Bi Gezginbi Öneri

Gazi Şehir Antep

Gazi Şehir Antep

Türkiye de gastronomi deyince akla gelen yerlerin başında gelir Gazi Antep. Haksız da sayılmazlar, bir güne sığamayacak kadar çok lezzeti barındırıyor içinde Antep mutfağı. Biz de Adana’dan Urfa’ya giderken sadece bir uğrayıp geçecektik fakat kolay olmadığını biraz geç idrak ettik.

Gaziantep üzerinde Doğu Roma dönemine ait izleri de barındıran dönem dönem Bizans ile İslam ordularını karşı karşıya getiren bereketli şehir. Dönemin Abbasi halifesi Harun Reşit tarafından 782 yılında “Avasım” haline getirilen şehir. Birçok Türk beyliğinin himayesinde kalmış Anadolu Selçuklu’dan Osmanlı’ya miras kalan şehir.  Milli mücadeleyi Fransızlara ve Ermeni çetelerine karşı vermiş Gazi şehir. Her adımda geçmişin izlerini barındıran, konakların, hanların ve hamamların; bakıra şekil veren ustaların şehri Antep.

Ziyarete değer çokça müzeye sahip bir şehir. Bu müzeler daha çok şehrin dönemlerinin yaşam kültürünü bizlere sunmakta. Zeugma müzesini ziyaret etmeli, Antep kalesinden şehri izlemeli ki benim fikrimce bir şehirde kale varsa çıkılmalı ve şehir oradan seyredilmeli. Şarkılara konu olmuş Antep’in hamamları görülmeli. 16. Yüzyılda Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış “Paşa Hamamı” bunun için çok uygun bir durak. Hamam kültürünü çok güzel anlatan üç bölümden oluşan bir hamam müzesi haline getirilmiş. Yine bölgede bulunan Göğüş Konağı olarak bilinen yer ülkenin ilk gastronomi müzesine ev sahipliği yapıyor ziyarete değer bir mekan ama biz bu ziyaretimizde yine Bi Gezgin usulünce lezzet avını sürdüreceğiz.

Geçen hafta hatırlar mısınız, Adana böreklerimizi yemiş Antep’e doğru yola düşmüştük. İki saat olmamıştı ki şehre girdik ve yol hali insanın karnını acıktırır. Antep kahvaltıda bize iki seçenek sundu. Beyran veya Katmer. Biz önceliği beyrandan yana kullandık. Antep ismi anılınca hemen akla bazı restoranlar geliyor ama biz alışılmışın dışına çıkıp sadece Beyran için Metanet veya İmam Çağdaş gibi yerlere değil. Biraz daha merkezden uzak Dukat isimli bir restoranı tercih ettik. Sağ olsun Harun Usta’da doğru tercihimizi perçinledi.

 

Çokça Beyran yemiştim ama taş yerinde ağarmış bir kez daha öğrendim. Bu arada bilmem siz Beyran’a çorba diyebilir misiniz, ben onun kuzu eti, pirinç, et suyu, iç yağı, sarımsak ve bol acıyla yapılan leziz bir et yemeği olduğunu kabul edenlerdenim. Gerçi bu yörede çorba sınıfına giren çoğu şeyde tıpkı Beyran gibi yemek statüsünde olacak türden. İsmini zikrettiğim diğer restoranlarda tercih edilebilir fakat biz Dukat’ı seçtik ve pişman olmadık.

 

 

 

 

Kahvaltıyı Beyranla yapınca bir kahve ihtiyacı hasıl oluyor tabii olarak. Bu şehirde ise kahve 1635 yılından beri Tahmis kahvesinde içiliyor. Yaşayan en eski Osmanlı Kıraathanesi diyebileceğimiz otantik bir dükkan. Burada içtiğimiz Menengiç Kahvesi. Peki nedir bu kahve, diğerlerinden farkı nedir? Menengi fıstığın yabani, aşılanmamış haline verilen isim. Bu yabani fıstık kahve çekirdeğine dönem içerisinde ulaşım zorlaşınca denenmiş ve tutmuş. En büyük özelliği içinde kafein barındırmaması olmakla beraber tamamen doğal işlem görmemiş bir ürün. Menengiç, Tahmis adı verilen bir dibekte dövülüp tıpkı Türk Kahvesi gibi pişirilip servis ediliyor. Tabi yanında lokum ya da çikolata ile değil. Eğlencelik denilen içinde menengiç, kendir tohumu, leblebi ve yerfıstığı olan küçük bir tabakla servis ediliyor. Menengiçe gelecek olursak hoş bir aroma ama yumuşak bir tat. Kahve konusunda sert içimlileri tercih edenlerdenim.

Antep mutfağı sarsmak konusunda kendini çok farklı bir noktaya taşımış. Birçok yemeğine korkusuzca sarım giriyor. Örneğin lahmacunu yaparken mevsimine göre taze veya kuru sarımsak kullanılır. Bir de mayasız hamur kullanılıyor lahmacunda. Bu sayede kenarsız, ince ve çıtır çıtır bir tat çıkıyor ortaya. Bu yörede yemek denilince bir de patlıcan göze çarpıyor. Patlıcan kebabı bir yana alinazik bir yana. Et ve patlıcanın muhteşem uyumu karşınızda. Antep’e yolu düşenlerin uğrayacağı bir nokta da Kebapçı Halil usta. Şöyle karışık bir tabak yaptırıp, küşleme, simit kebabı, kuşbaşının tadına varacağınız bir yer.

Antep baklavası içinse tercihiniz çok fazla olabilir ama bu işin ilk yeri tabi ki daha bir dikkat çekici oluyor. Kendi kültürünü çıkarmış bir yer. Elmacıpazarı Güllüoğlu hikayenin başladığı yer. Güllü ailesi geniş bir aile ve çok farklı yerlerde de bu işi yapanları var elbette ama dedik ya taş yerinde ağar. Burada baklavanın tek zerresi dahi ziyan olmuyor. Tepsinin dibinde kalan kırık baklavalar dahi bölgeye has sıcak tırnak ekmeğin üzerisine sürülerek yeniliyor. Bu adeta bir gelenek halini de almış. İlk zamanlar bir çeyreklik karşılığında çevre dükkanların çıraklarının en güzel aperatifi buymuş. Şimdi de bu gelenek yaşatılmaya devam ediyor ve gerçekten hoş bir tadı var denemeden geçmeyin.  Hikayesi olan lezzetlerin albenisi benim gözümde daha birçok oluyor.

 

Tıka basa doyduğumuz küçücük bir ziyaret oldu bu şehre. Küçücük çünkü ben sadece yediğim içtiğim tatları yazıyorum. Yiyemediklerimi her defasında bir sonraki sefere diyor yoluma devam ediyorum. Adana ile başladığım mini GAP turumun ikinci şehri Antep’i yaşamaya çalıştım. Şimdi ise fıstık ağaçları arasından Urfa’ya doğru devam ediyor yolculuğumuz. Bakalım peygamberler şehri Urfa bize neler sunacak.

Ne diyelim; Urfa’da görüşmek üzere, kalın sağlıcakla.

 

 

Furkan Tandoğan

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu