Bi Gezginbi Öneri

Taştan Şehir Mardin

Taştan Şehir Mardin

Bereketli hilalin mucize şehirlerinden birisi Mardin. İlk bakışta aklıma gelen bu mimari gerçek olamaz dediğim bir görsel. Farklı kültürleri içinde barındıran eşsiz bir zenginlik. Bu şehre gezi planım İzmir Selçuk’tan Aydın’a yaptığım tren yolculuğunda TCDD dergisinde gördüğüm muazzam Mardin siluetiyle oluştu. Çokça medeniyete ev sahipliği yapan bu şehir taş ve kil kullanılarak muazzam bir sanat ortaya çıkarmıştır. Taş binalarla çevrili dar sokaklarında apayrı bir medeniyet gezisi sunulmaktadır. Bu dar sokaklar içerisinde farklı din ve kültürlerin bir arada ahenk içinde yaşadığına şahit oldum. Medreseler, manastırlar camiler ve daha niceleri. Eski Mardin olarak isimlendirilen alanda dar sokaklarda geniş avlularla oluşturulmuş geniş bir kültür yelpazesi meydana getirilmiş. İpek yolu üzerinde olması şehre ayrı bir zenginlik katmıştır. Çokça han ve kervansaray inşa edilmiştir.

Şehirde benim ilk ziyaret noktam Kasımiye Medresesi oldu. Artuklular döneminde yapımına başlanmış bölgeye yapılan Timur saldırıları sonucu yarım kalmış bir yapı. Tamamlanması ise Akkoyunlu hükümdarı Cihangiroğlu Kasım tarafından gerçekleştirilmiş. İki katlı, büyükçe bir avlu ortasında ki havuzu ve bu havuza akan çeşmesiyle bölgenin klasikleşmiş bir yapısını ortaya koymakta. Bu çeşme ve suyun izlediği yol tasavvufi bir anlam taşımakta. Doğumdan ölüme akan yol ortadaki büyük havuz ile mahşer meydanını tasvir etmekteymiş. Medrese ovanın üzerinde kurulmuş ve ovaya bakan pencerelerinin önünde instagramer fotoğrafçılığı önü alınamaz bir hal almış. Yapı içerisine girdiğinizce istemsizce furyaya dahil oluyorsunuz.

Mardin ovasına hâkim bir noktada farklı medeniyetlerce eklenerek bu günkü halini alan Deyrulzafaran Manastırı. Önceleri Güneş Tapınağı olarak kullanılan bu yapı Romalılarca kale olarak kullanılmış. Dara Antik Kenti’ni içine alan 4 kilometrelik bu kale İpek yolu hakimiyeti açısından önemli bir noktaydı. Bu kale içerisinde Romalılara, Perslere ve Babillilere ait mezarlar bulunmakta. Bu alan Doğu’nun Efes’i olarak da isimlendirilmekte. Yine bu şehirde bulunan Mor Gabriel Manastırı en eski en eski Süryani Ortodoks Manastırı olarak göze çarpmakta. İki aziz tarafından yaptırılmış ve 16 asırdır yaşamını sürdürmekte. Bu iki manastır ziyaret etmeniz gereken kıymetlerin başında gelmekte.

Bunca medeniyet tabi ki bize işlenmiş taşlar haricinde yaşanmış hikâyeler ve muazzam lezzetler de bırakmış. Mardin ve yemek dediğimiz de güneydoğu et hâkimiyeti yine dikiliyor karşımıza. Öyle bir lezzet durağı ki sizi ete doyuruyor. Bazen şölen gibi bir sofra kurmak için tek bir yemek yeterli olur ya hani, işte Mardin mutfağında o yemek, kaburga dolması bizce. Bir kere dev gibi bütün bir kaburga kullanılıyor. Bu yetmezmiş gibi içi için yine kuşbaşı doğranmış dana eti, pirinç ve çeşit çeşit baharat devreye giriyor. Tam bitti sanıyorsun, yanına ayrıca yapılan, içinde maydanozdan dolmalık fıstığa, bademden kuş üzümüne kadar çeşit çeşit malzemenin olduğu pilav çıkıyor bir de karşına. Bir kaburga dolmasıyla sofra ne kadar kalabalık olursa olsun doyuyorsun kısaca. Mardin mutfağı bolca eti içinde barındırır kuzu kol ile yaptıkları ve yine çokça kişiyi doyuran bir lezzet de but dolmadır. Bölgeye özgü bir lezzet.

 

Böyle iri cüsseli yemeklerin haricinde Mardin tabağı dediğimiz hiç de mütevazı olmayan bir lezzet şölenimiz de var. Büyük bir tabağın içine çokça fazla şey koyulup servis ediliyor, hadi sırayla bakalım neler var neler.

Sembusek, kapalı lahmacun ya da pide olarak düşünebileceğiniz et ve hamurun bir araya geldiği yemeklerden. Sac üzerinde evlerde yapılabildiği gibi fırınlara verilerek de enfes bir şekilde teslim alınabiliyor. Tadına doyum olmadığından insan karnı doyunca bile yemeye devam etmekten kendini alamıyor. Sembüsek için Mardin pizzası da diyebiliriz.

İçli köftenin güzelliğinin baharatlarla taçlanıp lezzetini katladığı tariflerdendir “İrok” ve bin bir emekle hazırlanan köftelerin kızartılmasıyla damaklara şenlik bir hal alır. Mardin’e gitmişken yemeden dönmek en büyük hatanız olabilir.

İrok için Mardin usulü içli köfte denilebilir ama “ikbebeti” atlamak da olmaz. Hani kızartma yerine daha sağlıklı beslenmeye dikkat ediyorsanız ya da haşlaması daha güzel olur diye düşünüyorsanız Mardin’in en özel lezzetlerinden haşlama içli köfte.

Yine tabağın içine bir porsiyona göre kaburga dolması da koyuluyor. Bu tabağı yiyeceğiniz yer ise Mardin’de Ebrar Mahalli Yemekler olabilir. Yöresel tatların her türlüsü burada sunulmakta. Tabağa dolma sarma güveç gibi ilavelerde yapılarak zenginleştirilebilir. Sumak kullanılarak ekşi tat verilen dolmanın tadı hala damağımda. Her yerde yenilebilen türden değil, bilginize.

Mardin tatlısı ise üzüm şırası merkezli “Harire Tatlısı” pekmez, un, toz şeker ve tarçın gibi basit ve birbirine pek yakışan malzemelerle hazırlanıyor Harire Tatlısı. Üzerine de bolca ceviz koyulunca bir kâsesinden bir günlük enerji ihtiyacı karşılanabiliyor. Tadı da öyle lezzetli oluyor ki kaşıklar dolusu yeniyor. Üzerine de çifte kavrulmuş bir Süryani Kahvesi geldi mi Mardin daha bir keyif veriyor. Mırra gibi sert ve baharatlı bir kahve. Enerji veriyor ama içmesi tıpkı mırra gibi zor.

Bir fotoğrafla gitmem lazım dediğim şehri karış karış gezmek 4 yıl sonra da olsa nasip oldu. Hayatınızda görülecek yerler listesinde üst sıralarda olmasını tavsiye ettiğim bir şehir. Konaklamak için butik taş evlerinde olduğu kültürüne sizi bir anda dahil edeceği bir şehir. Bir kere gidince de bağımlılık yapan bir şehir. Ve ziyaret ettiğiniz de gümüş takıları incelemeyi de unutmayın.

Bir sonraki gezimizde görüşmek üzere kalın sağlıcakla.

Furkan Tandoğan

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu