EdebiyatYazılar

İflah Olmaz Hiciv

İflah Olmaz Hiciv

İnsan varoluşundan bu yana hep bir memnuniyetsizlik içindedir. Bir şeyleri beğenmenin yanında onları beğenmeyip eleştiren pek çok insan olmuştur elbet. İnsan bir şekilde eleştiri yapmaktan kendini alamamıştır. Bunu yaparken haklı ve haksız eleştiri yapmanın da pek tabiî önemli olduğunu belirtmeden geçemeyiz.

Edebiyatta bu duruma yerine göre ve dönemine göre taşlama, hiciv, yergi, yahut eleştiri denmiştir. Bunların tamamı aynı amaca hizmet eder. Yazımıza hiciv ile devam edersek önce bir tanım yapmamız şarttır. Bu tür hakkında İslam Ansiklopedisi “Bir kişi, kurum veya toplumu alaylı tarzda eleştirme ve eleştiri metinlerinin oluşturduğu edebi tür.” der. Bunun yanında bence hiciv türünün olmazsa olmazı mizah ve küfürdür. Mizah bu türün belki de okunabilmesi için ilk sebeptir. Bunu yaparken küfür de kullanılmıştır. Peki küfürsüz mizah olmaz mı? Pek tabiî olur. Ama hiciv bir şeyi beğenmeme durumu olduğundan o şeye karşı yazar olumsuz duygularının hepsini küfür ile dile getirir. Belki de bir sebeptendir ki eski edebiyatta hiciv türünde isim ya da mahlas kullanmamak yaygındır. Bir kısmının ismini bilmesek bile hicvi ile meşhur şair Nef’î adam ayırmaksızın “adaletle” her şeyi hicvetmiştir. Öyle ki Siham-ı Kazâ adlı eserinde babasından başlayıp din ve devlet adamları, şairler ve pek çok kişiyi ağır bir şekilde hicvetmiştir. Kendisi iflah olmaz bir hiciv şairidir. Bu edebiyat döneminde herkes bir şeyleri hicvetmiştir ama hiçbiri Nef’î gibi değildir. Örnek vermek gerekirse Fuzûlî’nin mektup türündeki “Şikâyetname” adlı eseri bunun en naif örneğidir. Fuzûlî bilindiği üzere Bayat boyundan bir Türk’tür. Bağdat’ta yaşamıştır. Kanunî Sultan Süleyman burayı fethettiğinde kendisi Osmanlı sarayının hizmetine girmiş ve padişaha kasideler sunmuştur. Beğenilen bu kasidelerin karşılığında dokuz akçelik bir maaşla ödüllendirilir. Fakat maaşını almaya gittiğinde kendisinden rüşvet talep edilmesi üzerine bu eserini kaleme alır. En bilindik kısmi ise “Selam verdüm rüşvet degildür deyü almadılar.” ifadesidir.

Fuzûlî hicvini ince ince işlerken küfür namına bir şey kullanmaz ve bu unutulmaz eseri meydana getirir. Nef’î ise tabiatındaki hicvetme isteği ile sonunda canından olmuştur. 4. Murat Nef’î’yi her ne kadar korumuş olsa da sivri dilini çeşitli bürokratlara yöneltmekte hiçbir beis görmeyen şairi daha fazla himaye etmemiştir. Kendisinin ölüm hadisesi için söyle bir rivayet geçer: Nef’î usta bir şairdir bu sebeple idamından vazgeçilmiştir. Bunun üzerine üst makamlara hazırlanmak üzere bir belge kaleme alınır. Belgeyi bir zenci hazırlamaktadır ve kâğıda mürekkep damlatır. O esnada durumu gören Nef’î “Mübarek teriniz damladı efendim.” der ve yaşama şansını kaybeder. Naaşı İstanbul Boğazı’ndan denize atılır. Sivri diliyle birçok ismin dikkatini ve ne yazık ki öfkesini üzerine çeken Nef’î için Şeyhülislâm Yahya Efendi şu kıt’ayı yazar:

“Şimdi hayli sühanverân içre

Nef’î manendi var mıdır şair

Sözleri seba’-i mu’allakadır

İmrü’l-Kays kendidür kâfir”

“Şimdi birçok güzel söz söyleyen arasında Nef’î’ye denk olan (şair) var mıdır? Sözleri Kâbe’nin duvarlarına asılan şiirler gibi güzeldir. Ama kendisi İmrül-Kays’tır (Cahiliye devrinin Arap şairi) kâfir.”

Över gibi görünen ama eleştirilen bu şiirin üzerine Nef’î şunları söyler:

“Müftü Efendi bize kâfir demiş

Tutalım ben de diyem ona Müselman

Lâkin varıldıkta ruz-ı mahşere

İkimiz de çıkarız orda yalan”

“Şeyhülislam bana kafir demiş. Hadi ben diyeyim ona Müslüman ama yarın mahşerde ikimizde yalancı çıkarız. Zira ne ben kafirim ne o Müslüman.”

Ayrıca Nef’î’nin kendisine kelp (köpek) diyen Tahir Efendi için yazdığı şiir de en ünlülerindendir.

“Tahir Efendi bana kelp demiş

İltifatı bu sözde zahirdir

Malikî mezhebim zira

İtikadımca kelp tahirdir”

“Tahir Efendi bana köpek demiş. İltifatı bu sözde açıkça bellidir. Benim mezhebim Malikî’dir zira itikadımca köpek tahirdir (temiz,pak).”

Kelime oyunları ile Malikî mezhebinde köpeğin temiz kabul edildiğini söyleyip, isminin anlamı temiz, pak olan Tahir efendiye ise köpek demektedir.

İnsanın bir şeyleri beğenmeme hadisesini yazının başında belirtmiştik fakat Nef’î’de bu durum bir huy-mizaç halindedir. Bu mizacını sanat haline getirip kimi yerde incelikle kimi yerde ağıza alınmayacak kulak kızartan küfürler ile şiirlerine yansıtmıştır. 4. Murat’ın hiciv yapmamasını rica etmesine rağmen kendisine hâkim olamamış ve bu da onun sonunu getirmiştir. Nef’î’deki bu eleştiri isteği tüm insanlarda farklı ve çeşitli miktarlarda vardır. Fakat bu durum bazen kişiye istenilen kapıları açarken bazen de umulmaz bir bela sahibi edebilir. Başımıza gelen hadiselerin çoğu “dil belası” sebebiyle değil midir?  Doğru yapılan eleştirinin kimseye zarar vermediğini fakat her eleştirinin de doğru kabul edilmediğini bu yazıyla anlatmak istedim. Keyifli okumalar dilerim.

Yazar  : Hilal Yücebaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu