EdebiyatYazılar

Kadın Şairler ve Gelenek

Türk edebiyatının en uzun dönemlerinden biri olan eski Türk edebiyatı dönemi yaklaşık olarak 8 yüzyıl hüküm sürmüştür. Bu uzun dönemde takdire şayan pek çok şair yaşamıştır. Dikkatimi çeken kısım ise bu şairlerin büyük bir bölümünün erkeklerden oluşuyor olmasıdır. Ayrıca şiirlerin muhtevalarına bakılacak olursa bir erkek tarafından kaleme alındıkları rahatlıkla gözlemlenebilir. Oysa, Fitnat Hanım, Leylâ Hanım, Âdile Sultan, Zeynep Hatun, Mihrî Hatun gibi daha nice kadın şair varken şiir dili neden böyledir? Bu soruyu cevaplamadan önce dönemin şiir geleneğini bir ucundan bilmek gerekir.

Divan edebiyatı şiirinde öncelikli konu aşktır. Hatta Eşrefoğlu Rumî aşk için söyle der:

“Belâ yağmur gibi gökten yağanda

Başını ana tutmaktır adı aşk “

Beşerî yahut ilahi aşkı anlatmak için aynı yöntem, aynı motifler, aynı sözcükler kullanılabilir. Şiirde bahsi geçen önemli iki unsur vardır: âşık ve sevgili. Âşık sevgiliye olan aşkından âdeta çıldırmıştır. Onun yerine dirilip dirilip ölmeyi ister. Bîçaredir. Aşk acısı ile neredeyse bir seher yelinin kuvvetiyle uçacak kadar zayıflamıştır. Sevgilinin kapısında ona köle olmak ister. Sevgilinin eziyeti ona sunulmuş bir lütuftur âdeta. Her yerinde sevgilinin ok gibi saplanan bakışları sebebiyle yaralar vardır ama âşık bu durumdan şikâyet etmez. Her ne yaparsa yapsın sevgiliyi memnun ve mutlu etmek için yapar fakat başarılı olamaz. Sevgilinin aşkının ateşiyle gönlü yanmıştır ve ahı ile sinesindeki ateş göklere ulaşmıştır. Ağladıkça gözlerinden kanlı gözyaşları akar. Sevgili ise şuh bir güzel olarak tasvir edilir. Bakışları hançer, kirpikleri ok, dudağı lâl taşı gibi kıpkırmızıdır. Yüzü ise ay gibidir. Boyu servi gibi uzun, beli kıl gibi incedir. Kasları yay, saçları ise aşığı kendine bağlayan çözülmesi imkânsız bir zincirdir. Yürüyüşü rüzgâr ile birlikte salınan servilere benzetilir ve aşığı kendinden geçirir. Acımazdır. Aşığa türlü eziyetler yapar. Sevgili kimselere gönül düşürmez ama kendisi herkesin gönlünü çeler. İşte şiirlerin konusu bu ikisi arasında geçen ya da geçebilecek olaylardan oluşur. Erkek şairlerin şiirlerine birkaç örnek verecek olursak:

“Bağa sensiz bakamam çeşmime ateş görünür

Gül-i handânı değil serv-i hırâmânı bile “

(Neşatî)

(Gül bahçesine sensiz bakamam çünkü sadece oradaki açılmış güller değil salınan serviler bile gözüme ateş gibi görünür. Aşığın yeşil servileri bile kırmızı renkteki ateş gibi görmesinin sebebi gözlerine dolmuş olan kanlı gözyaşlarıdır.)

“Estikçe bâd-ı subh perişânsın ey göñül

Benzer esîr-i turra-i cânânsın ey göñül “

(Nedim)

Kadın şairlerden bahsetmek gerekirse örneğin Fitnat Hanım bu dönemin en iyi kadın şairi olarak gösterilir. Kendisi Şeyhülislam Esad Efendi’nin kızıdır. Çok iyi bir eğitim ve terbiye ile yetiştiği bilinir. Arapça ve Farsça bilmekle beraber ilim, musiki ve şiire meraklıdır. Döneminde başarılı kabul edilen Ragıp Paşa ile karşılıklı şiir söyledikleri bilinir. Kendisini edebiyat çevrelerine kabul ettirmiş güçlü bir şairdir. Diğer bir örnek ise Mihrî Hatun’dur. Şiirlerinde doğal, samimi ve külfetsiz bir üslup benimsemiştir. Kendisi Osmanlı padişahlarından 2. Bayezid’e kasideler gönderecek kadar yetkin bir şairdir. Ayrıca birçok şair tezkiresinde de anılmaktadır. Hatta kaynaklarda akrostiş şiiri başlatan isim olarak bilinir. Başka bir isim ise Âdile Sultan. Osmanlı hanedanı mensupları arasında yetişen tek kadın şairdir. Daha sayamadığımız pek çok kadın şair vardır ve bence dertleri halihazırda olan geleneği değiştirmek hiç olmamıştır.

“Güller kızarır şerm ile ol gonce gülünce

Sünbül ham olur reşk ile kâkül bükülünce”

(Fitnat Hanım)

(O gonca gibi olan güzel gülünce güller utanıp kızarır. O saç bükülünce sümbül kıskançlıktan eğilir.)

“Düşeli şevki hayâl-i lebinüñ Mihrî dile

Âteş-i gamda kebâb olası ciger döne döne”

(Mihrî Hatun)

(Ey Mihrî, sevgilinin dudağının hayalinin arzusu gönlümüze düştüğünden beri ciğerimiz gam ateşinde döne döne kebap oldu.)

Hasılı yazımızda vermiş olduğumuz – yazarları kadın ya da erkek olsun fark etmeksizin- tüm şiirlerde dikkat çeken nokta şairin her zaman âşık rolünde olmasıdır. Şairin kadın ya da erkek olması şiirde içine girdiği âşık rolünde değişiklik yaratmaz. Şair kadın da olsa erkek de olsa şiirde âşık rolündedir. Bana kalırsa bu durum bir diğer sebebi de usta-çırak ilişkisidir. Sairler şiir yazmaya yetkin şairleri taklit ederek başlar. Bu durum şairin kadın ya da erkek olduğu fark etmeksizin aynıdır ve zamanla şiir maceraları kendi yolunu çizer. Fakat yazılan şiirlerde roller ayni kalır. Hal böyle olunca kadın şairlerin yazdığı şiirlerin dili de tıpkı erkek şairlerin şiir dili gibi olmuştur.

Hilal Yücebaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu