PsikolojiYazılar

BANA EN ÇOK BİPOLAR OLMAK YAKIŞIR?

 

İnsanlar arasında, özellikle gençler, oldukça popüler olan bir durum vardı. Toplumun psikoloji bilgisi bu kadar gelişmeden önce kendisine bir psikolojik rahatsızlık bulmak, o rahatsızlığa sahipmiş gibi davranmak, bunu olup olmadık yerlerde dillendirmek. Bu rahatsızlık ne kadar farklı bir isme sahipse o kadar evla tabii. Anksiyete, obsesif, manik, fobik gırla. Aç kitabı seç hastalığı. Geçenlerde bir dizinin başrolüde aynı durumu canlandırmıştı.  Hastane fobisi olduğunu iddia eden karakter hastanede kendisine bir şey olmayınca bu duruma şöyle tepki vermişti; “Sayenizde o da gitti. Bi tane fobim vardı. Boş adam değilim, bizim de fobimiz diyebildiğim bi tek şey vardı onu da aldınız benden.” Durumun gayet güzel bir özeti. Duyduğum en popüler olan hastalıklardan biri, ki birçok isimle bilinir; manik depresif bozukluk, bipolar bozukluk ya da iki uçlu duygudurum bozukluğu. Hangisi söylemek daha havalı ben bilemedim ama gerçekten ciddi sorunlara yol açan bu hastalığı yakından inceleyelim.

Bipolar bozukluğu, depresyon gibi diğer duygudurum bozukluklarından ayıran özelliği kişinin manik dönemler yaşamasıdır. Bu manik dönemler aşırı çoşku ve/veya sinirlilik olarak gözükebilir. Bu dönemi, inişli çıkışlı bir şekilde öngörülemeyen bir tür duygusal döngü oluşturan, normal duygudurumu dönemi ve ciddi depresyon dönemleri izler. Hastalık aşırı coşkulu ve aşırı çökkün duygusal durumlar arasında seyrettiği için iki uçlu olarak adlandırılmaktadır. Coşkulu dönemde, kişi hiperaktif bir ruh halinde ve kendini çok mutlu hissedebilir. Çökkün dönemde ise dış dünyaya kendi kapatabilir ve hatta intihar eğilimi gösterebilir. Depresif bozuklukları olan hastalar, bu tarz zıt uçlara sapmadan sadece ciddi bir depresyon dönemi yaşarlar.

Manik dönem, kişinin duygudurumunun en az bir hafta sürecek şekilde anormal olarak yükseldiği veya kişinin karakteristik özelliklerinden farklı olarak huysuz olduğu bir dönem olarak tanımlanır. Bu yükselme manik dönem boyunca neredeyse her zaman gözlenebilir olmalıdır. Bu dönemin belirtileri olarak; son derece neşelilik, yüksek enerji, abartılı benlik saygısı, çok konuşma, konudan konuya atlama, hızlı düşünme, aşırı hareketlilik, uyku ihtiyacında azalma, potansiyel olarak zararlı davranışlarda belirgin bir artış(ör., çok fazla para harcamak veya uygunsuz cinsel aktivitelerde bulunmak) sayılabilir.

Manik dönem kabul edilebilecek kadar şiddetli olmayan coşkulu duygudurum ve enerjide artış dönemlerine ise hipomanik dönem denir. Bu daha az şiddetli bir bipolar bozukluk biçimidir.  DSM-5 tanı kitabına göre, en az bir majör depresif dönem, en az bir hipomanik dönem ve tam olarak bir manik dönem yaşamayan hastalara Bipolar Bozukluk II tanısı konulmaktadır. Hipomanik dönem belirtileri manik dönem ile aynıdır ama süresi minimun bir hafta değil dört gündür. Ayrıca duygudurumdaki değişim başkaları tarafından fark edilir olsa da sosyal ve mesleki işlevsellikte belirgin bir bozulmaya yol açmamalı ve hastaneye yatışa gerek olmamalıdır.

Birçok çalışma duygudurum bozukluğu olan hastaların akrabalarının genel popülâsyondan daha fazla duygudurum bozukluğu geliştirdiğini ortaya koymaktadır. Ancak hastalığın gelişimini açıklamada genetik faktörler yeterli değildir. İnsanın hayatı boyunca yaşadığı çeşitli deneyimler ve travmatik yaşantılar hastalığın ortaya çıkmasını etkileyebilir. Genel kabul gören yatkınlık-stres modeli, hastaların bipolar bozukluk hastalığına genetik bir yatkınlıklarının olduğunu ve bu yatkınlığın sonraki çevresel etmenlere bağlı olduğunu savunmaktadır. Stresli yaşam olayları hastalığın seyrinde ve tekrarlanmasında önemli bir rol oynamaktadır.

Bipolar bozukluğu olan bir hasta ilaç tedavisini düzenli olarak devam ettirmek durumundadır. Ancak olağanüstü derecede iyimser ve üretken hissedilen hipomani dönemlerinde ilaç kullanmakta gönülsüzdürler. Düzenli ilaç kullanmayı sağlamak için hastayı bu konuda eğitmek ve aile üyelerinin işbirliğini gerektirir. Ayrıca manik dönemdeki bir hastanın davranışları aile ilişkileri açısından oldukça yıkıcı olabilmektedir. Saydığımız bu durumlar içinde psikoterapi önemli bir yardım sağlayacaktır. İlaç ile birlikte kullanıldığında, hastalarda bir sonraki atakları tetikleyebilecek sosyal koşullarla(buna aile çatışması ve stresli yaşam olayları dahil) baş etmede yardım sağlayacaktır.

ABDULKADİR ÖZEL

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu