Bilim-TeknolojiYazılar

Kimya Kim Ya?

Sanki bir yerden duymuştuk, dilimizin ucunda hatta günlük yaşantımızın her yerinde kullandığımız alet, cihaz, kozmetik vb. ürünler kimyayı kapsıyor desek çok mu abartmış oluruz? Konuyu biraz daha açacak olursam belki bana hak verebilirsiniz. Kullandığımız teknolojik aletlerin bazen göze hoş gelen ışıltılı dış kaplamaları, su içtiğimiz pet şişeler, poşetler polimer kimyası yani en bilindik hali ile plastikler, kimyanın alanına girmektedir. Hanım efendilerin ilgisini çeken kozmetik ürünleri, kokular, parfümler, diş macunları hepsini kimyanın bir parçası olarak düşünebiliriz. Peki ne yapıyor bu kimya? Elinde sihirli bir değnek ile dokunup az önce saydığımız ürünleri bir sihirbaz gibi şapkadan mı çıkarıyor? Kimya’da adeta sihir gibi bir anda oluveren olaylar ve tepkimeler vardır. Bütün bu sektörlerde bahsettiğimiz ürünlerin rastlantısal karışımlar yapılarak meydana gelmesini bekleyemeyiz öyle değil mi? Belirli bir standarda oturtulmuş her defasında aynı kalitede ürünler elde etmek için bir takım disiplin ve analizlerden geçmesi gereken karışımlar olmalı. İşte size hayatımızı kolaylaştıran cevap, insanoğlu Kimya sayesinde bu problemleri aşmayı başarmıştır.

Diyebiliriz ki kimya, maddenin yapısını, özelliklerini, bileşikleri ve hangi element ya da maddelerle etkileşime girdiğini inceleyen bir bilim dalıdır. Bu modern kimyanın çalışma şeklini özet şekilde gösteren bir tanımdır. Modern kimyadan öteye geleneksel kimya diyebileceğimiz hatta daha öncesine doğru gidildiğinde “Simya” olarak adlandırıldığı dönemi bile görebiliriz.

Simya mı Kimya mı?

Simya kelimesini bazılarımız daha önce duymuş olabilir. Simya neleri kapsamaktadır? Günümüzdeki modern kimya anlayışından farklı olarak neleri görebiliriz? Çok fazla derine gitmeden çeşitli kaynaklarda simya öncesi olarak tanımlanabilen M.Ö. 2000’li yıllarda Mısırlıların çeşitli kimyasallar kullanarak kozmetik malzemeleri yaptıklarını, altın, gümüş, cıva, kurşun, bakır, demir gibi madenleri tanımladıklarını ve bunlara element simgeleri verdiklerini bilmekteyiz. Onlar, evrenin hava, ateş, toprak ve su gibi 4 temel elementten oluştuğunu iddia etmişlerdir. Bu dönemde, simyacılar ucuz metallerden altın elde etmeyi mümkün kılan felsefe taşını üretmeye ve sonsuz yaşamı sağlayacak olan ölümsüzlük iksirini bulmaya çalışmışlardır.

Geleneksel ve Modern Kimya?

Geleneksel Kimya’nın 17. yüzyılın sonları ve 19. yüzyılın başlarına kadar süren bir etkisi olmuştur.  Bu dönemde Alman “Johann Joachim Becher” tarafından  “Phlogiston “ teorisi ortaya atılmıştır. Bu teori kısaca maddenin yanma süresinin devam etmesi için oksijene ihtiyacı olduğudur. Yine Coulomb yasasının tanımladığı, zıt kutuplar birbirini çeker aynı kutuplar birbirini iter teorisi de bu dönemde ortaya çıkmıştır ve John Dalton tarafından sunulan atom teorisi bu dönemin teorisidir. Bu teori modern kimyanın da temellerini atan teori olmuştur.  Dalton’un teorisine göre, bütün maddeler atomlardan meydana gelmektedir. Atomlar daha küçük parçalara ayrılamazlar. Aynı elementin bütün atomları birbirinin aynısıdır ve farklı elementler farklı atomlara sahiptir.

Modern Kimya ise 19. yüzyıl ve daha sonrasını kapsamaktadır. Eugene Goldstein protonun varlığını ispatlaması; Wilhelm Roentgen, katot ışınlarının ürettiği ışıltıyı araştırırken kazara x-ışını keşfetmesi; J.J. Thomson’un kendi atom modelini geliştirerek 1906 Nobel Fizik Ödülünü alması; Mendeleyev’in 1869 yılında periyodik tabloyu yayınlaması; Marie Curie’nin  1897 – 1934 yıllarında radyoaktiviteyi ve sonrasında Polonyum ve Radyum’u keşfetmesi ve 1911’de Nobel kimya ödülünü kazanması; Ernest Rutherford’un üç çeşit radyoaktifliği alfa parçacığı (+), beta parçacığı (-) ve gama ışınını keşfetmesi gibi gelişmeler modern kimyanın gelişiminde çok önemli adımlardır.

 Günümüzde yapılan çalışmalar, akademik makaleler ve çeşitli yayınlar modern kimya sayesinde daha etkili ve güvenli bir hal almıştır. Eskiden yapılan deneme yanılma yöntemi yerini modern kimyaya, bilimsel kuramlara ve kanunlara dayandırılarak sistemli şekilde yapılan çalışmalara bırakmıştır. Eskiye nazaran gelişen teknoloji ve makineleşme kimya laboratuvarlarında da yerini almıştır. Artık yapılan çalışmalar daha hızlı ve güvenilir olmaya başlamıştır.

Güncel bir mesele olarak karşımıza çıkan ve hızla yayılan virüs hastalıklarına karşı etkili müdahale etme yöntemlerini geliştirmek için, sağlık ve laboratuvar bilgisi gerektiren bilim dallarının önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Çeşitli dezenfektan ve temizlik ürünlerinin üretilmesi, ilaç çalışmalarının yapılması gibi kritik meselelere Kimya sayesinde çare bulunabilmektedir. Bizim yapabileceğimiz uluslararası bilim mirasında Türkiye için Türk milleti için neler yapabileceğimize bakmaktır. Eğitim hayatına devam eden genç kardeşlerim bu ulusal mirasta kendilerine yer edinerek, devlet ve millet olabilme şuurunu benimseyerek bilimin ve sanatın her dalında en iyisi olmak için çalışmak zorundayız, zorundasınız. Bizler Türk gençliğinden her zaman umutluyuz.  Aynı milli hassasiyete sahip bir gönül ile Biplatform çatısı altında kaleme aldığım ilk yazımı sizlerle paylaşıyorum. Her şey bilmekle başlar bilimle kalın.                                                                                                       

Yazar : Tuğrul Öztürk

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu