Bilim-TeknolojiYazılar

Bilim Adamı mı? Ne Biliyim Adamı mı?

Bilim Adamı mı? Ne Biliyim Adamı mı?

Dolunayın olduğu bir gece çıplak gözle Ay yüzeyini inceleyin. Kenarına yakın bir yerde karanlık bir daire bulacaksınız. O dairenin kenarında 32 km çapında ve 2 km derinlikte bir krater var. Adı “Alhazen” krateri. Onu çıplak gözle göremezsiniz ama orada olduğunu bilin. Size “bakmakla görmek arasındaki farkı” hatırlatan aramızdaki bir işaret olsun. O kratere neden Alhazen ismi verilmiş biliyor musunuz? Bundan 1000 yıl önce Irak’ın Basra kentinden Al-Hasan diye biri de tıpkı sizin gibi kafasını kaldırıp Ay’a bakmış. Bakmakla kalmamış görmeye çalışmış. Görme kavramı üzerine düşünmeye başlamış. Nasıl oluyor da Ay’ı görebiliyoruz? Işık nasıl hareket ediyor?

O zamanki insanlar çok daha eskiden bu konuları düşünen Yunan filozoflarının yazdıklarını, söylediklerini aynen kabul ediyormuş. Platon, Öklid, Batlamyus gibi kişiler pek çok konuda doğru tespitler yapmışlar. Ama bu onların her konuda haklı olduğunu göstermez. Mesela onlar gözümüzden çıkan ışınlar sayesinde görebildiğimizi söylüyordu. Gülmeyin; bin yıldan uzun bir süre bu görüş kabul edildi. Ama o Hasan var ya, onun her şeyi sorgulayan bir karakteri vardı. Soru sorma ustasıydı. İnanın bazı soruları sormak, cevapları bulmaktan daha zordur. Ama bir kez sorgulamaya başlarsanız çok büyük şeyler bulma yolunda önemli bir adım atmış olursunuz. Basra’lı Al-Hasan bunu yaptı. Işık ve görme kavramlarını ilk kez matematik ve geometriyle açıklamaya çalıştı. Mesela şu soruyu sordu: Gözlerimizden ışın yayıyorsak nasıl oluyor da parlak güneşe baktığımızda gözlerimiz acıyor ama bir mum ışığına bakınca acımıyor? Ya da geceleri Ay’a baktığımızda gerçekten de gözümüzden çıkan ışınlar o kadar uzağa gidebilir mi? Sonra ışığın geometrik kurallara uygun bir şekilde düz çizgiler halinde ilerleyebileceğini düşündü. Fakat ışık gözümüzden çıkmıyor tam aksine düz çizgiler halinde gözümüzün içine geliyor. Böylece fiziğin matematikselleştirilmesi konusunda ilk adımı atmış oldu. Geometri dünyasını gerçek dünyaya uyguladı. Yani önce soru sordu, sonra araştırdı ve bir hipotez ortaya koydu. Sonra ne yaptı biliyor musunuz? Burası çok önemli. Bunu doğrulamak için bir deney düzenledi.  Görüntünün gözde nasıl oluştuğunu anlamak için büyük bir göz modeli yaptı. Karanlık bir oda. Duvarına küçücük bir delik açtı. Odanın dışındaki aydınlık bir nesnenin odanın içindeki karanlık duvarda ters bir yansıma oluşturduğunu gördü. Latince’de bu küçük delikli karanlık oda modeline camera obscura deniyor. Daha sonra fotoğraf makinelerinin ve kameraların görüntüyü yakalaması konusundaki teknolojilere de öncüllük yapan bu deneylerinde ışığın davranışını analiz etti.

Bulgularını bir rapor, bir sunum şekline soktu. Yani bir kitap yazdı: Kitab el-Manazir. Optik kitabı. Araştırmalarını ve bunu destekleyen deneylerini tüm detaylarıyla orada yazdı. Böylece başkaları da bu deneyleri yaparak onu doğrulayabilecek ya da yanlışlayabilecekti. Sadece ışık ve görme değil, aynalar, mercekler hakkında pek çok bilgiyi bu kitapla yazılı hale getirdi. Mikroskoplarla mikro dünyaların, teleskoplarla makro dünyaların incelenebilmesi için önemli bir yol açtı.

Bir bardak suya kalem daldırdığınızda neden kalemin kırılmış gibi gözüktüğünü açıkladı. Bu ne işe yaradı biliyor musunuz? Gözü bozuk olanların daha iyi bakabilmesini sağladı. Ama Al-Hasan’ın en büyük başarısı bilimsel görebilmeyi sağlamak. Çünkü gözü bozuk olmayıp da göremeyen çok insan var. Bize baktığımız şeyler hakkında soru sormayı ve deneylerle görmeyi öğretti. Buna bilimsel metot diyoruz. Basra’lı Al-Hasan bugünkü anlamda bilimsel metodu kullanan ilk kişidir. Siz onun adını İbn-i Heysem olarak da duymuş olabilirsiniz. Bu Heysem’in oğlu demektir.

İbn-i Heysem, tarihte bilimin kurallarını oluşturan ilk kişiydi. Bir hata düzeltme mekanizması, düşünüşümüzdeki yanlış fikirleri ayıklamak için sistematik bir yol yarattı. Modern bilimsel metodu geliştiren ve ilk kez kullanan kişi olduğu için de “dünyanın ilk gerçek bilim insanı” olarak kabul edilir. Bu yöntemle yazılan ilk kitap tam 1000 yıl önce İbn-i Heysem tarafından Kitab el-Manazir adıyla 7 cilt olarak yayımlanmış oldu. Bir anlamda ilk bilimsel yayın yapılmış oldu.

Gerçekten de bugün bilim insanları tam olarak bu şekilde çalışıyor. Önce evrendeki bir olay, bir fenomen gözlemleniyor ve bir soru ortaya atılıyor. Sonra buna dair gözlemlerle bir hipotez geliştiriliyor. Hipotezi test etmek için deneyler düzenleniyor. Bunların sonuçlarına göre gerekirse hipotezde değişiklikler yapılıyor. Böylece başta sorulan sorunun cevabına ulaşılıyor ve bu cevap bir makale, bir tez ya da bir kitap olarak yayımlanıyor, ki başkaları da bunu alıp test etsinler, varsa içindeki yanlışları bulsunlar ve daha iyi hale getirsinler.

Bugünkü imkanları bundan 10 yıl önce hayal etmek bile zordu. Düşünsenize oturduğunuz yerden bir dünya turu yapabiliyorsunuz. ABD, İngiltere, Almanya, İsviçre ya da Singapur gibi ülkelerdeki üniversitelerde çalışan insanlarla fiziksel olarak hiç karşılaşmasanız bile internet üzerinden birlikte proje geliştirme fırsatı yakalayabiliyorsunuz. 1000 yıl önce de böyle bilim aşığı insanlar vardı. Bunlar son derece zorlu şartlarda aylarca yolculuk yaptıktan sonra bir araya gelip bu tür çalışmalar yapabiliyordu. Cosmos belgeselinde böyle bir tablo resmedilir. O tabloda dünyanın dört bir tarafından gelen bilim aşığı insanlar İbn-ü Heysem’e kulak verir. Der ki Al-Hasan:

“Hakikati bulmak zordur ve ona giden yol çetindir. Hakikati arayanlar olarak sizler, hemen hüküm vermeyecek ve eskilerin yazılarına öylece güvenmeyecek kadar bilge olmalısınız. Sorgulamalı ve o yazıları her açıdan eleştirel biçimde incelemelisiniz. Yalnızca delil ve deneyi dikkate almalısınız, herhangi bir kişinin söylediklerini değil. Çünkü her insan, kusurun her türlüsüne karşı savunmasızdır. Hakikati arayanlar olarak bizler, önyargı veya dikkatsiz düşünüşten kaçınmak için çalışmalarımızda kendi fikirlerimize de kuşku ve sorguyla yaklaşmalıyız. Bu dersi çıkarın ve hakikat gözlerinizin önüne serilsin.” 

Bu, bilimin yöntemidir. Bu yöntem sayesinde adım adım ilerleyen bilim ve teknoloji insanlığı Ay’a götürmeyi başarmıştır. Oraya inenler kendilerine sadece bakmayı değil, görmeyi de öğreten bu gerçek bilim insanının adını yaşatmak için kraterlerden birine onun ismini vermiştir. Alhazen krateri. O yüzden dolunayın olduğu bir gece Ay’ın kenarındaki o karanlık dairenin hemen yanındaki parlak krateri bulmaya çalışın. Bu da “bakmakla görmek arasındaki farkı” hatırlatan aramızdaki bir işaret olsun.

Emir ERDİN

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu