ToplumYazılar

Kadına Yönelik Şiddet ve İstanbul Sözleşmesi

 

Osmanlı döneminden günümüze kadar olan süreçte kadın figürü toplumumuzun ana öğesi olmuştur. Kadın sadece var olduğu ailenin içinde değil aynı zamanda toplumda da değişimin bir taşıyıcısıdır. Kadın, üstün bir konumdadır ve toplumsal yaşımın içerisinde sürekli yer almaktadır. Belirli bir dönem kadın arka plana itilip sosyal hayatta ve kamusal alanda yer almasına izin verilmese de, Tanzimat’ın beraberinde getirmiş olduğu Batılı akımların etkisiyle evden dışarıya yönelmiş ve sosyal hayatta daha fazla görülmeye başlanmıştır.

Ancak kadına verilen önemin yanı sıra kadına yönelik şiddet, toplumlarda eşitsizlikler ve egemenlik ilişkileri ortaya çıktıktan sonraki tarih boyunca hiç eksik olmamıştır. Kadına yönelik şiddetin başlangıcına baktığımız zaman; Patria, Minevra ve Maria Mirabel kardeşlerin, bundan yaklaşık 58 yıl kadar önce, 25 Kasım 1968 tarihinde faşist bir diktatörlükle yönetilen ülkelerinde, özgürlük mücadelesi verdikleri için rejim güçleri tarafından tecavüze uğramaları ve katledilmeleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu olaydan yola çıkılarak 1999 yılında BM tarafından “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan edilmiştir. Kadına yönelik şiddet, her şeyden önce bir insan hakları ihlalidir. Ayrıca, tüm Dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadına yönelik şiddet, mücadele edilmesi gereken ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak karşımızda durmaktadır.

İstanbul Sözleşmesine Göre Kadına Yönelik Şiddet Nedir?

İstanbul Sözleşmesinde kadına yönelik şiddet şu şekilde tanımlanmaktadır: “Kadına yönelik şiddet ister kamu ister özel yaşamda meydana gelsin, söz konusu eylemlerde bulunma tehdidi, zorlama veya özgürlüğün rastgele bir biçimde kısıtlanması da dâhil olmak üzere, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucu doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri olup, her şeyden önce bir insan hakları ihlalidir.”

Hangi Suçlar Kadına Yönelik Şiddet Olarak Tanımlanmaktadır?

Sözleşmede yer alan; psikolojik, fiziksel, cinsel ve ekonomik ev (aile) içi şiddet, taciz amaçlı takip, cinsel taciz, cinsel saldırı dâhil cinsel şiddet, zorla evlendirme, kadın sünneti, zorla kürtaj ve zorla kısırlaştırma gibi eylemler kadına yönelik şiddet suçu olarak tanımlanmaktadır. Sözleşmeyi imzalayan taraf ülkeler suçlara karşı gerekli tedbirlerin alınması amacıyla sorumlu tutulmaktadır.

Sözleşme İle Kadına Yönelik Şiddet Açısından Ne Tür Yenilikler Getirilmiştir?

İstanbul Sözleşmesi, Avrupa’da kadına yönelik şiddet konusunu insan hakları bağlamında ele alan, bağlayıcılığı ve yaptırım gücü olan ilk sözleşmedir. Kadınlara yönelik şiddet bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık türü olarak kabul edilmektedir.

Devletler kadına yönelik şiddet eylemlerini, bu eylemler ister devlet ister özel şahıslar tarafından gerçekleştirilmiş olsun, önlemek, soruşturmak ve ulusal mevzuata göre cezalandırmak için gerekli özeni göstermeye davet edilmektedir. Sözleşme ile konuya ilişkin yasalarda ve hizmet sunumunda geliştirilmesi gereken standartlar belirlenmiş, taraf devletlere şiddet olgusuyla mücadelede kanıtlara dayalı politikalar geliştirilmesinin bir aracı olarak veri toplama ve Sözleşme’nin etkinliğini izlemek amacıyla konu hakkında yapılan araştırmaları destekleme yükümlülükleri getirilmiştir. Sözleşme’nin bir diğer önemli yeniliği, kadına yönelik şiddetin önlenmesimağdurun korunmasışiddet uygulayanın cezalandırılması ve konuya ilişkin bütüncül devlet politikalarının geliştirilmesi başlıklarından oluşan 4P ile formüle edilen bir yaklaşım ile hazırlanmış olmasıdır. Bu açıdan Sözleşme şiddetin çok yönlü ve bütüncül bir yaklaşımla üstesinden gelinebileceğine dair önemli ve bağlayıcı bir kaynaktır.

Peki, Sözleşmenin İmzalandığı Yıldan İtibaren Kadına Yönelik Şiddet Oranları Nelerdir?

İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye’de onaylandığı yıl olan 2011’de 201 kadın cinayete kurban giderken bu rakamın yıllara göre 2013’te 237, 2014’te 294, 2015’te 303, 2016’da 328, 2017’de 409, 2018’de 440, 2019’da ise 474’e ulaştığı görülmektedir. Yine bunun yanı sıra kadına yönelik şiddet davalarının da araştırmalara göre oranın arttığı görülmektedir. 2011 yılında 57.678 olan kadına yönelik şiddet davaları 2017 yılına gelindiğinde 207.233 şeklinde artış seyretmektedir.

Kadına karşı şiddet konusunda toplumda bir bilinç geliştirilmelidir. Bu bilinç her şeyden önce kadının birey olduğunun kabulünü sağlayarak, toplumdaki zihniyeti değiştirici şekilde olması gerekmektedir. Kadına karşı şiddetle mücadele toplumsal düzeyde ortak ve kararlı bir şekilde yürütülmeli, kadına karşı şiddeti doğuran ve devamlı hale getiren olumsuz tutum ve davranışları ortadan kaldırmak için sosyal farkındalık oluşturularak, toplumdaki bireylerin kadına karşı bakış açısında olumlu değişimlere sebebiyet verecek düzenlemeler yapılmalıdır. Dinimiz kadına çok değer vermiş, erkeğe de çok mesuliyet yüklemiştir. Müslümanlıkta kadın sultandır. Biricik evlatlarımızı büyüten, yetiştiren ve onları topluma kazandıran annedir, yani kadındır. Bu itibarla kadın, ailenin ve dolayısıyla toplumun temel taşıdır. Onun mükemmelliği toplumların uzun süre ayakta durmasını sağlayacaktır. Anne olarak İslam’ın kadına verdiği değer, her türlü takdirin üzerindedir.

Ayşenur Çin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu