GündemTarihYazılar

Hayalimdeki Çin ve İsrail, Hayatımdaki Türkiye

 

Her Türk en azından hayatının bir döneminde uluslararası politikaya mutlaka merak sarar. Büyük oyunları görme arzusu, büyük güçlerin çatışmaları, alınan her karar yapılan her anlaşmanın altında yatan sebeplere kafa yorup yorumlarda bulunmak hepimizin ortak zevklerinden biri denebilir. İçten içe hepimizin özünde bir Kurtlar Vadisi’ndeki Deli Hikmet yaşar. Moda tabirle el oğlu başbakanını bile zar zor tanırken bizler esnaf odası başkanlarını bile tanırız.

Özellikle son yıllarda ülkemiz kamuoyunu en çok meşgul eden uluslararası meseleler ise kuşkusuz Çin ve İsrail politikaları olacaktır. Çin’in giderek güçlenen siyasi ve ekonomik nüfuzu yanında özellikle Doğu Türkistan topraklarında yaşayan Uygur Türklerine karşı tutumu ile İsrail’in zaten bütün dünyayı parmağında oynatmasının yanında özellikle Filistin halkına yönelik politikaları hakkında fikri olmayan Türk sanıyorum bir elin parmaklarını geçmez. Bu iki “mesele” belirli çevreler tarafından sürekli güncel tutulmaya çalışılsa da zaman zaman toplumun tüm kesimlerinin tartıştığı konular haline gelmeye devam ediyor.

Çin ve Doğu Türkistan meselesi esasında yıllardır Türkiye’de son birkaç yıla kadar sadece belirli bir kesim tarafından sürekli gündeme getirilmeye, insanlara duyurulmaya ve Türkiye’nin konuya direk müdahil olması için kamuoyu oluşturulmaya yönelik faaliyetleriyle varlığını sürdürse de son yıllarda her kesimin sık sık dile getirmesinin yanında uluslararası siyasetin de önemli bir parçası haline gelmeye başladı. Bütün dünya Çin hükümetinin Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine yönelik planlı ve sistematik bir asimilasyon hatta soykırıma varacak uygulamaları konusunda tek tek görüş ve endişelerini açıklarken somut adımlar atarak ticari ve siyasi ilişkilerini kısıtlamaya başlayan ülkelerin sayısı da sürekli artıyor. Hal böyle olunca gözler ister istemez hem dini hem de köken bağı bulunan Türkiye’nin konuya yönelik tavır ve aksiyonlarına çevriliyor. Türk kamuoyu da (her konuda olduğu gibi) mesele karşısında ikiye bölünmüş durumda. Kimi kesimler meseleyi Covid-19 salgınıyla birlikte Çin Halk Cumhuriyeti’nin son yıllarda sürdürdüğü önemli yükselişin önünü almak için bir komplo olarak kullanıldığını düşünürken bir diğer kesim de onlarca yıldır aralıksız süren politikanın gün yüzüne çıkmasından oldukça memnun olarak artık reel adımların atılmasını bekliyor. İşte bu durum içerisinde Türkiye Cumhuriyeti tarafından konuyla ilgili belki de hiç olmadığı kadar resmi ağızlardan açıklama yapılarak bir uygulama hayata geçti. İlk olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin Sağlık Bakanı tarafından konunun özellikle Covid-19 pandemisinin zirve yaptığı bir dönemde dünyanın en önemli aşı tedarikçilerinin başında gelen Çin ile Türkiye’nin ilişkilerine zarar vermek amacı ile kullanıldığı ve bunun da bir nebze başarılı olduğu açıklanırken ardından Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ortaöğretim öğrencileri için Türkiye-Çin Diplomatik İlişkilerinde 50. Yıl temalı “Hayalimdeki Çin” isimli resim yarışması düzenlendi. Bu adımlar elbette ki bir kısım tarafından sevinçle karşılanırken diğer bir kısım ise büyük bir skandal olarak gördüğünü dile getirdi. Görünen o ki tarihi kökeni yüzlerce yılla açıklanabilecek mesele daha uzun yıllar Türkiye ve Dünya gündemini dönem dönem meşgul etmeye devam edecek…

Bir diğer yerli ve milli uluslararası meselemiz ise Filistin-İsrail çatışması. Doğu Türkistan örneğinin aksine yıllardır toplumun her kesimine değen ve her daim canlılığını koruyan mesele İsrail’in her yürüttüğü askeri operasyonda milyonların tepkisine ve protestolarına maruz kalıyor. Öyle ki Çin ile ilişkilerin aksine Türkiye-İsrail ilişkileri iç politikada adeta belirleyici unsur halinde. Ankara’nın İsrail ile olan her teması geniş kesimlerce tepki toplarken gerilen ilişkiler ise Türk halkının hükümetlere desteğini doğrudan arttırıyor. İsrail hükümeti ve politikalarının Türk toplumunun önemli bir kesimi için ezeli ve ebedi bir düşman olduğunu söylemek herhalde abartı olmaz. Özellikle geçtiğimiz günlerde İsrail askerlerinin Mescid-i Aksa’da namaz kılan cemaate saldırı yaptığı haberi ülke gündemine yeniden bir numaradan giriş yaptı. Ülkenin dört bir yanından protesto sesleri ve “tweetleri” yükselirken, 17 günlük tam kapanma ve sokağa çıkma yasaklarına rağmen İsrail konsolosluğu önünde toplanan kalabalığın sabah namazı kılmasına dahi müdahale edilmedi. Normal bir zaman diliminde muhtemelen hafta sonu ülkenin bütün büyük meydanlarında milyonların toplandığı mitingler yapılacak, siyasiler ve sanatçılar bu mitinglerde boy gösterecek, İsrail bayrakları yakılırken Filistin bayrakları dört bir yanda dalgalanacaktı. Bir diğer kesim de özellikle tarihi meselelere dem vurarak bu desteklere tepki gösterip Türk -İsrail ilişkilerinin güçlenmesinin gerektiğini savunur ve bitip tükenmeyen bu tartışmalar sosyal rutinimizin bir parçası olarak varlığını sürdürmeye devam ederdi.

Bizler teori insanlarıyız. Yorum yapmayı, çıkarımda bulunmayı, analiz etmeyi severiz ama harekete geçmekte ağırdan alır; çoğu zaman da geç kalırız. Güney Amerika’da yaşanan kartel çatışmaları ile ilgili dahi bir fikrimiz vardır da mahallemizdeki bir soruna karşı anca fiziki zarar gördüğümüzde çözüm yolu aramaya başlarız. Burada amacım acıları, zulümleri karşılaştırmak; kim haklı kim haksız yorumunda bulunmak ya da benim meselem daha önemli seninki gereksiz kıyaslaması yapmak değil; gördüğüm bir tespiti paylaşmaktı. Konulara ister dini, ister milli, ister insani pencereden bakın; ister kendinizce objektif isterseniz de kendinize yakın olana göre değerlendirin; ister aç bile olsanız kalan son ekmeğinizi bile bölüşmeniz gerektiğine inanın isterseniz de eve helal olan camiye haramdır diye bakın. Biz bunları konuşmaya, hatta birbirimizle kavga etmeye daha yıllarca devam ederiz. Ne de olsa dünyada hesap bizde de hesapları bozanlar çok…Formun Üstü

Alperen Köse

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu