İlahiyatKültür - MedeniyetYazılar

İmam Maturidi’yi Yeniden Anlamak

 

Her zaman savunduğum bir tez vardır. Türkler, İslamiyet’i kabul ettiğinden beri İslam’ın en büyük sancaktarı olmuşlardır. Yaşadığımız yüzyıl gösteriyor ki Türkiye, İslam’ın son kalesi olarak Müslüman coğrafyanın yükünü tek başına sırtlanıyor.

Lakin Türk milletinin İslam düşüncesini benimsemesinde ve çözümlemesinde birçok önemli simayı bugün tekrar düşünmeye ve anlamaya ihtiyaç duymaktayız. Birçok örnek verilebilir. Hoca Ahmet Yesevi, İmam Muhammed Maturidi gibi. Türk-İslam düşüncesinin teşekkülünde Maturidi düşüncesinin yerini bilmek eminim ki ufkunuzda bambaşka bir çığır açacaktır. Tarihte de öyle olmuştur. Maturidi’nin Türk milletine İslam’ı akılcı bir bakış açısıyla anlatması ve eserleriyle sunması Türkler özelinde İslam’ın daha iyi benimsenmesinde ve kavranmasında önemli rol oynamıştır. Hali hazırda Müslüman Türklerin itikatta mezhep imamı ve mezhebi Maturidilik’tir. Bu sebeple ben Maturidi ve Maturidilik düşüncesinin yaşadığımız çağda yeniden anlaşılmaya ve özümsenmeye ihtiyaç duyduğu kanaatindeyim. Zira itikatta mezhep imamımız olan Maturidi’yi ne kadar tanıyoruz?

İmam Maturidi kısaca Semerkant’ta doğmuş 863-944 yılları arasında yaşamış, birçok eser vermiş, Hanefi’liğin itikatta düşünce sistemini benimsemiş ve aktarmak için mücadele etmiş önemli bir İslam alimidir. Maturidi, İslam’ı anlamak için Hanefi fıkıh metodunu benimsemiş ve bu çerçevede itikadi bir düşünce sistemini oluşturup usul haline getirmiştir. Bu sebepten dolayı “Ehl-i Sünnet ve-l Cemaat” çizgisinin önemli bir ayağını oluşturmuştur. Maturidi’nin en önemli kriteri akılcılıktır. İslam’ı yaşadığı çağa göre yorumlayabilmiştir. Bu sebeple de Ehl-i Rey (çoğulculuk ve akılcılık) kanadının temsilinde önemli yeri vardır.

Burada önemli bir meseleyi dile getirmek zorundayım. Maturidi’nin çağdaşı İmam Eş’ari’dir. Fikir olarak birbirine çok yakın olan iki imamı birbirinden ayıran çok küçük düşünce ayrılıkları vardır. Lakin söylemeden geçemeyeceğim. Yaşadığı çağda Abbasi halifeliğinin ve de dolayısıyla Arap asabiyetinin etkisi çok fazladır. Bu sebeple Araplar, Arap olmayan Müslümanları küçük gördükleri için Maturidi’den çok Eş’ari’yi ön plana çıkartma çabasına girmişlerdir. Bu konuda Maturidi’nin belki de en büyük mücadelesi eserleri incelendiğinde de rahatça görülür ki; Emevi ve Abbasi etkisinde asabileşmiş İslam’ı bu etkiden kurtarıp akılcı, doğru ve başta “Allah-kul” ekseninde olmak üzere, akabinde özgür ve inançlı bir toplum kurma mücadelesidir. Çünkü Maturidi’ye göre din insan hayatına ve toplumlara yön ve ahlak veren, duygusal, ruhsal ve inançsal bir meseledir. Bu sebeple ona göre asıl olan yaratıcı ile yaratılan arasında doğru bir ilişki ve bu ilişkinin topluma yansımasıdır.

İmam Maturidi, Te’vilatü’l Kur’an tefsirinde metot olarak ayetlerin indiği zaman ve zemini tespit etmeyi, bu ayetin indiği günde ne anlatmak istediğini ve yaşadığı asra kıyasla ne anlaşılması gerektiği fikrini savunmuştur. Akılcı yorumu kendi fikirlerinden değil, okuma metodundandır. Te’vilatü’l Kur’an adlı tefsiri maalesef ki İmam Maturidi’yi gölgelemek ve karanlıkta bırakmak isteyen Arap asabiyetinin kurbanı olmuş ve daha çok Arap kültürü altında kaleme alınan tefsirler bugün Türk dünyasında daha popüler hale gelmiştir.

Bahsettiğimiz bu kültür altında kaleme alınan eserler günümüzde ister istemez hayatımıza ve yaşantımıza yer etmiş ve dinin aslı gibi görünür hale gelmiştir. Ancak günümüzün okuyan ve sorgulayan yetişenleri bunun böyle olmaması gerektiğinin farkına varıp bir arayış içine girmiştir. Bu durum eğitim camiasının en büyük çıkmazı, İslam adına söz söyleyenlerin de en büyük mücadelesi olmuştur. Lakin ne hikmetse tüm mücadeleler bu durumu düzeltmekten çok kötüye doğru sürüklemiştir. Burada en önemli sebep Ehl’i Rey’in, akılcılığın anlaşılamaması ve Maturidi, Hanefi çizgisinin bir retorik, bir anlaşılmaz, ulaşılmaz, okunmaz ön kabul sloganı olarak kalmasıdır.

Bu satırları okuyan okuyucularım sözlerimi yanlış anlamasınlar. Allah’ın kitabı ve dini hiçbir milletin gölgesinde kalamayacak kadar evrenseldir. Peygamber s.a.v’de Veda Hutbesi’nde asabiyet ve ırkçılığı kati şekilde yasaklamıştır. Bu meseleyi sizlere şöyle izah etmek isterim. İslam Mekke ve Medine coğrafyasından çıkıp kıtalara yayıldıkça ve zaman ilerledikçe farklı yorumlamalara ihtiyaç duymuştur. Bu yorum arayışı da iki önemli kolu doğurmuştur. Birincisi Ehl-i Hadis, İkincisi de Ehl’i Rey. Ehl’i Hadis ekolü dinin anlaşılma usulünün sadece Kur’an ve Sünnet olduğunu harici bir şeyin kabul edilemeyeceğini savunur. Ehl-i Rey ise Kur’an ve Hadis’i başa tutturarak, nass’da (yani kitap ve sünnette) hükmü ve karşılığı bulunmayan meseleler hakkında içtihat (görüş, kavrayış), icma (fikir birliği), kıyas ve istihsan (güzel geleni bulma) gibi faktörlerin kullanılabileceğini savunur. Ehl-i Rey’in akılcı olması buradan gelir. Ehl-i Rey’in en önemli temsilcisi de İmam-ı Azam Ebu Hanife ve itikatta İmam Maturidi’dir. Bu sebeple İslam’ın içerisindeki din ve kültür ayrımını yapma konusunda ehli rey büyük mücadele vermiştir. Ve yaşadıkları dönemde de bunun bedellerini ağır şekilde ödemişlerdir.

Şimdi günümüzde İmam’ı Azam nasıl ki sadece ismen biliniyor ve fikirleri, görüşleri bilinmiyorsa İmam Maturidi’de aynı kaderi yaşamaktadır.

Bugün cevap veremediğimiz birçok soru asırlar öncesinde ortaya koydu sistem ile Maturidi tarafından cevaplanmış, bugün de aynı sistem ve usul kullanılarak cevaplanabilirliğini korumaktadır.

İmam Maturidi’nin günümüz İslam anlayışına çok ciddi bir ışık tutacağı şüphesizdir. Lakin Maturidi’nin tekrar okunmaya ve anlaşılmaya ve dahi günümüz İslam anlayışına tekrar dahil edilmesine büyük derecede ihtiyaç vardır.

Ehl-i Sünnet dediğimiz şey bugün sloganik ve retorik bir meseledir. İslam adına bir şey söyleyen herkes bu fikrini Ehl-i Sünnet dairesinin içine bir şekilde sokmayı başarabilmektedir.

Ancak bugün yeni şeyler söyleyenler reformcu, modernist vb. kelimelerle damgalanmakta, hatta ve hatta daha da ileri gidilerek tekfir dahi edilebilmektedir.

Maturidi, Kıble’ye yönelen herkesi (ehl-i kıble) mümin olarak değerlendirir. Bugün kendini dinde otorite olarak kabul eden bir takım had ve hudut bilmezler kendi görüşünden olmayanları rahatça dinden çıkartabilir, kendinden olmayanı düşman görebilir, hatta ve hatta kendinden olmayana rahmet okumayı bile kendine zul görür hale gelmiştir. Allah’ın dini ve hükmü asla ve asla kimsenin elinde değildir. Yorum farklılıkları elbette olacaktır. Ancak kendini bir yorumun içerisinde tutup diğer yorumları tekfir eden kimseler, içlerinde oldukları halkanın da bir yorum olduğunu unutmamalıdırlar. Doğrusunu ancak ve ancak Allah bilir. Tam olarak bu minvalde Maturidi’nin ehl-i kıble olan herkesi mümin kabul etmesi bence çok çok önemlidir.

Peki yaşadıkları çağa getirdikleri usul ve anlama yöntemleriyle büyük zorluklar çeken İmam Maturidi ve İmam-ı Azam kendi çağlarının modernistleri miydi? Evet. Çağdaşları tarafından çok büyük ithamlara maruz kaldılar. Lakin asırlar boyu metotları ve usulleri Müslümanlar için rehber oldu. Bugün dini alanda en büyük sıkıntımız tahammül ahlakından yoksun olmamızdır. Bu ahlak öylesine büyük hazinedir ki, kıymeti ancak başka hegemonyaların etkisine girilince anlaşılabilir.

Özgür, kültür ve asabiyet duygularından arınmış, Allah’a tam bir inançla bağlı Müslüman düşüncenin yeniden teşekkülü için Maturidi düşüncesinin yeniden inşası elzemdir.

Bugün İslam’ı tekrar doğru yorumlamak ve anlamak ancak ve ancak Maturidi düşünce sisteminin bir okul haline gelmesi; yeniden teşekkülü ve okunması ile mümkündür.

Kıymetli okurlarım, biz kısaca geçtik… Ama onu tanıyın.

Yakup Kaya

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu