Bilim-TeknolojiYazılar

SONBAHARDA ARI BAŞKADIR

 

Yaz boyu genelde insanlarla hiç muhatap olmayan sarıca arılar, yaz bitimiyle birlikte daha saldırgan bir kimliğe bürünüyorlar ve nerede olursak orada bitiyorlar.

Arılar dedim ama aslında burada bal yapan tatlış bal arılarından bahsetmiyorum. Onlar gibi bal yapan diğer bir arı türü olan bombus’lardan da. bombus mu? Bu kelimeyi az önce uydurmuşum gibi dursa da, daha tombik, daha tüylü arıcıklar bunlar. İngilizce isimlerini de muhtemelen biliyorsunuz:  Bumblebee

Benim bahsedeceğim arılar yaban arıları. ingilizcesi wasp. bu wasp’ların en yaygın türü de  yellow jacket’lar, yani sarı ceketliler, bizdeki ismiyle sarıca arılar. Daha büyük eşek arılarına da sarıca arı diyenler var, siz onlardan olmayın.

Bahsettiğimiz yaban arıları, bal arılarından biraz daha büyükler ama renkleri genel olarak sarı siyah olarak birbirlerine benzer. Biraz daha kızıl olanlarına da rastlayabilirsiniz. bal arılarından farklı olarak gövdeleri tüylü değildir. Arka bacakları da lazer epilasyon yapılmış gibidir, tüy bulunmaz. Zira polen taşıma gibi bir dertleri yoktur.

Bu arılar bal yapmaz ama şekeri severler. Şeker kaynakları ise kovanlarındaki larvalardır. Havalar ısınmaya başladığında, kışı bir kuytuda geçirmiş olan kraliçe arı tekrar yeryüzünde dolanmaya başlar. Ağaç dalları, ağaç kütüğü, dışarıda kendi haline bırakılmış araba gibi insan yapımı araçlara, eşyalara, hatta evlerin çatılarına, masa, koltuk altlarına dalıp çıkıp kendisine yuva yapmaya uygun bir yer bulur.

Bir önceki yaz sonunda döllenmiş olan kraliçe arı, evini kurduktan sonra, “çocuk da yaparım kariyer de” düsturu gereği yumurtaları dizer. Bu yumurtalardan 30-40 tanesi çatlayıp, içlerindeki larvalar çıktıktan sonra, ana kraliçe bu garibanları 2-3 hafta boyunca besler. Bu larvalar, pupa aşamasına geçer ve kozalarından küçük, işçi dişi arılar olarak çıkarlar. Dişilerdir ancak kısırlardır, tek görevleri kraliçenin bıraktığı yumurtalara bakmaktır. Arada da bakkala, çarşıya giderler dememek için kendimi zor tutuyorum.

Her neyse, yazın ortasına doğru ilk erişkin işçi arılar ortaya çıkar. Bu arılar artık büyümeye hazır olan kovanın büyütülmesinden, koloninin savunmasından ve özellikle larvaların gelişiminden sorumludur. Eh, kolonide bal yapmayı bilen bir arı maya yok? Ne yiyecek millet? İşte bu noktada yaban arılarının ne kadar faydalı olduğunu öğreniyoruz…

Özellikle sebze meyveye dadanan ufak böcek ve parazitleri, gerektiğinde iğneleri ile sokup, güçlü çeneleri ile parçalayıp yumuşatır bu işçi yaban arıları. (eğer onlar olmasaydı meyve, sebzeyi kollamak için çok daha fazla kimyasala ihtiyacımız olacaktı.) daha sonra kovana dönüp larvaları bu “çiğnem” yaptıkları böceklerle beslerler. Larvalar da buna karşılık şekerli bir sıvı salgılarlar. Erişkin işçi arılar da işte bu şekerli sıvının hastasıdırlar, müptelasıdırlar. Gördüğünüz gibi  para – çokomel eğrisi burada da karşımıza çıkmaktadır.  para – çokomel . protein – şeker.

Hayat güzelce akışında gitmekte, koloni büyümekte, keyifler şahane vaziyette kovalamaktadır günler günleri. Derken yazın sonuna doğru para – çokomel dengesinde bir bozulma baş gösterir. Koloni 4-5 bin işçi arıyı barındıracak kadar büyümüştür. Ancak artık eskisi kadar beslenecek larva yoktur. Dolayısıyla salgılanacak, emilecek şekerli sıvı azalmıştır. İşte bu noktada para – çokomel eğrisinde kırılma gerçekleşmeye başlar.

Zaten bütün yaz, tarladan kovana gidip gelmekten sıtkı sıyrılmış işçi arı, kraliçenin “işçisin sen işçi kal” telkinleriyle biraz kendine gelse de bu durumun kendisinde yarattığı asabiyeti, balkonunda, bahçesinde bir şeyler yiyip içmeye çalışan bizlere yansıtır.

Kovanda şeker kalmadı diye, gelip bizim içtiklerimize sulanır. Kahvaltıda “ooo kanka yumurta yapmışsın, biz de alırız biraz” deyip, “buyur” beklemeden dalar. İki lokma koparıp gitmek yerine, işi yüzsüzlüğe vurup arkadaşlarını da çağırırlar.

İşte bu noktada siz de tepkinizi arıya el kol sallayarak koymaya çalışırsanız, sokarlar. Kovanda dert çok, zaten yaz da bitiyor, az bir ömürleri kalmış, ona da “gerekirse mahpusa da girer, içeride ölürüz gardaş” deyip sokarlar. Bir de size gıcık oldular mı, sizi bir çeşit feromonla işaretlerler ki etraftaki diğer işçi kankaları da gelip soksun, vallahi şaka değil. Bunlar eşek arısı olmasalar da bu konuda katır inadına sahip olabilirler.

O yüzden yaz başında yüz vermedikleri sabah kahvaltınıza, içtiğiniz limonataya, mangal keyfinize yaz sonunda gelip limon sıkabilirler. Bu yanlış anlaşılmış, kaderin sillesini yemiş yaban arılardan korunmak istiyorsanız en güzel yöntem masaya kuru türk kahvesi yakıp koymaktır. Diğer kahveler bizimki kadar güzel ve uzun yanmaz.

Kahvaltınızı yaptıktan sonra dışarıda bu garipler için de biraz bal bırakırsanız, gariban duası almış olursunuz.

Emir ERDİN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu