Yazılar

Adam Olacak Çocuk!

 

“Bir kişide azim olmazsa bilgisi ölüdür bilgiye yaşam veren azimdir”

Goethe

Herkes gibi çıplak doğdu. Döneminde birçok kişi gibi yoksul bir ailenin ferdiydi. Hayatı ne kadar zorluklarla başladıysa da içindeki bilgiye ulaşma aşkı ve azmi ile bunu başardı. Anadolu’nun bağrından çıkıp, Denizli’de çobanlık yaptığı meralardan Nasa’yla çalışmaya, Einstein’a kafa tutmaya kadar giden azimdi bu. İsmi literatürde geçse de çok fazla bilmediğimiz ve duymadığımız bir şahsiyet, Hüseyin Yılmaz.

1926’da Denizli’nin Acıpayam kasabasının Yumrutaş Köyü’nde dünyaya ve yoksulluğa açtı gözlerini. Hem dönemin şartlarından hem de ailenin yoksulluğundan gelen çifte zorlukla yaşadı hep hayatının ilk yıllarını. Aslında o dönemde her aile aynı sorunlarla boğuşuyordu. O bütün bunları aşacak bir özelliğe sahipti. Ama daha yaşanacaklar vardı.

Dört yaşında küçük bir çocukken annesini kaybetti. 33-35 yılları arasında köy okulunda okumaya başladı ama okuma işini çözemedi bir türlü. 4. ve 5. sınıflarda Acıpayam’a gitmesi gerekti. Orada bir fırıncıdan velisi olmasını ve kayıt yaptırmak ister fakat babası bunu duyduğunda kulağından tuttuğu gibi köye götürür. Çünkü hem para yoktur hem de Hüseyin çok zayıftır, hasta olabilirdi.

10 yaşındayken köye bir kamyon geldi.  Bütün çocuklar çevresine toplandı. Hepsi merakla kamyonu inceliyordu. Ama Hüseyin ayrı bir gözle bakıyordu ona. Önceden okul kitaplarında uçağı görmüştü. Pervaneleri olduğunu biliyordu. “Acaba” dedi. “Rüzgar gücünü böyle bir araçta kullanabilir miyiz?” Okuma yazma bilmemesine rağmen o yıllarda 4 tekerlekli rüzgardan faydalanan bir araç bile tasarlamıştı.

11 yaşında babasını kaybedip hem öksüz hem de yetim kalan Hüseyin, ablası ve eniştesi ile yaşamaya başladı. Okula gitmek istiyordu ama izin vermiyorlardı. Hatta iki üç kez kasabaya kaçmayı denemiş ama yakalanmıştı. Yine böyle bir yakalanmanın akabinde canına tak eden Hüseyin amcasının yanına taşınmaya karar verir. Artık çoban olacaktır.

12 yaşında hayvanları merada otlatırken öğrencileriyle pikniğe gelen bir grup öğretmen onu fark eder ve yanlarına çağırırlar. Ona ikramda bulunurlar ve bir gazete verirler okumasını isterler. Fakat Hüseyin’in okuma ve yazması yoktur. Zaten o dönem okuma yazma bilenlerin sayısı çok azdır. Öyle ki okuma yazma bilenlerin diplomalarını valiler imzalayıp verirmiş. Sohbet biraz daha ilerledikçe hem Hüseyin’in hikayesini öğrenirler hem de ne kadar zeki bir çocuk olduğunu. Yardım etmek isterler. Denizli’de yatılı bir okul ayarlanır. Hayatında ilk defa Denizli’ye gitmek için köyden ayrılır Hüseyin. Sadece halasıyla vedalaşır ve halası beline bir kuşak bağlar, yolluk azığını verir ve bir eline de bir oğlak tutuşturur. Köy pazarında oğlağı sattıktan sonra o parayla yardım eden öğretmeniyle birlikte bir kamyona biner. O kadar yoksulluk ve şanssızlıktan sonra Hüseyin’in bindiği kamyon dönemin ve bölgenin varlıklı iş adamı Ali Rıza Kaşıkçı’ya aittir. Bahtı açılmıştır bir kere Hüseyin’in. Çocuk sahibi olamayan Kaşıkçı ailesi evlatlık edinmek ister Hüseyin’i. Bırak okulu gel sana fabrikada katiplik vereyim teklifine karşılık okuyamazsam katip olurum diyen Hüseyin’in bütün eğitim masraflarını üstlenir Ali Rıza Kaşıkçı.

Lisede matematiğe merak salar. Hatta yarışmalara katılır. Bir yarışma sonrası ona bir kitap hediye ederler ve o gece bütün kitabı okur ve bitirir. Ertesi gün Fen Bilgisi öğretmenine gidip kitapta bir eksiklik olduğunu söyler. Bu eksiklik Einstein’ın ünlü izafiyet teorisinin bir bölümüdür ve gerçekten yoktur kitapta. Öğretmen durumu İTÜ’de Fizik Profesörü olan hocasına iletir. Mektuba cevaben Hüseyin’in lise sonrası İTÜ Elektrik mühendisliğine gelsin ve masrafları düşünmesin yazılmıştı. Lisenin bitmesine 4 ay kala Kaşıkçı’nın fabrikası büyük bir kaza atlattır ve büyük ölçüde yanar. Daha mühendis olmadan fabrikanın bütün elektrik tesisatını kendi başına yapmıştır Hüseyin.

Üniversiteye başladığında birtakım çalışmalar yapar. Ama kimse anlam veremez. Hocalardan biri bunu anlasa anlasa Boston’da bulunan MİT üniversitesinden Profesör Mors anlar der. Çalışmaları mektupla ona gönderir. Bütün MİT şoke olmuştur. Çünkü bundan beş sene evvel bir grup aynı çalışmayı yapmıştı. Ama Hüseyin’in tek başına bunu başarması imkansızdı.

İTÜ’de okurken Maxwell teorisinde bir ikililik olduğunu tespit etmiştir ve bitirme tezini bunun üzerine yapar. Daha sonra çalışmaları Sorbon Üniversitesine gönderilir ve oradan da davet gelir. Fakat Hüseyin Yılmaz şansını Amerika’da değerlendirmek ister.

Köyünden bir elinde sefer tası belinde kuşak ve elinde oğlakla çıkan Hüseyin’in rotası Amerikadır. 1952’de İtü’den Yüksek elektrik Mühendisi olarak mezun olur ve Amerikanın yolunu tutar. Doktora tezi Profesör mors tarafından belirlenmiştir. Ama bizim Hüseyin İngilizce bilmez. Okuma yazmayı bile 12 yaşında sökmüştür. “Write the black board” der hocaya. Birebir yazar defterine ve 3 ay sonra gelir profesörün yanına. Çünkü tezi bitmiştir. Buradaki can alıcı kısım ise şu: MİT’de bir tez yaklaşık 5-9 sene arasında sürmektedir. Dolayısıyla ne oldu biliyor musunuz? Tabiki de mezun etmediler Hüseyin’i. Bu kadar kısa sürede hazırlanamaz veremeyiz diplomanı dediler. Bu arada Profesör Mors’un asistanı olarak göreve başlar ve iki sene çalışıp da diplomayı aldıktan sonra Princeton Üniversitesi’ne doğru yola çıkar. Bilin bakalım kim vardır orada? Yıllar önce kitapta eksiğini bulduğu Einstein.

Birkaç yıl sonra Boston’a geri döndüğünde çalışacağı yer bile belliydi. Bilgisayarlarla konuşma yani şu an kullandığınız Siri’nin atasını icat eden ve ilk sesle komut algılayan bilgisayarı Hüseyin Yılmaz kodladı. Daha sonrası NASA ile de çalıştı. Astronotların sesli komutla mekiği kontrol etmelerini sağlayacak sistem geliştirdi. Tabi ki sadece bunun için değil bu sistem ve cihaz sağır ve dilsiz çocukların ve gençlerin eğitimi için de kullanıldı.

Bu arada fizikle uğraşmayı hiç bırakmadı. Sanki Einstein’a kafa tutuyordu. Onun Fonksiyon teorisinde eksiklik fark etti. Mektupla gönderdi fakat mektup ona ulaşmadan vefat etti. Hüseyin Yılmaz da bunun üzerine bir dergide yayınlamayı tercih ettiği yazısıyla bilim dünyasını ikiye ayırdı. Kısaca karadelik yoktur ve Einstein’ın izafiyetine karşılık bizimkinin de kütle çekim kanunu literatüre girdi. Hala okutulup ve irdelenen hipotezleri çürütülmüş değil. Kendi şirketini de kurdu. Algı teknolojileri. Ve birçok kuruma sistemler geliştirdi. Bilimin sadece kendisi ile değil felsefesi ile de uğraştı ve dünya çapında konferanslara katıldı. Princeton üniversitesinden fahri profesörlük unvanı bile aldı.

2013 yılında hayata gözlerini yumduğunda geride bilişim dünyasına kattıkları, adını literatüre geçiren keşifleri, hala üzerinde çalışılan bir hipotez ve en çok da soy adının da hakkını vererek yılmamasıyla geçirdiği bu hayat hikayesini bıraktı bizlere. Ruhun şad olsun….

Son olarak demem o ki: Sınav sonuçlarının açıklandığı şu günlerde çocuklarımızın kapasitesi ve yeteneklerine göre yönlendirelim.

Emir Erdin

 

 

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu