Yazılar

Gökyüzü Şöleni

 

Çocukluk yıllarımdan hatırladığım pek çok anıdan birisi de büyük Gölcük depremi ve deprem gecesi oluşan kıpkırmızı gün batımıdır. Etrafımdaki herkesin, batan kırmızı güneşin Dünya’ya deprem getirdiği söylentileri hala kulaklarımda çınlar. Peki Güneş neden kırmızıydı ve depremle ne ilgisi vardı?

Gökyüzüne baktığımızda çoğunlukla mavi renkler, gün doğumu ve gün batımında ise kızıl renkler görürüz. Bu renk değişimleri tekrar eden ve her gün karşılaştığımız bir durumdur.

Aslında gökyüzünde oluşan bu renkler, yaşam kaynağımız olan Güneş’ten gelen ışınların atmosfer içerisinde ozon gazı, su buharı molekülleri, hava molekülleri (azot, oksijen argon, asal gazlar ve karbondioksit) ve kirletici gazlar gibi bazı engellerle karşılaşması ve 7 renkten oluşan Güneş ışığının atmosferde dalga boylarına göre saçılmasıyla oluşur. Bu ışınlar elektromanyetik spektrumda gözümüzün algıladığı görünür bölge aralığına bakıldığında mor, mavi, açık mavi, yeşil, sarı, turuncu ve kırmızıdır. Mavi renge doğru gidildikçe dalga boyu küçülür ve frekans artar, kırmızı renge doğru gidildikçe dalga boyu büyür ve frekans azalır. Dalga boyu küçük olan ışınlar (mor, mavi, açık mavi, yeşil) dalga boyu büyük olan ışınlara (sarı, turuncu, kırmızı) göre daha fazla saçılırlar. Bu durum saçılma anında farklı renklerin oluşmasını sağlar.

Dünya’ ya ulaşan Güneş ışınları gündüzleri atmosfere dik açıyla girer, frekansı büyük ve dalga boyu küçük olan mavi ışınlar atmosfer içerisindeki moleküllere çarpıp saçılır. Daha çok saçılan renkler gökyüzünde daha çok alanda etkili renk olmaktadır. Saçılan ışınların büyük bir kısmı kısa dalga boylu mavi ışınlar olduğundan dolayı günün büyük bir kısmında gökyüzünü mavi görürüz. Mor değil de mavi görmemizin sebebi ise gözlerimizdeki koni hücrelerinin hassasiyet aralığı ile ilgilidir. Yani insanlar dışında diğer canlılar gözlerindeki koni hücrelerinin hassasiyet aralığına göre gökyüzünü farklı renklerde görebilirler.

Gün doğumu ve gün batımında ise güneş ışınları, daha kalın atmosfer katmanından daha dar bir açıyla girerler. Dolayısıyla daha uzun mesafe kat ederler. Kısa dalga boylu mor, mavi ve açık mavi ışınlar yeryüzüne ulaşamadan atmosferdeki gazlarla çarpışıp saçılırlar ve yeryüzüne yalnızca büyük dalga boylu sarı, turuncu ve kırmızı ışınlar ulaşır. Atmosferde hava moleküllerinden çok daha büyük moleküller varsa sarı renkli ışınlar da saçılır bu sebeple gökyüzünü turuncu ve kırmızı renklerde görürüz. Güneşi batarken kırmızı görmemizin sebebi ise yeryüzüne en son kırmızı ışının ulaşmasıyla açıklanabilir.

Sonuç olarak insanoğluna muhteşem bir görsel şölen sunan gökyüzü, varoluşumuzdan bu yana merak konusu olmuştur. Bu merak çeşitli inançlar dışında, yaşamın izlerini de bizlere sunduğu için bilimsel çalışmaları da beraberinde getirmiştir. Antik çağda başlayan bu çalışmalar, orta çağda büyük bir aşama kaydetmiş ve günümüz modern çağında ise gökyüzüne yolculuğumuz bile başlamıştır.

Banu Kevser Akçay

 

 

 

Bir Yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu