Bi Gezginbi Öneri

Adana’ya Gidek Mi ?

 

Sosyal mesafe kuralları kapsamında tahayyül dahi edemeyeceğimiz bir ramazanın ardından yine iklimine uymayan bir bayramı yaşamanın hüznü içindeyiz. Bayramı bayram yapan kalabalık bol tatlılı sofraları bu sene hasretle anacağız, kucaklaşmaları başka bahara bırakacağız. Ama muhakkak ulaşacağız. Evet, bu bayram herkes gibi Bi Gezgin de evinde oturuyor ve eskileri anımsayıp dalıyor hatıralara. Geçen sene tam da bu zamanlarda bir vesileyle Güneydoğu Bölgesi’nde küçük bir gezideydim. Bayram namazını Urfa Viranşehir’de kılmak nasip oldu. Gelin hep birlikte bu yolculuğa en başından çıkalım.

Olay gezi olunca topluluğa uyacağım veya bir noktadan diğerine arada küçük kaçamaklar yapmadan beni ulaştıracak vasıtalardan hiç hazzetmem. Kısmen uyulacak bir rota çıkarır, arabamı hazırlar ve her şeyi akışına bırakırım. Yani hedefim Urfa’ya gitmekken yol üzerinde Adana’yı, Antep’i yaşama fırsatını asla kaçıramam. Sözü çok da uzatmadan hadi düşelim yollara da bakalım yine hangi kokular çalınacak burnumuza.

Kocaeli’den Adana’ya geçerken beni yolumdan çeviren tek şey Tuz Gölü oldu. Böyle kıymetli 1. derece sit alanı kabul edilmiş bir havzayı görmeden geçemezdik. Lut Gölünden sonra dünyanın en tuzlu gölünde paçaları sıvayıp yalın ayak yürümeden söyle bir tazelenmeden gitmek de olmazdı hani. Bu arada ebat olarak da ülkemizin en büyük 2. Gölüdür kendileri. Neyse ki biz bu fırsatı değerlendirdik ama çok da vakit harcamadık, çünkü arabada Müslüm Gürses’ten “Adana’ya gidek mi?” şarkısı çalarken, aklımızda kebapla, yolda başka bir durak bize zul gelecekti.

Neyse çok da uzamasın mevzu da yol hikayelerimizi başka zamanlara saklayalım. Zira az yukarda anlattığım kara yoluyla bireysel yolculuk yapma hassasiyetim yollara özel hikayeler de katıyor hayatıma. Her ne kadar 2013 yılından beri denk gelemediğim Adana Portakal Çiçeği Festivali tarihi yine geçmiş olsa da Adana kendine has tavrıyla her dönem çok özel bir şehir. Bu yıl da malum virüs münasebetsizliğinden mülhem yapılamadı bu sokak karnavalı. Bizim için yine başka bahara kaldı.

Bu gezide bizim için Adana bir menzil değil bir durak olduğundan vaktimiz az lezzet çoktu. En iyisine ulaşmamız lazımdı. Ama tabi önce Adana sokaklarında bu sıcak havada biraz serinleme ihtiyacı her an hissedilir seviyelere ulaştığından buzlu bir “bici bici” sürekli yardımınıza yetişir. Zaten yaz aylarında Adana’nın olmazsa olmazıdır bence.  Su ve nişasta ile yapılan bu buzlu, gül suyu ve gıda boyasıyla kırmızı bir süs de verilen bu şeyi Menderes bulvarında adımlarken her an bulabilirsiniz. Ve bir de uğrayacağınız yer muhakkak Kazım büfe olacaktır. Günün her saati muzlu sütünüzü alıp hem serinleyip hem de enerji yüklenebilirsiniz.

Aperatiflerin bunca çok olduğu bir yerde kebaba ulaşırken her an her yerde sizi durduracak lezzetler çıkabiliyor karşınıza. Yılmayın usanmayın bu topraklarda ne görürseniz tadın. Çünkü bunlar sokak lezzetlerinde gerçekten bir harikalar. Kebap konusunda ulusal çapta isim yapmış çokça firma var. İki farklı yerde kebap yedik, markalaşmış olan ilkinin ismi zikretmiyorum bile. Gerçek kebap dediğimiz de karşımıza Kazım usta çıkıyor. Ufak bir dükkanda 50 yıldır etini siparişe göre satırla çeken, salatasını ve sosunu yine satırla suyunu kaybettirmeden yapan bir ustamız, Erciyes Ocakbaşı. “Müşteri daha uzun bekliyor, Böyle zor olmuyor mu?” diye sorunca da. “Beklemek istemeyen karşıya gidebilir orda hep hazır.” Cevabıyla karşıda ki marka yapmış mekâna yönlendiriyor. Erkek kuzu kullanması, kaburgadan aldığı etle yine erkek kuzunun iç yağını satıra çekip hazırladığını notlarımızın arasına aldık. Yerken muhabbet de edebileceğiniz sıcak samimi gerçek bir adanalı. Bu mekânda kebapla yetinmiyor ciğerden çok da hazzetmeyen biri olarak ciğer dahi yiyor ve ustanın yine kuzu etinden yaptığı herhangi bir marine uygulamadığı kendi tabiriyle “bammık” yani pamuğu da ekmeksiz götürüyoruz. Yerken ağızda kaybolan bir tat. Dedim ya bu bölgede kendinizi sürprizlere kapatmayın. Tabi biz hepsini yiyemedik. Fellah köftesi, şırdanı, mumbarı, Adana sıkması, içli köftesi ve daha niceleri. Bizim önerimiz gerçek bir Adana yemek isteyen Erciyes Ocakbaşı, Kazım Ustayı ziyaret etsin.

Gece düşük bütçeli uygulama otelinde kaldık tabi Adana köprü başı geceleri, Menderes bulvarı hareketliliği hiç bitmeyecek gibiydi dinlenmek ve yola devam etmek gerekecekti. Zira yolumuz yeni günle beraber Antep’e uzanacaktı. Adana da son bir durağımız vardı. Son yıllarda adından çokça bahsettiren, su böreğine yeni bir tarz getiren Levent Börek. Sanayinin içinde eski usulle çalışan bir börekçi. Çıtır çıtır bir lezzet ve içinde üç farklı peynir kullanılıyor. Şu an birçok yerde markalaşmış olsa da o sanayi de merkezinde yediğim tadı asla bulamadım.

Son durağa da uğrandığına göre artık rota yeniden oluşturulabilir ve yeni bir lezzet şehrine ilerlenebilirdi. Aklımız Adana’da yapamadıklarımızda kalırken hedef Gazi Antep’ti. O da bir sonra ki yazıya kalsın bakalım orda burnumuza hangi kokular çalınacak.

Hadi Antep’te görüşmek üzere kalın sağlıcakla.

Furkan Tandoğan

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu