EdebiyatYazılar

Aşık Edebiyatında Rüya Motifi

 

İnsan ah insan… Hep bir şeyler anlatsın dursun. Anlat anlat bitmez bunun dedikleri. Ne yöntemler bulmadı ki kendini anlatmak için; ta tarih öncesinde duvarlara resimler yapmakla başladı işe. Hayvanlar, insanlar, nesneler çizdi. İşi ileri götürdü, kil tabletlerine çeşitli ifadeleri simgeleştirdi, yazıyı icat etti. Derdini ifade etmek için şiirler söyledi, destanlar anlattı, hikâye yazdı, film çevirdi. He bir de şimdi Youtube’da video çekiyor! İnsan durmadan bir derdini anlattı durdu ama bunu yaparken hep inandırıcı olma derdindeydi. Bu arada inandırıcıdan kastım, insan ne söylerse söylesin söylediği şeyin ister doğru ister yanlış, mümkün ya da imkansız olması fark etmeksizin diğer insanlar tarafından ona sorgusuz sualsiz bir şekilde inanılmasıdır. Peki düşünün bizim -çoğumuzun- sorgusuz sualsiz inandığımız şey nedir? Sizi bilmem ama benim aklıma ilk olarak din kavramı geliyor. Hele ki eski zamanlarda şimdikine kıyasla incelenip sorgulandığını düşünmüyorum. Fakat dinin de en çok edebiyatı etkilediğini düşünüyorum. Misal edebiyatı dönemlere ayırdığımızda bunu en basit ve en açık haliyle görmek daha mümkün oluyor. İnsan “inandırıcı olsun” maksadıyla anlattığı şeylere dini bir argüman katıyor. Edebiyatta bunun örneklerini fazlasıyla görmek mümkün. Bizim ele alacağımız kısım ise halk edebiyatındaki rüya motifi.

Halk edebiyatında âşıklar irticalen (doğaçlama) şiir söyleyip yeri geldi mi saz çalan bazen diyar diyar dolaşan bazen adı farklı efsane ya da hikayelerde geçen, bunlara konu olmuş kimselerdir. Bu kişiler âşıklık özelliği göstermeden önce sıradan bir Anadolu çocuğu imajı ile karşımıza çıkarlar. Fakat şiir ve saz hayatlarının içinde bir şekilde vardır. Bana kalırsa bulundukları âşıklık statüsüne belli bir değer ve saygı kazandırmak amacıyla bu motifi kullanmışlardır. Tabi bu durumda Orta Asya’daki Şaman inancının da izlerini görmek de mümkün oluyor. Kısaca özetlersek şamanlar aslında ilk ozanlardır. Hem din adamı hem ozan hem otacı-şifacı hem adaleti sağlayan kişi vb. gibi görevleri olduğundan Anadolu’ya taşınan bu ozan geleneği âşıklık geleneği olarak devam etmiş ama içindeki dini değeri korumak istemiş olabilir. Rüya motifine gelecek olursak öncelikle âşığın bir su kenarında uyuması hadisesi gerçekleşir. Bu su kenarı bir dere yahut kuyu olabilir. Sonrasında aşık daldığı rüyada bir pîr, Hızır ya da derviş görür. Ak saçlı, ak sakallı, uzun beyaz entarili bu derviş ona iki kadeh (bade) uzatır. Bu kadehler aslında birer sembol olarak karşımıza çıkar. Kadehlerden biri şiir söyleme diğeri saz çalma yeteneğini sembolize eder. Âşık bu kadehlerden ikisini de içerse iki yeteneğe de kavuşur. Birini kırıp birini içerse sadece şiir söyler, saz çalamaz. Hatta bazı rüyalarda üç kadeh görülür. Bu üçüncü kadeh sevgiliyi sembolize eder. Âşık da tıpkı Sümmanî yahut Ercişli Emrah gibi sevgilinin pesinde onu bulmak için diyar diyar dolanır. Aşıkların verdikleri bilgilere göre rüyada pîr ile konuşurlar. Kadehi uzatan pîr ona “Yaradan’ın aşkına iç.” der. Bu sayede dini argümanı tekrar sağlar. Kadehleri içen aşık uyanır ki ortada ne derviş var ne kadeh ne de sevgili. İçilen kadehlerden sonra aşığın içini bir ateş kaplar. Bu ateş de anca şiir söyleyip saz çalınca söner. Çoğu anlatıda aşık uyanır uyanmaz şiir söylemeye başlar hatta usta şairleri mat eder. Sonunda ömrünü şiir ve saz arasında geçiren âşık edindiği bu kutsiyetle hem diğer aşıklar arasında hem de halkın gözünde önemli bir yere sahip olur.

İnsan nerede ve hangi dönemde olursa olsun bulunduğu konuma çeşitli anlatılar vasıtasıyla insanları etkileyecek birtakım özellikler katar. Âşıklar da şiirin bir şekilde hayatlarında yeri olmuş olmasına rağmen bu durumu kutsal göstermek gayesi ile bir anlatı ve gelenek oluşturmuşlardır. Din yine anlatıların içinde kendisini göstermiş ve hayli güzel bir yer bulmuştur. İnsanların bugün bile yumuşak karnı olan din belli ki her dönemde insanları bulundukları yerden yukarıya çekmek için bir vasıta olarak kullanılmıştır. Din, anlatılan her şeyde, -sadece İslamiyet acısından söylemiyorum- insanları inandırma ve etkileme amacıyla her dönem kullanılmıştır. Bu durumu yadırgamamak gerekir ki bizim anlatılarımızın haricinde Budizm, Maniheizm, Hristiyan, Yahudi vb. İnançlara sahip toplumların anlatılarında da bunları görmek mümkündür. Anlatılanlara birazcık eleştirel bakış açısı ile bakarsanız durumun analizini kendiniz yapabilirsiniz. Gözünüz açık, yolunuz aydınlık olsun. Keyifli okumalar dilerim.

Hilal Yücebaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu