akıbeti ne oldu:

Tarih 1459’u gösterdiğinde Kastilya kraliçesi İsabel ile Argon Kralı Ferdinand evlenince İspanyada güçlü bir krallık ortaya çıktı. Koyu Katolik olan İsabel, Müslüman ve Yahudileri İspanya’dan atmaya adeta ant içti ve Hıristiyan İspanyollar tarihte görülmemiş bir vahşet ile bu devletin yıkımına neden oldu. Müslüman ve Yahudileri katletti. Birlik sağlayan İspanyollar 1462 yılında Müslümanlar üzerinde akınlar yapmaya başladı. Sıra ile Cebeli Tarık ve Kadiz’i alan İspanyollar, Müslümanları yurtlarından çıkarmaya çalıştı. Kuzey Afrika devletlerinden yardım istendi. Beklenen yardım gelemeyince Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmer Osmanlı Devleti’ne elçi gönderip yardım istedi. O dönemde Cem Sultan olaylarının patlak vermesi ile yardım mümkün olmadı.

Son hükümdar Ebu Abdullar Muhammed bin Ahmer bazı şartlarla şehri Katolik Ferdinand’a teslim etmek zorunda kaldı ve Afrika’ya çekildi. Bu şekilde 800 yıl süren İspanya’daki Müslüman hâkimiyeti sona ermiş oldu. Devletin yıkılışından önce ve sonra kaçabilen pek çok Müslüman, Osmanlı’ya iltica etti. Osmanlı Devleti, 1505 yılında Kemal Reis komutasında bir donanmayı İspanya kıyılarına göndererek zulüm gören Müslümanları ve Yahudileri kurtardı. Kurtulamayan Müslümanlar İspanya’da köle olarak tarlarda da çalıştırıldı. Osmanlı kurtardığı Müslümanları Adana ve Şam’a bölgelerine, Yahudiler ise İstanbul ve Selanik gibi şehirlere getirilmiştir.

İspanya’da Müslüman mimarisi olan El Hamra Sarayı ve Kurtuba Cami halen durmaktadır. Kurtuba Cami kiliseye çevrilmiş orada bir Müslüman devletinin var oluş izleri adeta silinmeye çalışılmıştır.

Sevgiyle…

H.Mehtap Akdeniz

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu