Bi Gezginbi Öneri

Kastamonu’ya Lezzetli Bir Ziyaret

İnsan doğası yeniyi hep merak eder; yeni yerler, yeni insanlar, yeni bilgiler ve tabi benim için en çok merak edilen yeni lezzetler. Bir yeri ziyaret etmeden önce hemen işe koyulur “gidince ne yiyeceğim” sorusuna cevap ararım. Gerçi bu soruya en güzel cevabı genellikle bir esnaf çay ocağında sohbet ederken buluyorum.

İşte tam da böyle bir meşguliyetin içine abim öğretmen olarak atanınca girdim, güzergahımız Kastamonu’ydu.  Daha öncelerden kuyu kebabını duymuştum tek başına bir şehire gitmeye değerdi ama başkaca neler vardı yaşamak lazımdı.

Kastamonu şehri karşınıza Şeyh Şaban-ı Veli, şehri seyredebileceğiniz saat kulesi ve Kastamonu Kalesi ile çıkıyor. İnceledikçe heyecanı arttıracak bir şehir olabileceği düşüncesi hasıl oluyor. İki bin yılı aşkın bir geçmiş var burada. Candaroğulları Beyliği’nin kurulduğu bu coğrafya nice kültürleri bağrında saklamaktadır. Kültürlerse lezzetleri peşi sıra getirecektir hiç şüpheniz olmasın.

Kastamonu’ya ilk adım attığımda sakin bir şehir karşıladı beni, tam ortasından akan nehir ve nehrin iki tarafında çok da hareketli olmadan akan bir hayat. Ben ilk vaktimi Şabanı Veli Hazretlerini ziyaretle başladım öğle namazı vaktini orada bekledim ve şehrin sırlarını cami cemaatinden aldım, çay bile ısmarladılar. Kastamonu Küre bölgesinin ne denli kıymetli olduğunu tam da orada öğrendim. Küre, bakır madenleriyle öne çıkmış İnebolu ile Kastamonu merkezi arasında yükselen bir dağ ilçesi. Nüfusu az ama kıymeti ağar çünkü Fatih Sultan Mehmet’in yol arkadaşı Akşemseddin’in yaptırdığı bir cami var burada. Neden bu dağ köyüne bir cami yapılsın ki diye soracak oldum, işte onunda cevabı bir amcamdan geldi hemencecik. “Buradan çıkan bakır İstanbul’u fethettiren topların döküldüğü bakırın ta kendisi” dedi. Akşemseddin hazret de minnetini bir cami yaptırarak göstermiş.

Biraz tarihi, biraz kültürel, birazda ne yiyelim bilgilerini amcalarımdan aldıktan sonra yavaş yavaş acıktığımı hissettim ve tarihi bir lezzeti tatmak üzere harekete geçtim. Evliya Çelebi’nin kırımda tattığı Anadolu’da ise bir rivayetle göre Bursa’da bir rivayete göre Kastamonu’da ortaya çıkmış dönerin kokusunu bilmem alabildiniz mi? Kastamonu sadece dönerde düşmez bu ayrışmaya pastırması da Kayseri ile yarışır. Yine de ben pastırmada Kayseri’den yanayım aramızda kalsın. Kastamonu dönerini ortaya çıkaran isim bölgede epeyce namı olan Hamdi Usta isimli bir aşçımızmış, kendisinden sonra da Şükrü Gülsunar ve Raif Gülsunar bu lezzeti devam ettirmişler ve şükür ki bu günlere gelmesinde büyük emek harcamışlar. Bugün ise Nail Usta bu lezzeti devam ettiriyor. Dana eti ile birlikte kuzu eti kullanılınca kötü bir lezzet zaten çıkması beklenemez ya. Ben önerilere uydum Nail Usta’da bu lezzeti tattım tavsiye edilir.

Ama sakın tıka basa doymayın çünkü çok daha farklı lezzetler var sırada, onları da tatmadan gitmek olmaz. Annemin yayla çorbasına Ecevit çorbası demişler sordum neden diye hemen geldi hikâyesi. Eski başbakanlardan Bülent Ecevit bölgeyi ziyaret etmiş ve bu çorbadan ikram etmişler. İlk kâseyi içtikten sonra ikinciyi istemiş. Bunun üzerine halk o günden beri Ecevit ismini vermiş bu çorbaya. Bilmem çok sevdi diye mi yoksa çok mu acıkmış? Orası bir sır.

Dönerden sonra sorup soruşturup iyi bir lezzetle karnımızı doyurmak için Münire Sultan Sofrası isimli bir restoranı tercih ettik. Mekân gayet hoş, nezih ve temizdi. Lezzeti de tatmin ediciydi. Adetimdir her yemekten ortaya birer porsiyon alır hepsinin tadına bakarım gerçekten doymak için de olsa bunu yaparım. Öğrendim ki Kastamonu’nun, Konya usulünden farklı bir etli ekmeği varmış.  Pide gibi değil yufkanın içerisine soğanlı biberli kıymalı iç harcı yayılıp fırınlanarak servis edilen bir lezzet. Ama beni en çok etkileyen Banduma oldu. Hindi eti kullanılarak ki çok sevmem hindi etini, yine yufka kullanılıp zemin oluşturuluyor üzerine hindi ve ceviz seriliyor, her şeye tat katan tereyağı ile servis ediliyor. Biraz ağar ama lezzeti güzel. Ekşili pilav da yörenin önemli bir lezzeti. İnce bulgur ve mercimek pişirilirken bir yandan da soğan ile tereyağı hazırlanıyor. Son olarak, bulgur ve mercimeğin üzerine dökülüyor. Anadolu’da bulgursuz sofra tabi ki kurulmaz. Olmazsa olmazıdır bulgur Anadolu’nun. Bu bölgenin bir önemli tahılıda Siyez Bulguru’dur. Sağlık için kullanılması önerilir. 

Birde adını duyar duymaz ekmek banasınız gelecek olan Tirit var ama türküde ki bu olmasa gerek çünkü

bu Tirit simit ile yapılıyor. Bu Tirit’i anlatmadan önce, Kastamonu simidinden bahsetmemiz gerekiyor. Hazırlanan hamur, elma pekmezi ile kaynatılıp fırınlanıyor. En önemlisi Kastamonu simidinin susamının olmaması. Bu nedenle şehirde kel simit dendiğini de duyabilirsiniz. Bu bilgilendirmenin ardından asıl konumuz Simit Tiridi’ne geri dönelim. Simit parçalanarak bir tabağa koyuluyor ve üzerine kaynatılmış kemik suyu ve sarımsaklı yoğurt dökülüyor. Son olarak kısık ateşte kavrulan kıyma ile tereyağı ekleniyor. Sarımsaklar tabi ki Kastamonu Taşköprüden olması evladır.

Her yemek güzel biter ama tatlıyla taçlandırmak gerekir elbet de Kastamonu’daysanız düğünlerinde vazgeçilmezi Cırık tatlısı olacaktır. Bildiğimiz lokma gibi hamur topları kızartılıp şerbetleniyor. Un helvasını ise toz şekerle değil pudra şekeriyle yapıyorlar ve kaşıkla şekillendirip servis ediliyor. Bir de çekme helvamız var tabi benim için adında helva olan şey kötü olmaz zaten ya bu da tam hediyelik bir lezzet. Yapılışı oldukça zahmetli. Yaklaşık bir saatte hazırlanan helva, daha sonra mermer bir tezgâhın üzerine alınıyor. Burada bir süre 4-6 kişi tarafından çekilerek genişletiliyor. Ilık bir sıcaklığa kavuşunca üzerine baskı uygulanıyor ve bıçakla kesilip son halini alıyor.

Kastamonu hem kültürü hem tarihi hem de lezzetleriyle özel bir şehir olmayı hak ediyor. Dedim ya tek başına kuyu içerisinde pişirilen kuzu eti yemek için bile gidilecek bir şehrin size sunduğu muhteşem güzellikler. Benim için Kastamonu beklenenin çok üzerinde bir lezzet yolculuğu oldu vesselam.

Öneri : Furkan TANDOĞAN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu